1 Eylül Dünya Barış Günü’nün 85. yılına giriyoruz, maalesef hem küresel çapta hem Ortadoğu alanında barış yönünde iyimser bir gidişat ve moral verici bir ortam yok.
Ve konjonktür hayli negatif ve hayli barış karşıtı bir konjonktür. Buna rağmen insanlığın barış talebinden ve barış mücadelesinden vazgeçecek hali yok ve olamaz da. İnsanlığın kendi geleceğini güvenceye alması barış yönünde ortaya koyacağı güçlü bir perspektif ve kapsamlı bir mücadeleyle mümkün olacak küresel kapitalist sistem, barış yerine savaşların sürdürülmesine ve yönetmesine odaklanmış durumda bu da geleceği hayli belirsiz, hayli karanlık kılıyor.
Barışa en çok ihtiyaç duyulan alanların başında Ortadoğu geliyor. Üçüncü Dünya Savaşı’nın en yoğun, en yıkıcı versiyonu Ortadoğu’da sergileniyor; katliam, kırım ve soykırım uygulamaları tüm yoğunluğu ile gösterile gösterile sergileniyor. Gazze ve Efrîn etnik temizliğe maruz kalan alanların başında geliyor. Yakın dönemde Suriye’de Alevilere ve Dürzilere yönelik katliamlar devreye konuldu. Rojava işgal ve katliam saldırılarıyla tehdit ediliyor.
İran’da rejim idamlara devam ediyor. İran’da rejim hemen hemen her hafta idam sehpasını kuruyor. İran rejiminin idam ettiği insanların büyük bölümünü Kürtler oluşturuyor. İran rejimi bir idamlar rejimine dönüşmüş durumda. İşin en acı tarafı da İran’ın idam uygulamaları karşısında kamuoyunda ve uluslararası alanda bir kanıksamanın sürüp gitmesidir.
Türkiye’de tek adam rejimi, hukuk üzerine, insan hakları üzerine demokratik hak ve talepler üzerine çullanmaya devam ediyor.
Ortadoğu’da barışçı temelde çözümün en yoğun göz ardı edildiği alan ve sorunların başında Kürt sorunu geliyor. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar sürdüğü sürece bölgenin, bölge halklarının ve dinamiklerinin demokratik bir ortamı, barışıcı bir ortamı, rahat bir yaşam ve umutlu bir gelecek elde etmeleri hayli zor. Çünkü despotizmin, militarizmin, ayrımcılığın, hak ve hukuk gaspının ve her türlü kötülüğün Kürt sorununda çözümsüzlüğün oluşturduğu ortam üzerinde elde ettikleri avantajlarla tahkimlerini sağlayarak çeşitli versiyonlarla ve çeşitli aparatlarıyla vatandaşların başına, toplumun başına çullanıyorlar.
Kürt halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan 27 Şubat’a çağrısıyla yeni bir süreç başlattı: ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci. Bu süreç tarihi önemde bir süreç Kürt özgürlük hareketi tarihi bir hareket, büyük zorluklar ve büyük mücadele deneyimleri üzerinde şekillenen bir hareket, bir dinamik.
Bu dinamiğin bölgesel ve Küresel boyuta etkisi var. Barıştan, özgürlükten, eşitlikten ve demokratik değerlerden yana konumu var ve pozitif katkısı var. Yeni dönem paradigmasıyla temsil ettiği eksen daha da büyüyecektir.
Bu dinamiğin önderinin ortaya koyduğu Barış ve Demokratik Toplum perspektifi, kurucu nitelikte bir perspektiftir. Bir demokratik kuruluş perspektifidir. Kürt sorununda süre giden tarihsel çıkmazı aşma perspektifidir. 27 Şubat çağrısı aynı zamanda yeni bir sürecin de startı oldu barış ve demokratik toplum süreci, sürecin sağlıklı yürümesi için halkın, toplumsal dinamiklerin, sivil toplumun, devrimci demokratik güçlerin ortak buluşmaları destek, katkı ve dayanışmaları hayli önem arz ediyor.
1 Eylül dünya barış gününe bir haftadan az bir zaman kaldı, bu 1 Eylül’de barışı haykırmak, binlerle, on binlerle, yüzbinlerle barışı haykırmak.
Türkiye’nin geleceği, bölgenin geleceği Türk ve Kürt halkının geleceği barıştadır ve Kürt sorunun barışçı, demokratik temelde çözümündedir.
Barış uğruna mücadele edenlere, Barış Annelerine, Cumartesi Annelerine selamlar.
Mecellenin dediği gibi “Barış hükümlerin en güzelidir”