Şikayetimi sordu, ben de ‘Hocam eğer muayene edecekseniz, acaba rica etsem kelepçemi açtırabilir misiniz?’ dedim. ‘Bu şekilde tedavi etmek bana engel değil’ dedi. Ben de, ‘Hocam, eğer kaygınız herhangi bir fiziki şiddetle karşı karşıya kalmaksa, ben siyasi, politik bir tutsağım. Fikir ve düşüncelerimden dolayı buradayım. Kelepçeli tedavi olmak onuruma dokunuyor’ mealinde durumumu anlatmaya çalıştım. Ancak doktor hanım benim hakkımda kararını çoktan vermiş gibiydi
Hüseyin Aykol
Tekirdağ 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan M. Süleyman Ucakan, 5 Eylül 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Ben 15 Ocak 2025 tarihinden bu yana şiddetli bir göğüs ağrısı çekiyorum. Dışarıdayken ağır bir bronşit rahatsızlığı yaşamıştım. Muhtemelen tekrar o problemim nüksetmiştir diye düşünüyorum. Birçok zorluk ardından kurum revirine çıktım. Kurum doktoru, “Salgın var, hastaneler soğuk algınlığı kapanlarla dolu” diyerek bana ilaç yazdı. “Eğer geçmezse, tekrar gel” dedi. Ben 2-3 aya yakın bir süre ilaç kullandım. Ama ağrılarım devam ediyordu. Nefes alıp-vermek bile ciğerlerimi zorluyordu.
Birkaç ay sonra tekrar yine aynı zorluklarla (revire çok geç çıkarılıyoruz) revire çıkabildim. Yine ilaç yazıp, beni yolladı doktor. Nihayetinde o ilaçları kullanıp, bitirdim. Ağrılarım eskisi gibi olmasa da devam ediyordu. Üçüncü kez revire çıkıp, durumu izah ettim. Bu ilaçların bir faydası olmadığını, ilaçlardan midemin ve böbreklerimin rahatsız olduğunu anlattım. Doktor beni hastaneye sevk etti. Ama bu defa da sevkim unutuldu galiba. Ancak iki buçuk ay sonra hastaneye götürüldüm. Buraya kadarki durumu iki paragrafla anlattım ama ne zorluklar çektiğimi tahmin edersiniz umarım.
Tekirdağ Şehir Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü’ne 26 Ağustos 2025 günü götürüldüm. Saat götürmek yasak olduğu için tam bilemiyorum ama öğle öncesiydi. Doktorun odasına girdim. Başörtülü, kısa boylu bir kadın doktor vardı. Şikayetimi sordu, ben de “Hocam eğer muayene edecekseniz, acaba rica etsem kelepçemi açtırabilir misiniz?” dedim. “Bu şekilde tedavi etmek bana engel değil” dedi.
Ben de, “Hocam, eğer kaygınız herhangi bir fiziki şiddetle karşı karşıya kalmaksa, ben siyasi, politik bir tutsağım. Fikir ve düşüncelerimden dolayı buradayım. Sizin mesleğinize saygılıyım. Kelepçeli tedavi olmak onuruma dokunuyor. İlkesel olarak karşıyım. Hastaneye ulaşmak tam 8 ayımı aldı. Bu süre içinde çok ağrılar çektim” mealinde durumumu anlatmaya çalıştım. Ancak doktor hanım benim hakkımda kararını çoktan vermiş gibiydi. Bütün ısrarlarıma rağmen kelepçelerimi açtırmadı. Artık askerler de koluma girdi ve zorla beni odadan çıkardılar.
Odadan çıkarken “Bana isminizi verebilir misiniz? Hukuki yollarla hakkımı arayacağım. Hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım” dedim. İsmini vermedi. Askerler de beni odadan çıkarmak için çekiştiriyorlardı. Ben ısrarla “mağdurum, tedavi olmak istiyorum” dedim. Doğrusu ben doktorun yerine utandım ama sanırım o utanmadı! O hengamede dışarıdaki tabelaya bakıp ismini almak aklıma gelmedi. Ama Tekirdağ Şehir Hastanesi, Göğüs Bölümü’nde kim olduğu kolayca bulunabilir.
Ben bu durumu dilekçeyle Sağlık Bakanlığı’na, Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’ne, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Türk Tabipler Birliği’ne şikâyet ettim. Bu konuda, tüm duyarlı kamuoyundan yardım bekliyorum.”
***
Samsun-Kavak S Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Rıdvan Tanış, 21 Ağustos 2025 günü gönderilen mektubunda şöyle diyor: “Bu aralar, sağlık sorunlarım beni epey zorladı. 30-31 Temmuz gecesi burnum 5 saat boyunca kanadı. Gece olduğu için ne revire çıkarıldım ne de acile götürüldüm. Şu an iyiyim. Geçen gün kardeşim bu olayı X hesabından sizin hesaplarınızı etiketleyerek paylaşmış ama siz hiç ilgilenmemişsiniz! Oysa sizlerin bu olaylara hassas yaklaştığınızı biliyorum.
15 Ağustos günü, yedi arkadaşla birlikte kaldığımız odamız değiştirildi. Eşyalarımızı taşıdık ve X-Raydan geçirdik. Sadece kendi eşyalarımı değil, aynı zamanda hasta ve yaşlı olan Nusret Amutgan arkadaşın eşyalarını da ben taşımak zorunda bırakıldım. Şu an Rahim Dorukan, Cevzet Derse, Nusret Amutgan, Onur Kangal, Muhsin Adıyaman ile birlikteyim. Tanışma faslındayız. Koğuş temizleme vs. derken epeyce yorulduk. Ramazan Altın arkadaş iki defadır size mektup yazıyor ama mektuplarına el konuyor.”
***
Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan kadim mahpuslardan Orhan Çaçan, Adil Okay’a gönderdiği 7 Eylül 2025 tarihli, uzunca bir mektubun bir yerinde şöyle diyor: “Ülke yine yangın yeri. Fransız düşünürler bile çare bulamazlar. Yeni süreci CHP’ye yapılan yargısal operasyonlar (ki bunun devletin içinde Kürt sorununun çözümünü istemeyenlerce gerçekleştirildiğine adım gibi eminim) orman yangınları, kadın katliamı, ekonomik sıkıntı ve toplumsal yozlaşma can yakıyor. Bazen müstahaktır bu topluma diyesim geliyor, ama toplumun bir suçunun olmadığını bildiğim için frenliyorum kendimi. Düzelir mi diye soruyorum bazen kendime. Çoğu zaman umutsuz vaka gibi. Anlayacağın sürecin havası buralara pek uğramamış. Bu yüzden zor, hatta imkânsız.
Heval Adil, benim sıcakla aram iyi, yazın çok canlıyım. Ama kışın perişan oluyorum. Bir türlü ayaklarımı ısıtamıyorum. Vantilatör veya klima yerine bir elektrikli soba verirlerse tercih ederim. El ve ayaklarım o kadar çok üşüyor ki, bir türlü ısıtamıyorum. Bu yüzden kış aylarında ne okuyabiliyorum ne yazabiliyorum. Buranın iklimi de sert, şimdiden kışı nasıl atlatacağımı düşünüyorum. İki battaniye veriyorlar, kaloriferler de ılık. Kış aylarında seni/sizi cevapsız bırakırsam bil ki soğuktandır:)”
***
İstanbul-Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan gazeteci arkadaşlarımızdan Ali Barış Kurt, 23 Eylül 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Burada infaz süreleri tamamlansa da, bırakılmayan-tahliye edilmeyen mahpusların sayısı 6’ya yükseldi. Geçen günlerde İdare ve Gözlem Kurulu’na çıkan iki arkadaşımızın (biri 30 yıllık) tahliyesi yine engellendi.
Ziya Temuçin (30 yıllık), Sinan Bülbül (30 yıllık), M. Sait Tuncer, Hebun Kurt, Eyüp Şeker ve Süleyman Yiğit adlı arkadaşlarımız disiplin cezaları da olmadığı halde Kurul kararıyla halen burada tutuluyor. Günlük gazete olarak sadece Birgün alabiliyoruz. İlke TV’yi izleyebilmek için idareye başvurduk ama halen bir sonuç alamadık. Demokratik Modernite dergisinin son iki sayısı adıma geldi ama henüz verilmedi; inceleniyormuş:) Günlerimiz Barış ve Demokratik Toplum süreci üzerine yoğunlaşarak, yani bu konudaki kitapları okuyarak geçiyor…”
***
Tekirdağ 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Dijvar Aslan tarafından -benim çok eski adresime- gönderilen bir mektup, bana ulaşmadı. Kendisine durumu yazdım. Umarım benim mektup, ona ulaşır da, yazdığı mektubu bana tekrar gönderir. (Henüz bilmeyenler için hatırlatalım: Dijvar Aslan’ın eski adı Mehmet Şerif Aslan idi; ancak isim resmen değiştirilmiş ve kimliğine işlenmiş bulunuyor)
MEKTUBU GELENLER:
Rıdvan Tanış – Kavak S Tipi Kapalı Cezaevi
Orhan Çaçan – Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi
A.Barış Kurt – Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi
Dijvar Aslan – Tekirdağ 2 nolu F Tipi Cezaevi
Süleyman Ucakan – Tekirdağ 2 nolu F Tipi Cezaevi