Sumud Filosu tutsaklarıyla ilgili görüntülerde şu tuhaf adamı hepimiz gördük değil mi? İtamar Ben Gvir’den söz ediyorum. “Aşırı sağcı” (İsrail’de ‘aşırı’ lafı biraz saçma tabii) Otzma Yehudit partisinin lideri ve kamu bilmem ne şeysi bakanı.
Kime benziyordu peki? Özellikle o videoda Sumud Filosu’ndan tutsak alınmış sivillere üst perdeden nutuk atıp “İsrail hapishanelerinin tadına bakacaksınız” gibi laflar ederken…
Kürdün belleği biraz zorlanırsa yanıt çok açık değil mi? Esat Oktay Yıldıran! Aynı küstah laflar, tutsaklara böcekmiş gibi bakmalar, vs…
Hep öyledirler ama. Bi’ sürü korumayla çevrilmişken ve karşısındakilerin elleri bağlıyken hepsine bir şımarıklık gelir bunların ve kendilerini dünyanın hakimi zannederler.
Peki, tamam. Bunu anlıyoruz ama böyle bir belleğe sahip olan bir halkın mensuplarının bu kadar sarih bir durumda kafaları nasıl karışabiliyor o zaman? Sanal medyadaki Kürt hesaplarda ayyuka çıkan şu İsrail muhipliğinin kaynağı ne olabilir? Mesela DEM Parti’nin Filistin konusunda yaptığı her açıklamanın altında birden ortaya çıkan ağza alınmaz cinsiyetçi küfürlerin, bin türlü hakaretin kaynağı nedir? Hele de açıklamayı yapan kazara Tülay Hatimoğulları ise her türlü iğrençliğin tavan yapmasının sebebi ne? Arap düşmanlığıyla gözünü karartmış ulusalcı/türkçü tayfayla ta öteki uçtaki (öteki uçta olması gereken!) bazı Kürt hesaplarının bu ilginç dirsek teması nasıl oluşabiliyor?
Sanal medya bir ölçü mü? Tabii ki değil. Öyle olaydı Ronaldo filan çoktan Fener’in Beşiktaş’ın oyuncusu olurdu. O kadar da ciddiye alınacak bir yer değil yani. Ama tamamen de boş ve anlamsız değil. Ve kirli bir alan. Kürt hareketinin insanları, bazı Öcalan/DEM ve sol düşmanı odakları biliyorlar zaten. Devletin bir ölçüde bu işlere parmağını soktuğunun da farkındalar. Ben komplo teorilerine pek değer vermem ama doğrusu Mossad’ın da trol piyasasını tamamen boş bıraktığını düşünmüyorum. Ama sorun onlar değil. Sorun şu ki, bu hesapların bir bölümü de hareketin çeperinde duran ama hareketin tarihine ve metinlerine hayli uzak olan samimi insanlara ait. Evet, Kürtlere yapılanların dünyada hoş görülmesinden kaynaklanan öfkeleri var. Evet, Halepçe, Zilan, Dersim, Cizre bodrumlarından akıp gelen bir bellekleri var. Ama bu öfke, sanal âlemin zehirli ortamında iyice kafa karıştırıcı bir noktaya varıyor. Örneğin “İsrail bize ne kötülük etmiş ki” lafı ortada dolanırken İsrail’in gerillaya karşı Türkiye’ye verdiği (ve hiç kuşkusuz yarın da vereceği) destek, Çatlı’ların Uzi’leri nereden aldığı, CIA-MİT-MOSSAD ilişkilerinin tarihi, hatta Öcalan’a kurulan komplodaki İsrail varlığı, arada kaynayıp gidiyor. Ben Gvir alçağı yarın “Kürtler ne iyi insanlar” dese üstüne atlayacak bir tarih bilincinden uzaklık her şeyi bulanık hale getiriyor. Yahu İsrail, Kolombiya’nın kontrgerillasına bile eğitim ve silah veriyor, bırakın Türkiye’yi. Daha önce yazdım, süreç bozulur da yine o kan deryasına dönersek şu “telefon patlatma” teknolojisini İsrail, Türkiyeli kankalarından esirger mi sanıyoruz?
Dahası mesele şu: Bu yaşıma geldim, elli yıldır devrimci siyasetin içindeyim, ben KÖH’ün başka halklar hakkında “bana ne, ben kendi işime bakarım” dediğini hiç duymadım. Bu hareketin birçok insanıyla cezaevlerinde yıllarım geçti, herhangi birinin mazlumlara değil soykırımcı zalimlere övgü düzdüğünü de hiç duymadım. Açıkçası son süreçte, hareketin bu konuda aktif davranmadığını ve bunun ciddi bir tarihsel hata olduğunu düşünüyorum. Kendi sıkışmış süreçlerinden ötürü böyle davranmasını, bütün dünya ile savaşmak istememesini anlamaya çalışıyorum ama yine de 70 binden fazla insanın bir yılda katledildiği bir soykırımın daha fazla tepkiyi gerektirdiği fikrindeyim. Bunlar benim görüşlerim. Tartışılır, tartışırım.
Ancak bu başka şey, dümdüz soykırımcı bir devleti savunmak, onu güzellemek, başka bir şey. Bu, her şeyden önce mensuplarına ve çeperindeki insanlara, toplamda Kürt halkına 40 yıldır “ezilen halklarla dayanışma/zalimlerin karşısında durma” tavır ve kültürünü aşılamaya çalışan KÖH’ün kendisi açısından bir sorun. Çünkü bu, tepede ve kadrolar düzeyinde olmasa da zeminde, gençlik içinde ve muhakkak en çok da diasporadaki zayıf örgütsel bağları olan milyonlar arasında KÖH fikriyatının zayıflatılması riskini içeriyor.
Su yayıldıkça sığlaşır derler, eyvallah doğrudur. Kürt hareketinin altın kuşağı olan Mazlum’lar, Haki’ler, Kemal’ler yüzlerce kitabı yalayıp yutmuş adamlardır ve elbette milyonlara ulaşmış bir hareketin en uç noktalarından, kitabı bırakın gazete okumayan yeni kuşaklardan bu derinliği beklemek gerçekçi değildir. Ama bu tehlikeli bir şey. Bu bir sorun. Son İstanbul Newroz’unda hareketi temsil eden kürsüyü yuhalayan, hemen arkamda sahnedeki sanatçılara galiz küfürler eden gencecik çocuklar, uzaydan gelmemişlerdi, KDP’li filan da değillerdi. Sorun, eskiden olduğu gibi ilçe örgütleri tarafından örgütlenip getirilmeleri yerine zehirli sanal medyadan organize olarak alana gelmiş olmalarıydı. Bu, zaten başlı başına bir sorun.
Yani neticeten, mesele, sadece Filistin değil. Kendisini yeni bir dönemin eşiğinde tanımlayan Kürt hareketinin altyapısıyla ilgili. Esat Oktay’ı lanetleyip Ben Gvir’i ve onun arkasındaki soykırımcı laneti hoş görmek tartışılabilecek bir şey değil. Birinin sana zarar vermesi, uzakta olan diğerini daha kabul edilebilir yapmaz. Katil katildir ve katiller arasında ayrım yapmamak, devrimci hareketlerin en temel ilkesidir.
Ve nasıl benim 5’nolu zindanda olanlardan ötürü Esat Oktay’dan nefret etmem için onun zulmettikleriyle aynı siyasi görüşü paylaşmam gerekmiyorsa, Ketziot Hapishanesi’nde soytarılık eden Ben Gvir’den nefret etmem için de Sumud tutsaklarının siyasi görüşlerine katılmam gerekmiyor. Yeterince açık.