27 Temmuz 1996’da Başbakan Erbakan, Fehim Adak, Fethullah Erbaş ve İsmail Nacar, Başbakanlıktaki ‘Kürt Zirvesi’nde bir araya geldi. Nacar zirve sonrası Öcalan ile telefonla görüştü; cezaevinde olan Murat Bozlak’ı ziyaret etti. Erbakan da, Öcalan’a mektup gönderdi
Hüseyin Kalkan
Turgut Özal’dan sonra barış için ikinci büyük fırsat Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın başbakan olduğu dönemde ortaya çıktı. Birçoğumuza garip gelebilir ama ikinci çözüm süreci diyebileceğimiz bu süreç o dönemde Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın hazırlayıp Erbakan’a sunduğu “Kürt Raporu” etkisi ile başladı. Şimdilerde zaman zaman Kürt sorunu yok diyen Erdoğan o zaman yanlış anlamalara yer vermemek için “Sorun Güneydoğu sorunu değil, Kürt sorunudur” diyordu. Bu dosya kapsamında geniş bir özetini verdiğimiz Erdoğan’ın Kürt dosyası hala birçok noktada geçerliliğini koruyan bir özellik taşıyor.
‘Niçin bu kan akıyor?’
Doğru Yol Partisi (DYP) ile Anavatan Partisi (ANAP) arasında kurulan kısa ömürlü koalisyon hükümetinin istifasından sonra son genel seçimde birinci parti olan Refah Partisi’nin, Tansu Çiller’in DYP’si ile kurduğu Refah Yol Hükümeti’nde Necmettin Erbakan, 28 Haziran 1996’da başbakan olarak göreve başladı. 1997’nin ortalarına kadar iktidarda kalan Erbakan, 28 Şubat darbesiyle iktidardan indirildi.
Necmettin Erbakan, hükümet olmadan önce o dönem Refah Partisi İl Başkanı olan R. Tayyip Erdoğan, bir Kürt raporu hazırlayıp kendisine sunmuştu. Bu dosyanın içinde bu raporun ana hatlarını verdik. Bu İslamcı hareketin Kürt sorunu ile ilgili hazırladığı önemli belgelerden biriydi. Erbakan’ın kendisi de zaten zaman zaman yaptığı konuşmalarda Kürt sorununu dile getirdi ve kan dökülmeden çözülmesi gerektiğini savundu. 1993’te Refah Partisi 4. Büyük Kongresi’nin açış konuşmasında Kürt sorununu gündeme taşıdı. Erbakan şunları söylüyordu:
“Sorarım size, asırlar boyu tek vücut olarak yaşadığımız halde, ne oldu da bu husumet ortaya çıktı? Niçin bu kanlar akıyor? Bu sebeplerden dolayı, terörle mücadele, sadece askeri bir hareket olarak düşünülmemelidir. Bu konu, kaynağını ve sebeplerini ortadan kaldıracak çok unsurlu ve kapsamlı bir bütün olarak ele alınmalıdır. …Yaşadığımız tecrübe, bu önemli problemin, şiddet ve terörle ya da zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir…” (Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açış Konuşması, 1993)
İsmail Nacar devrede
27 Temmuz 1996 günü Başbakan Erbakan, Devlet Bakanı Fehim Adak, RP Milletvekili Fethullah Erbaş ve Yazar İsmail Nacar, Başbakanlık binasında yapılan “Kürt Zirvesi”nde bir araya geldi. İsmail Nacar zirve sonrası her kesimden birçok kişi ile özel görüşmeler yaptı. Bunlar arasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve o dönem cezaevinde olan Murat Bozlak da vardı. Nacar, Öcalan ile telefon görüşmesi yaptı. 2013’te Murat Bozlak HADEP Genel Başkanlığı döneminde tutukluyken yapılan görüşmelere ilişkin şunları anlatmıştı: “Necmettin Erbakan da sorunu şiddet dışında yöntemlerle çözmek istedi. O dönemde HADEP Genel Başkanı olarak Elmadağ Cezaevi’nde yatıyordum. Erbakan, hapishaneye İsmail Nacar’ı gönderdi. Nacar bize ‘Hoca bu meseleyi önemli görüyor, HADEP’in de elini taşın altına koymasını istiyor’ dedi. Ben de kendisine ‘Hoca bu meselenin demokratik ve barışçıl çözümüne girecekse bize ne düşüyorsa yerine getiririz. Bırakın elimizi, başımızı dahi koymaya hazırız. Yeter ki bu mesele çözülsün’ dedim. Ancak 28 Şubat süreci ile birlikte iktidardan uzaklaştırıldı. Gidiş nedeni hem dindar kimliğe hem de Kürt kimliğine yönelik sıkıntıları gidermeye çalışması oldu. Yani Erbakan da Özal’ın akıbetine uğradı.” (Star Gazetesi, 20 Şubat 2013) Bu dönemde Prof. Dr. Doğu Ergil ve yazar İsmail Nacar’ın daha önce başlatmış oldukları barış girişimleri gündeme geldi. Fethullah Erbaş ile birlikte Erbakan’ı ziyaret eden Nacar, yanında Kürt sorununun çözümüne ilişkin 10 maddelik bir rapor da getirmişti.
Bu rapor şu maddelerden oluşuyordu:
- Üç ay kavgasız çözüm yolları tartışmaya açılsın.
- Bölgeyi temsil edenler karar ve uygulamalara dâhil edilmeli.
- Olaylar iç güvenlik sorunu değil, sosyal anlaşmazlıklardır. Devlet taraf değil hakem olmalı.
- Anlaşmazlıkların üzerine çok kültürlü temele dayanan çoğulculuk anlayışıyla gidilmeli.
- Yeni Kurucu Meclis’in hazırlayacağı, çoğulcu siyaset modelini ve çok kültürlü modeli esas alan Anayasa hazırlanmalı.
- Genel af çıkartılmalı.
- OHAL kaldırılmalı.
- Barışı kalıcı kılacak öneriler üretilmeli.
- Anlaşmazlıkların üzerine milliyetçilikle gidilmemeli.
- Toplumsal ihtiyaçları öncelikte tutarak herkes buluşmaya ve tartışmaya çağrılmalı.” (Akşam, 6 Ağustos 1996)
Bütün bunlardan sonra Erbakan, Suriyeli yetkililer üzerinde PKK Lideri Öcalan’a bir mektup gönderdi. Resmi kanallardan gittiği için bu mektubun içeriği henüz bilinmiyor. Askerden gelen baskılar sonucu Erbakan bu mektupların arkasında durmadı ve mektup gönderdiğini yalanladı. Öcalan ise 15 Ağustos 1996’da Erbakan’a yönelik “Fırsatları değerlendirin” başlıklı açık mektup yayınladı:
“…Bu vesileyle tercihim, müslüman kardeşliği çerçevesinde bu zulüm, bu savaş durumunun ortadan kalkması ve gerçekten güvenilir, kardeşçe adımların atılmasıdır. Kabulünü saygıyla bekliyorum. Size mektubum budur. Karşılığını da bekliyorum (…)”
Post-modern darbe
Süreç 28 Şubat darbesi ile sona erdi. Kemalistler bu darbenin nedenini şeriat tehlikesi olarak lanse etmeye çabaladılar, ama işin temel nedenlerinin başında Erbakan’ın Kürt sorunu konusunda atmayı planladığı adımlar yatıyordu. Kürt meselesi için Özal’ı öldüren derin devlet, Erbakanı da post-modern bir darbe ile iktidardan uzaklaştırdı. Başarısızlığın nedenini İsmail Nacar şöyle açıklıyordu:
“Erbakan zamanında sorunu yüzde yüz bitirme noktasına getirmiştik. Ama o odaklar Süleyman Bey’i (Demirel) devreye soktular. Süleyman Bey yardımcı olsaydı Erbakan zamanında bu işi biterdi. Neden yardımcı olmadı? Çevresinden duyduğum, ‘Bu tip bir çaba değerlidir. Ama Erbakan bu sorunu çözemez. Çünkü kendisi bir ‘sorun’ görüşünde olduğu. Bu yaklaşım, tanıdığım bazı askerlerde de vardı. Kürt meselesini ‘İslamcı bir iktidar, İslamcı bir başbakanın çözmesi’ fikri içerideki menfaatçi çıkar çevrelerini; bu kavgadan medet uman, resmi ideolojinin yapısından çıkar sağlayan bazı sermaye gruplarını; bir de başta İsrail olmak üzere Amerikan çevrelerini rahatsız etti. Zaten 28 Şubat operasyonu da büyük oranda yabancı operasyonudur.”
Bir mektup trafiği de Mesut Yılmaz Hükümeti döneminde yaşandı. Alev Alatlı aracılığı ile PKK Avrupa temsilciliğini bir mektup ulaştırıldı. Ancak Alatlı da bu mektup arabuluculuğunu inkar etti. Öcalan bir komplo sonucu Türkiye’ye getirildikten sonra ateşkes ilan etti. Güçlerini sınır dışına çekti. Yine PKK bir kongre toplayarak adını değiştirdi. Ama aradan 6 yıl geçmesine rağmen devlet tek bir adım atmadı. Çatışmalı süreç tekrar başladı. Bu süreç Oslo görüşmelerine kadar devam etti.
Erdoğan’ın Kürt raporu
Denilebilir ki Erbakan, Erdoğan’ın kendisine sunduğu Kürt raporundan hareketle Abdullah Öcalan ile temas aradı ve Yazar İsmail Nacar arabuluculuk yaptı. Ancak Erdoğan, siyaset hayatı boyunca çoğu zaman kendisinin hazırlattığı bu raporun gerisine düştü. Erdoğan, bu raporu hazırlarken bazı Kürtler de destek almıştı. Erdoğan’ın hazırladığı raporun ana hatları şöyle:
- Bugün “Doğu” veya “Güneydoğu Sorunu” olarak adlandırılan sorun, aslında bir “Kürt Sorunu”dur…
- Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde “Kürdistan” olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir…
- Kürtlerin konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçe’yle ilgisi olmayan müstakil bir dildir…
- Türkiye’nin Güneydoğu’su bugün hâlâ geri kalmışlık sorunuyla yüzyüzedir. Bölgede “Kürt Sorunu” dolayısıyla olağanüstü yasalar uygulanmakta ve bölge geniş yetkilere sahip olan genel bir vali tarafından idare edilmektedir.
- 1985’te başlayan PKK saldırıları dolayısıyla bölge bir yanda devlet terörü, öbür yanda da PKK terörü arasında sıkışıp kalmaktadır. Bölge halkı PKK’ya bir biçimde arka çıktığı gerekçesiyle sürekli baskı ve işkence altında tutulmaktadır. Özel Tim’in bölgedeki uygulamaları adeta hesap dışıdır. Bölgede yaşayan insanların ne mal ve ne de can güvenlikleri söz konusudur. İnsanlara bölgede gerektiğinde “bok” bile yedirilmektedir.
- Demokratikleşme ve insan hakları noktasında Güneydoğu son derece geridir. Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge insanları baskılarla yüz yüze gelmiştir.
- Güneydoğu iktisadi bakımdan geri bırakılmıştır. Bölgede doğru dürüst sanayi tesisi bulunmamaktadır. İşsizlik ve yoksulluk diz boyudur. Bölge insanları bulundukları yerlerden, özellikle kırsal kesimlerden şehirlere doğru akın etmektedirler. Şehirlere doğru başlayan bu göçün iki nedeni vardır: En temeldeki neden siyasidir.
- Bugün Güneydoğu’da PKK eliyle sürdürülen Kürt silahlı mücadelesi şehre inmiştir. Devlet, kontrgerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla vs. bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunmaktadır.
- Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir.
Yerel parlamentolar oluşturulmalı
- Yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezî devletin küçülmesi Türkiye’de tam demokrasinin yerleşmesi için atılacak önemli adımlardır.
- Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması, Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak.
- PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek; “Bölücü”, “Terörist”, “Ayrılıkçı” vs…
Kürtler kopmak istemiyor
- Kürtler ne mi istemektedirler? Çoklarının zannettiği gibi Kürtler, Türkiye’den kopmak istememektedirler. En azından Kürtlerin büyük çoğunluğu Türklerle birlikte eşit ve gönüllü bir birliktelik oluşturmak istiyorlar. T.C devletinden kopup bir Kürt devletini kurma düşüncesini marjinal Kürt unsurlar savunmaktadırlar.
- Kürt halkının büyük bir çoğunluğu Kürt ulusal kimliğinin tanınmasını ve Kürt kültürünün geliştirilmesini istemektedirler. Dahası ve en önemlisi, kaç zamandan beridir kendilerine yönelik baskıların son bulmasını dilemektedirler. Yaşadıkları bölgenin iktisadi ve sınai açıdan kalkındırılmasını beklemektedirler.” (t24 Ağustos 2012)
YARIN: Çözüm süreci ve Dolmabahçe Mutabakatı