Corbyn’in, Sultana’nın ‘Yeni bir şey deniyoruz’ dediği örgütlenme, ‘Sendikalara ve toplumsal hareketlere dayanacak, liderlik değil üyelik tarafından yönlendirilecek. Size ait olacak’ diye tarif ediliyor. Herkesin eşit oy sahibi olduğu bir yapı olacak
Kumru Başer
İngiltere siyasetinde son haftalarda yeni bir heyecan yaşanıyor. Bu ülkede kırkıncı yılımı doldurmaya hazırlanırken, bunun pek sık yaşanan bir şey olmadığını söylemeliyim. Solda sonuncu umut rüzgârını 2015 yılında Jeremy Corbyn’in beklenmedik bir şekilde İşçi Partisi liderliğine seçilmesi estirmişti. O, büyük bir duvara, yerleşik düzen duvarına çarpmıştı. Şimdi daha kuvvetli esip Britanya’nın emekçi sınıflarına, ayrımcılığa uğrayanlarına ses olabilecek mi? Sorumuz bu. Önce son haftalarda yaşananları hızlıca özetleyip, sonra sorumuzun yanıtını etkileyebilecek bazı belirsizlikler ve bilinmezlikler üzerinde durmak istiyorum.
Geçtiğimiz Temmuz sonunda uzun zamandır beklenen oldu ve 2020 yılında İşçi Partisi’nin liderliğinden sonra da üyelikten karga tulumba dışlanan Jeremy Corbyn ile partiden yeni istifa eden genç sosyalist milletvekili Zarah Sultana yeni sol partinin kuruluşunu ilan ettiler. Şimdilik “Sizin Partiniz” diye anılan ve sosyal adalet, barış, eşitlik ve özgürlük vadeden örgütlenmeye, ilk 6 gün içinde 600 bini aşkın kişinin üye yazılması kurucuları bile şaşırttı. Bu, şu an Britanya’daki en köklü siyasi partilerin bile üye sayısının iki katından fazla. 2024’deki son genel seçimde büyük sürpriz yaparak, en çok da İşçi Partisi’nin Gazze ve İsrail konusundaki politikalarının yarattığı şiddetli tepkiye dayanarak parlamentoya girmeyi başaran 4 bağımsız milletvekili de Corbyn ve Sultana’ya katıldılar.
Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, daha iktidarda birinci yılını tamamlamadan, sosyal yardımlarda yaptığı kesintiler ve İsrail’in savaş suçlarına karşı tavır koymak yerine, silah ve istihbarat desteği ile ortak olduğu suçlamalarıyla yakın zamanların en nefret edilen hükümeti olmayı başaran İşçi Partisi’nin her üç seçmeninden biri, oyunu yeni partiye verebileceğini söylüyor.
Yeni sol partiye ilgi ve İşçi Partisi’ne tepkiler umut verici ama ülkede nahoş şeyler de oluyor. Mayıs ayında 23 yerde yapılan son kısmi yerel seçimlerde (toplam 375 yerel yönetim var) aşırı sağdaki göçmen düşmanı, ırkçı, milliyetçi Reform Partisi’nin yüzde 30’larla birinci çıktığı, yani derinleşen ekonomik sıkıntıların, kemer sıkma önlemlerinin kredisini aşırı sağın topladığı bir siyasi iklimdeyiz. Yapılan yerel seçim değil de genel seçim olsaydı Reform Partisi’nin iktidar olabileceğini düşünmek gerçekten ürkütücü. Bu yıllardır merkez partilerin oy artırma hesabıyla ırkçı söylemleri kopyalayıp normalleştirmesi ile mümkün oldu.
Adı yok ama sol programı var
Partinin adı birçok başka konu gibi Kasım ayında yapılacak olan büyük kurucu kongrede kararlaştırılacak. Partinin siyasi omurgası ve öncelikleri ise çıkış bildirgesinde gayet net ama Kasım kongresinde bunların detaylandırılması, ete kemiğe büründürülmesi planlanıyor.
Bildirge “Dünyanın altıncı zengin ülkesinde 4,5 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyorsa o düzen hilelidir” diye başlıyor ve önceliği sosyal adaletsizliğe veriyor. “Bunun ilacı, servetin ve iktidarın kapsamlı bir şekilde yeniden dağıtımıdır” diyor. Bu çok büyük bir iddia. Partinin kurucularının yazdıkları ve söylediklerinden, servetin yeniden dağılımı hedefine ulaşmak için başvurulacak yollardan birinin üst gelir gruplarının ve şirketlerin vergilerinin artırılması olacağını anlıyoruz. İktidarın yeniden dağılımı ise, insanların kendilerini ilgilendiren kararlara daha etkili katılımı ile sağlanabilir. Parti, şimdilik kendi yapılanmasında en geniş katılımcılık anlayışı ile bu konuda ilk adımlarını atmaya çalışıyor.
İkinci önemli vurgu, sosyal devletin korunması ve güçlendirilmesi. Sağlık hizmetlerinin parça parça özelleştirilmesine son verilip, su, elektrik, demir yolları ve posta, yani temel hizmetlerin yeniden kamulaştırılmasını, ucuz toplu konut projeleri başlatılmasını savunuyor.
Yeni parti öncelikli konularda üçüncü sıraya Gazze’yi koyuyor. Dış politikada hükümeti, Gazze’de devam eden soykırımda suç ortağı olmakla suçluyor. İsrail’e her türlü silah satışının, istihbarat işbirliğinin derhal durdurulmasını talep ediyor, barışın yolunun özgür ve bağımsız bir Filistin’den geçtiğini söylüyor. Bu partinin tabanı açısından önemli bir talep çünkü iki yıldır Gazze’de yaşanan soykırıma tepki çok dinamik, çok katmanlı ve militan bir örgütlenme, binlerce yapıyı içeren dev bir ittifak, bir hareket ortaya çıkardı. Bu hareket, partinin organik tabanıyla büyük ölçüde örtüşüyor ve iktidarı her gün biraz daha köşeye sıkıştırıyor.
Son olarak, aşırı sağın korkutucu ve hızlı yükselişini durdurmak partinin gündemindeki ana hedeflerden biri. Bu konuda etkileyici ifadeler kullanılmış. “Bizi bölmek isteyenler, sorunlarımızın sebebinin göçmenler ve mülteciler olduğunu söylüyor. Bu doğru değil. Sorunlarımızın sebebi şirketlerin ve milyarderlerin çıkarlarını koruyan ekonomik sistem. Zenginliği yaratan sıradan insanlar onun adil dağıtımını yapmaya muktedirdir” ifadesi her ne kadar bir “İktidar Sovyetler’e” değilse de, içinde bulunduğumuz duruma uygun net bir sosyalist tını taşıyor.
Bunlar yeni parti hakkında bilebildiklerimiz. Gelelim belirsizliklere…
Hareketten partiye… Nasıl?
Corbyn’in, Sultana’nın “Yeni bir şey deniyoruz” dediği örgütlenme, “Sendikalara ve toplumsal hareketlere dayanacak, liderlik değil üyelik tarafından yönlendirilecek. Size ait olacak” diye tarif ediliyor.
Dile getirildiği kadarıyla, herkesin eşit oy sahibi olduğu bir yapı olacak ama aynı zamanda mevcut yerel ve ulusal toplum örgütleri, kampanyalar, sendikalar, hareketleri de bir araya getirip, mücadeleye ortak etmeyi hedefleyecek. Çeperinde, temel konularda uzlaşılan yakın müttefikler ya da belli konularda birlikte hareket edilebilecek başka parti ve hareketler olabilecek.
Hem kitlesel ilgi hem de Britanya halkının son yirmi yılda iyice dallanıp budaklanan inanılmaz örgütlenme deneyimi göz önüne alındığında planlar çok hayalci görünmüyor. Yüzbinlerce insan kurucu üye yazıldığı gibi şimdiden sosyal medya zeminlerinde yerel toparlanma çağrıları gelmeye başladı bile. Tabandaki yüksek politikleşme ve gerçekten ülkedeki akıllara durgunluk verecek kadar katmanlı, girift örgütlenme pratikleri yeni partinin en önemli avantajlarından biri kuşkusuz. Ama aynı zamanda bazı soruların sorulması gerekiyor.
Belki de en kritik belirsizlik, çok katılımcı çok demokratik, çok kitlesel bir hareketten, bir “parti” yani iktidara alternatif ve bütünlüklü bir siyasi örgütlenmeye nasıl dönüşüleceği, bunun başarılıp başarılamayacağı.
O süreçte, sıkı kadro yapılanmalarıyla hızlı ve disiplinli hareket etme avantajına sahip bazı mevcut küçük sol parti ve hareketlerin, diğer örgütleri ele geçirme, kontrol etme eğilimlerinin önü kesilebilecek mi? 2015’te Corbyn liderliğe seçildiğinde mücadele etmek için koşup İşçi Partisi’ne gelen birçok örgütsüz sosyalist, bu tür gerilimler ve çatışmalar yüzünden yabancılaşmış, büyük bir enerji ziyan olmuştu.
Kitlesel ve demokratik olmakla, son derece güçlü ve hasmane bir yerleşik düzene meydan okumak, iktidara talip olmak arasındaki kaçınılmaz uzlaşma zeminlerinde, kırmızı çizgiler nerelere çizilecek? Daha şimdiden Corbyn-Sultana hareketini fazla radikal bulan ya da yeterince radikal bulmayan taban hareketleri bunu ifade etmeye başlıyor.
Solda, bildiğimiz ‘demokratik merkeziyetçi’ modelden farklı, tabandan çekişli diyebileceğimiz modelleri, aslında daha önce Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos partilerinin oluşumundan hatırlıyoruz. Ama iktidara kadar yürümeyi başaran her iki parti de başlangıçta vaat ettiğinden farklı yerlere gitmekle eleştirildi. Britanya solu neleri farklı yapacak?
Yerleşik düzenin mayınları
Corbyn’in ve temsil ettiği demokratik sosyalist (devrimci değil) fikirlerin, daha önce iktidar yolundaki bir merkez partinin lideriyken karşılaştığı ağır saldırılar, bize Britanya’da yerleşik düzenin bütün partileri, kurumları ve medyasıyla kendisini korumak için, her türlü kuralı pervasızca çiğneyebileceğini ürkütücü bir açıklıkla gösterdi.
Şimdi yeni partinin önüne yerleşik düzenin hangi mayınları döşeyeceğini izleyeceğiz. Siyasetin egemen seslerinin, yeni partinin ilanına ilk refleksi, bir burun bükme ve küçümseme furyası oldu. Kuruluş sürecini çok kaotik buldular. Böyle başlayan bir şeyin başarı şansı yoktu. Corbyn daha önce denenmiş ve başarısız olmuştu. Karizmatik bile değildi. Zaten çok yaşlıydı (76). Zarah Sultana desen, o da fazla genç ve ateşliydi (32). Corbyn’in genç ve çok karizmatik bir lider olmadığı doğru ama başarısız olduğu kesinlikle doğru değil. Zaten birkaç gün içinde yüzbinlerce insan kurucu üyelik için başvurunca bu yorumlar anlamını yitirdi.
İşçi Partisi’nin ilk tepkilerinden biri de, yeni partinin sol oyları bölerek aşırı sağda zaten iyice güçlenen Reform Partisi’ne iktidar yolunu açacağı iddiası oldu. Ama partinin sol kanadını tasfiye eden kendileri olduğu için bu konuda ikna edici olmaları zor.
Aşırı sağcı ve ırkçı Reform Partisi ile Muhafazakar Parti ise başka bir yönden ilerliyor. “Komünizmi getirecekler” tehdidinin bu çağda hala geçerli bir siyasi çamur olabilmesi cidden tuhaf ama Corbyn’in orak çekiçli bir giysiyle resmedildiği, Sultana’nın adıyla dalga geçildiği çirkin bir karikatür yayınlandı bile Observer gazetesinde.
Henüz çok sesli ifade edilmiyor ama partiye kuruluş aşamasında desteğini açıklayan altı bağımsız milletvekilinden beşinin Müslüman ve Asya kökenli olması, kendilerini bu nitelikleriyle öne çıkarmadıkları halde, sağ tarafından alttan alta ırkçı tınılarla kullanılacaktır. Ama bu iyi bir iletişim stratejisi ile yeni parti için bir zaaf değil avantaj da olabilir.
Yeni sol partinin önündeki önemli bir sınav da sağdan geleceği kesin olan “Bunlar ekonomiyi yönetemez, iki günde batırırlar” retoriğini çürütecek bir ekonomik program hazırlamak olacak. Denenmemiş bir parti olmanın ve diğer partilere benzememenin bu programı anlatmak ve güven yaratmak konularında zorluklar yaratacağını tahmin edebiliriz.
Elimizde umut verici şöyle bir veri var: Corbyn 2017 genel seçimlerine İşçi Partisi’nin lideri olarak girerken hem açıkça sosyalist, emek ve gezegen dostu, hem de gayet ikna edici bir manifesto çıkarmış ve bununla partisinin son 25 yıl içindeki toplam en yüksek toplam oyunu almayı başarmıştı. Fakat oyların dağılımı ve yarışan partilerin denklemi, o sırada bunun parlamento çoğunluğuna dönüşmesine elvermedi. Halk bir kez ikna olmuşsa gene olabilir. Asıl tehlike bunların ana akımda çeşitli taktiklerle marjinalleştirilmesi. Partinin buna karşı çok güçlü bir alternatif iletişim mekaniğine ihtiyacı olacak.
Aşırı sağı durdurmak
Aşırı sağcı Reform Partisi, en zenginlerle en yoksullar arasındaki uçurumların giderek büyüdüğü, işsizliğin, evsizliğin, suçun arttığı ülkede en alttakilerin toplumsal öfkesini örgütleyerek büyüyor. Yoksullara, “Bu ülkeye çok fazla göçmen geldiği için fakirsiniz. Ucuza çalışıp işlerinizi kapıyorlar, vergileriniz de bunlara yardıma gidiyor” diyor. Onlarca yıldır tırmandırılan ırkçılık ve göçmen düşmanlığına şimdiye kadar ana akım partilerin tümü oy hesabıyla prim verdi. Siyasetçiler ve ana akım medya her gün ölüme meydan okuyarak yollara düşen, her gün denizlerde tekneleri battığı için canlarını yitirdiğini duyduğumuz dünyanın en çaresiz insanlarından, kurtulunması gereken bir bela gibi bahsediyor.
Yeni partinin önündeki en güç işlerden birinin bu zihniyeti değiştirmek olacağını düşünüyorum. Çünkü öfkeyi, somut, sokakta bir yumruk indirebileceğiniz birilerine indirgemek, insanlara soyut dev uluslararası sermaye ağları, büyük şirket kârları gibi gerçek düşmanlarını anlatmaktan çok daha basit. Bu konudaki mücadelenin başarıya ulaşmasında partinin sendikalarla, işçi liderleriyle ilişkileri kritik önem taşıyacak çünkü kuzeydeki yoksullaşmış işçi kent ve kasabaları Londra’nın mürekkep yalamış siyasetçilerini dinlemekten de yorulmuş görünüyor.
Britanya’nın küçük partilere şans vermeyen dar bölge çoğunluk seçim sistemi, yani bir seçim bölgesinde bir oy farkla bile olsa yalnız en çok oy alanın vekil çıktığı sistemin son seçimlerde delinebildiğini gördük. 2024’teki seçimlerde aşırı sağcı Reform Partisi’nin 5, Yeşil Parti’nin 4 vekil çıkarması, sosyalist ve sosyal demokrat 5 bağımsız milletvekilinin merkez partileri geride bırakarak seçilebilmesi, buna işaret ediyor. Bir sonraki genel seçime daha dört yıl var. O seçime hangi koşullarda gidileceğini öngörmek için henüz erken ama o zamana kadar tablonun nasıl değişeceğini belirleyecek faktörler arasında artık “Sizin Partiniz” de var ve ilk sınavını Kasım ayındaki kuruluş kongresinde verecek.