Dêrsim’de son günlerde dikkat çekici bir hızla art arda maden projeleri gündeme geldi. Tamamı Munzur Vadisi Milli Parkı’nın kaynağı olan bölgelerde gerçekleştirilmek istenen projelere karşı Dêrsimliler mücadele ve dayanışma çağrısında bulundu
Duygu Kıt
Geçtiğimiz günlerde Meclis’te kabul edilen ve ÇED sürecinin işlevsizleştirildiği İklim Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından Dêrsim’de birçok bölgede peş peşe maden faaliyetleri için keşif yapıldığı bilgisi kamuoyuna yansıdı. Bu bölgelerden biri yıllardır maden faaliyetlerinin yapılmak istendiği Pulur Merxo, diğerleri İxsor Vadisi ve merkeze bağlı Deşt nahiyesi oldu. Keşif faaliyetlerine kentteki çevre dernekleri, siyasi partiler ve yurttaşlar tarafından tepki gösterilirken, yapılan açıklamalarda maden faaliyetlerine izin verilmeyeceği dile getirildi. Merxo, İxsor ve Deşt’teki gelişmelere ilişkin Munzur Koruma Kurulu üyesi Hasan Şen, Munzur Çevre Derneği yöneticisi Mehmet Kaş, Dêrsim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Sözcüsü avukat Barış Yıldırım gazetemize konuştu.
‘Topyekûn bir saldırı söz konusu’
Munzur Koruma Kurulu Sözcüsü Hasan Şen İklim Kanunu ile birlikte Dêrsim’e adeta bir madenci akını başladığına dikkat çekerek, “Özellikle Deşt, Merxo ve İxsor köyleri başta olmak üzere, şirket temsilcileri bölgemize sık sık nabız yoklama ziyaretleri gerçekleştirmekte” ifadelerini kullandı. Şen şu bilgileri verdi: “Bölgemizde 145 farklı maden projesi planlanmakta, 43 bin 500 hektar alan maden ruhsatı kapsamına alınmış durumdadır. Munzur Dağları’nın tamamı maden sahası ilan edilmiş, Pülümür ilçesi de dâhil olmak üzere 285 maden sahası için ihale süreci başlatılmıştır. Pülümür’de 13 saha, Ovacık’ta 14, merkez ilçe yakınlarında 4 alan ve diğer köylerdeki projelerle birlikte yaklaşık 40 ova ve vadi, maden tehdidi altındadır. Bu tablo yalnızca sayılarla açıklanamaz; bu, halkın geçim kaynaklarını, kutsal mekânlarını, su ve doğasını hedef alan topyekûn bir saldırıdır” dedi.
‘Sondaj sesi su sesini bastırmasın’
“Topraklarımızın, sularımızın ve ormanlarımızın geleceği için birlikte mücadele etmek artık kaçınılmazdır” diyen Şen, şirketlerin köylüler üzerinde baskı kurmaya ve direnişi kırmaya çalıştıklarını aktardı. Şen, “Merxo, Deşt, İxsor yalnızca köy ya da vadi değil; direnişin yeniden doğduğu kutsal haritalarımızdır. Bu yalnızca bir maden meselesi değil; yaşamın, kültürün ve inancın savunusudur. Dersim yalnızca bir coğrafya değil; canımızın ruhuna, suya, ağaca, inanca dokunan kadim bir varoluş alanıdır. Ancak bugün, sayılarla ifade edildiğinde bile vahim olan bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Özellikle Merxo’da, AKP Ovacık İlçe Başkanı ile birlikte köylülere yönelik baskılar yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Bu durum, yalnızca doğa talanını değil, aynı zamanda halkın iradesini ve demokratik haklarını da hedef alan organize bir saldırıdır” diye konuştu.
‘Yaşatmak için koruma şart’
Dêrsim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Sözcüsü avukat Barış Yıldırım ise Munzur Havzası’nın korunması gerekirken 3213 sayılı maden kanun hükümleri çevresinde 4. grup madenlere -altın, bakır, gümüş, molibden- açılmak istenmesinin doğal yaşam açısından büyük bir tehlike olduğunu kaydetti. Yıldırım şunları dile getirdi:
“Munzur Havzası Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması gereken bir saha. Hem Cevizlidere’den hem İxsor bölgesinden bu havzaya akan kaynaklar 2863 sayılı Milli Parklar Kanunu ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çerçevesinde tamamıyla koruma altında olan yerler. Birleşmiş Milletler Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi Hükümleri çerçevesinde burada pek çok ziyaret alanı var. Yine Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi Hükümleri (BERN) çerçevesinde korunan habitatları barındıran bir havza. Buradan ilgili tüm bakanlıklara sürekli çağrı yapıyoruz: Bu havzanın taraf olunan sözleşmeler uyarınca Dünya Kültür Mirası Listesi’ne önerilmesi gerekiyorken, hâlihazırda alanda maden şirketleri fizibilite çalışmaları yapılması ciddi bir çelişki.”
‘Canlı yaşamı madenlere feda edilemez’
Yıldırım, gündeme gelen fizibilite çalışmalarının tamamının kanun aykırı olduğunun altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uluslararası sözleşmeler, ülkemizin tarafı olduğu sözleşmeler, anayasa, Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Mera Kanunu, Toprak ve Arazi Kullanımı Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde bu projelerin ruhsatlarının bir an önce iptal edilmesi gerekiyor. İkincisi 2872 sayılı çevre kanunu 10. madde çerçevesinde bu projelere ilişkin verilmiş bir ÇED Olumlu kararı, ÇED Gerekli Değildir kararı verilmediği için maden şirketlerinin şu an yaptıkları çalışmalarının tamamı kanuna aykırı, anayasaya aykırı, uluslararası sözleşmelere aykırıdır.”
‘İliç’ten daha büyük bir facia mümkün’
Munzur Vadisi Milli Parkı’nın ülkedeki 49 milli parktan hem bitki çeşitliliği hem de yaban hayatı açısından daha zengin olduğunu aktaran Yıldırım, Munzur Vadisi’nin ve kaynaklarının kesin surette korunması gerektiğini söyledi. Yıldırım, söz konusu girişimlere karşı hukuki girişimleri başlatacaklarını belirterek, “Bu gerçekliklere karşın maden projelerinin burada projelendirilmesi kanun dışı, hukuk dışı, vicdan dışı, insanlığın kültürel mirasını, doğal mirasını korunmasına dair algısına karşı gerçekten vicdanı yaralayan bir durum. Munzur Vadisi ekosistemi şu an ülkemizde en temiz kalmış ekosistem durumunda. Bu ekosistemin korunması, gelecek kuşaklara aktarılması hukuksal bir zorunluluk. Şimdi burada yapılmak isteyen madencilik projeleri gerçekleştirilirse İliç’ten daha büyük bir facia meydana gelecektir. Maden şirketleri burada hukuksuz işlemler yapmakta, biz de gerekli hukuksal başvuruları sonuna kadar işleteceğiz” şeklinde konuştu.
‘Mücadele için birliktelik şart’
Munzur Çevre Derneği yöneticisi Mehmet Kaş da İksor’da şirketlerin iki defa keşif yaptığını kaydetti. Kaş, artan projelere karşı duyarlılık çağrısı yaparak şunları belirtti:
“Dêrsim’e yönelik maden şirketleri devlet destekli büyük bir furya içinde çalışma yapmaktalar. Amaçları belli. Bizlerin görevi şirketlerin bölgeyi talan etme emellerini boşa çıkarmak, halkımızla birlikte bu konuda gereken duyarlılığı göstermek, doğaya verilecek zararı anlatmak ve maden şirketlerinin coğrafyamıza girmemesi noktasında çaba sarf etmektir. Tüm ülke insanı ve tüm canlılar için onlara izin vermeyeceğiz. Doğayı nasıl tahrip ettiklerini Erzincan İliç’te, Kaz Dağları’nda gördük. Biz bugün var isek ve itiraz ediyorsak bu coğrafya, torunlarımızın, bitkinin, hayvanın gelecekte de yaşam yeri olduğundandır. Bu yüzden halkımızla, duyarlı herkesle birlikte itiraz etmek istiyoruz. Gelecek nesillerimize, çocuklarımıza bu coğrafyayı temiz, sağlam, güzel bir şekilde bırakmak istiyoruz.”