DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, ‘Barışın, erkek egemen siyaset tarafından şekillendirilmesine karşı çıkıyor, sürecin kadın bakışıyla, eşitlikçi ve özgürlükçü bir zeminde yürütülmesini istiyoruz’ dedi
Geçtiğimiz yıl Meclis açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleriyle tokalaşması sonrası başlayan süreç son olarak 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Toplum” çağrısı ile yeni bir aşamaya girse de geçen bir yılda devletten henüz somut bir adım gerçekleşmiş değil.
Baş aktörle konuşulmalı
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, bu bir yılda yaşananlar ve kadınların mücadelesini değerlendirdi. Halide Türkoğlu Meclis Komisyonu’nun Abdullah Öcalan ile görüşmemesinin sorun olduğunu belirterek, “İmralı Cezaevi’ne komisyonun gitmemesi ya da Sayın Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşmaması yaklaşımda ciddi eksikler olduğunu göstermektedir. Sayın Öcalan’ın koşulları düzenlemeli ve eşit bir müzakere ortamı yaratılmalıdır. Çünkü barış süreci tarafların eşit koşullarda bir araya gelmesiyle mümkündür. ‘Güvenlik’ politikalarıyla barış inşa edilemez. Irkçılık, nefret söylemleri ve inkar politikaları devam ettiği sürece demokratikleşme sağlanamaz. Devletin zamana yaymadan Türkiye halklarının ortak geleceği için çözüm iradesi göstermesi gerekiyor. Farklılıkların eşit bir şekilde yaşayacağı bir toplum tahayyül ediliyorsa, bu ancak çözümün baş aktörüyle konuşularak mümkün olabilir” diye belirtti.
Öcalan’ın çözüm vizyonu herkes için
Eylül ayında toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) “umut hakkı” üzerinden yaptığı değerlendirmelerin sadece Abdullah Öcalan’ı değil yaklaşık 4 bin tutsağın özgürlüğü için kritik olduğuna dikkat çeken Halide Türkoğlu, “Bu durum yasal bir düzenlemeye olan ihtiyacı açıkça ortaya koymaktadır. Ancak bu mesele sadece teknik bir sorun değil, aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözüm bağlamında yaklaşımı da göstermektedir. Oysa Sayın Öcalan’ın çağrıları ve önerileri hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da barış için önemli fırsatlar sunmaktadır. ‘Umut hakkı’nın ertelenmesi, Kürt sorununun çözümünü de erteleyen bir anlayışı yansıtır. Oysa Sayın Öcalan’ın çözüm vizyonu, Türkiye ve Ortadoğu halklarına kalıcı barışı getirebilecek yegane perspektiflerden biridir” ifadelerini kullandı.
Kadınlar her yerde
Kadınların bu bir yıllık süreç içerisindeki çalışmalarına da değinen Halide Türkoğlu, “Kadınlar barış mücadelesini sadece sözle değil, doğrudan eylem ve örgütlenme üzerinden yürüttü. Bu süreçte farklı siyasi görüşlerden, inançlardan ve toplumsal kesimlerden kadınlar bir araya gelerek çok yönlü çalışmalar gerçekleştirdik. ‘Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’ gibi platformlar oluşturduk. Bu yapılar, savaş karşıtı politika geliştirmek ve barışa dair toplumsal talepleri görünür kılmak amacıyla kuruldu. Feminist örgütlerden sağlık ve hukuk alanındaki kadın yapılarına, Alevi kadın örgütlerinden bağımsız kadınlara kadar geniş bir katılım sağladık. Kadınlar sadece sokakta değil, Meclis’te yoğun temaslarda bulundu. Bu temaslar yalnızca çözüm sürecine müdahil olmak için değil, barış siyasetini kadın özgürlükçü bir dille örmek içindi” dedi.
Bizler barışın da kurucusuyuz
“Kadınlar olarak barış sürecinde yalnızca izleyici değil, doğrudan özne olmayı talep ediyoruz” diyen Halide Türkoğlu, şöyle devam etti: “Barışın, erkek egemen siyaset tarafından şekillendirilmesine karşı çıkıyor, sürecin kadın bakışıyla, eşitlikçi ve özgürlükçü bir zeminde yürütülmesini istiyoruz. Müzakere masalarında kadınların eşit temsili, karar alma süreçlerinde etkin rol almaları vazgeçilmezdir. Ayrıca kadınlar olarak öncelikli talebimiz ‘Umut hakkı’nın tanınması ve Sayın Abdullah Öcalan’ın koşullarının eşit hale getirilmesidir. Bu kalıcı barış için temel bir adımdır. Güvenlikçi ve tekçi politikalardan vazgeçilmesini, demokratik bir çözüm perspektifinin esas alınmasını istiyoruz. Barış sürecinde kadınların kimlik, emek, inanç ve yaşam mücadelesinin görünür olması, çözümün toplumsal zeminde kalıcılığını sağlayacaktır. Ayrıca barış siyasetinin dili değişmeli; hamasetten, eril tahakkümden arındırılmalı ve toplumsal barışa hizmet eden yeni bir siyasal dil inşa edilmelidir. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı söylemlerin yerine birleştirici, çoğulcu ve toplumsal talepleri esas alan bir yaklaşım benimsenmelidir. Kadınlar, yalnızca savaşın mağduru değil, barışın kurucusudur.”
Kaynak: MA