Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni yasama yılının açılışında yaptığı konuşma, beklentilerin aksine önceki söylemlerinin bir tekrarıydı. Ancak konuşma sonrası DEM Parti sıralarına giderek Eş Başkan Bakırhan ve milletvekilleriyle tokalaşması, daha sonra muhalefet liderleriyle bir araya gelerek fotoğraf vermesi ve akşam resepsiyonunda sergilediği “uzlaşmacı” tavır, siyasi bir mesaj olarak dikkat çekti.
Kürtlerin hak ve özgürlüklerine vurgu yok
Erdoğan’ın konuşmasında somut bir şey yoktu. Özellikle Kürt sorunu, barış ve çözüm süreci gibi kritik meselelerde beklentileri karşılamadı. Toplumu demokratik geleceğe hazırlamaya yönelik bir açılım sunmadı. “Terörsüz Türkiye” vurgusuyla sorunu bir kez daha güvenlik ekseninde ele alan Erdoğan, Kürtlerin talepleri, hak ve özgürlükleri ya da sorunun demokratikleşme boyutuna değinmedi. Komisyonun, yeni yasama yılında atması gereken adımlar için ön açıcı bir önerme yok. Bu yaklaşım, bir yılını dolduran çözüm sürecine dair beklentiler için mevcut soru işaretlerini gidermemiş oldu.
Güvenlik çerçevesine sıkıştırılan mesaj
Oysa kamuoyunun en çok merak ettiği konu, Erdoğan’ın Kürt sorunu ve çözüm sürecine yeni yasama yılındaki yaklaşımıydı. Erdoğan, çözüm sürecini sahiplendiğini ifade etse de konuşmasında sorunun demokratik ve toplumsal boyutlarına yönelik ve çözümüne dair bir plan sunmadı. Aksine güvenlik odaklı söylemini sürdürerek, Kürtlerin hak taleplerini bir kez daha arka planda bıraktı. Rojava için statükocu tutum sürdürüldü.
Bu durum, TBMM Çözüm Komisyonu’nun Ekim ayı için beklenen yeni bir aşamaya geçeceğine dair umutları gölgeledi. Ayrıca, Abdullah Öcalan ile görüşme, Selahattin Demirtaş ve siyasi tutsakların tahliyesine yönelik adımlar, kayyım konusu, infaz düzenlemeleri, silah bırakanların toplumsal ve siyasal yaşama katılımı, anadilde eğitim hakkı gibi konularda net bir işaretin verilmemesi, belirsizliğin devamına işaret ediyor.
Sembolik jestler
Erdoğan’ın, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve milletvekilleriyle tokalaşması yıllardır hedef gösterdiği Kürt siyasi hareketiyle diyalogu ilerletme niyetini gösteriyor. Ardından TBMM Başkanı Kurtulmuş’un odasında DEM Parti, İYİ Parti, Yeni Yol Grubu ve MHP liderleriyle bir araya gelerek, muhalefetle diyalog görüntüsü vermesi ise rıza üretmekte zorlanan, halk desteğini yitirmeye devam eden Erdoğan’ın daha kapsamlı bir hesap içinde olduğuna işaret ediyor. Bu meşruiyet arayışının bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Akşam resepsiyonunda da önceki yılların aksine sert tutumundan uzak bir yaklaşım sergileyerek, muhalefetle alışılmadık bir yakınlık fotoğrafı sundu.
Bu jestler, Erdoğan’ın muhalefeti geçmişte yok sayan tutumuna bir özeleştiri olarak okunabilir mi bunu önümüzdeki süreçte sergileyeceği tutumdan göreceğiz. Ancak Erdoğan’ın diyalog girişimleri CHP’yi dışlayıcı bir stratejiye dayanıyor gibi görünüyor. Bu hamleyle, yeni yasama yılı açılışını siyasi operasyonlar ve yargının bir sopa haline getirilmesi nedeniyle protesto ederek katılmayan CHP’yi, “Türkiye’nin sorunlarını çözmekten uzak” bir parti olarak konumlandırmaya çalıştığı anlaşılıyor. CHP’nin dışlanmasındaki ısrarı, muhalefet arasında bir ayrışma yaratma çabası ve yeni bir kamplaşma arayışı olarak da okunabilir.
Suriye politikası
Bölgesel politikalar bağlamında Erdoğan, Suriye’de “déjà vu durumuna izin verilmeyeceği”ni vurguladı. SDG’ye karşı sert tutumunu sürdürerek, ademi merkezi bir yapılanmaya karşı duruşunu yeniden vurgulamış oldu. HTŞ’ye desteği devam ettireceğini belirten bu söylemle, Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkların demokratik Suriye taleplerine olumsuz yaklaşımını gösterdi. Bu, Türkiye’nin bölgesel politikalarında süregelen çizgisinde ısrarı gösterirken, Rojava’da Kürtlerle uzlaşma ihtimalini zayıflatıyor. Dolayısıyla bu, barış ve çözüm süreci için ileri sürülen bir koşul olarak karşılık buluyor.
Belirsizlikler
Bilindiği üzere; Ekim ayı TBMM Çözüm Komisyonu’nun çalışmaları için kritik bir dönem olarak görülüyor. Ancak Erdoğan’ın konuşması, somut bir yol haritası sunmayarak beklentileri zayıflatıyor. Demirtaş ve HDP’lilerin, AHİM kararı gereği 8 Ekim’de tahliye edilip edilmeyeceği hala bir muamma. Komisyon’un Öcalan ile görüşmesi ve mahpusların tahliyesi gibi diğer konularda nasıl davranacağı ise belirsizliğini koruyor.
Yansımalar
Erdoğan’ın konuşma sonrası muhalefetle kurduğu sembolik diyalog üzerinden gelecek tahayyülünde bulunmak zor. Tüm bu gelişmeler çözüm sürecine dair iktidara olan güvensizliği değiştirir mi onu da göreceğiz. Ancak DEM Parti ile tokalaşma ve diğer muhalefet liderleriyle görüşmeler, siyasi bir jest olarak olumlu görülse de Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümüne dair somut bir adım için verilen bir mesajın olmaması güvensizliği sürdürecek görünüyor.
Jestlerle sınırlı
Özetleyecek olursak; Erdoğan’ın 1 Ekim 2025 TBMM konuşması ve sonrası gelişmeler, siyasi bir açılım yerine mevcut statükoyu sürdürmek istediği bir tablo sundu. Kürt sorununa güvenlik odaklı yaklaşım demokratikleşme beklentilerini karşılamazken, muhalefetle diyalog jestleri sembolik düzeyde kalacak gibi görünüyor. CHP’nin dışlanmasında ısrar ise, iktidarın muhalefet arasında ayrışma yaratma çabasını yansıttı. Suriye politikasında SDG’ye karşı sert tutumda ısrar ve HTŞ’ye destek, bölgesel uzlaşma ihtimalini zayıflatırken, barış ve çözüm sürecine ivme kazandırmaktan uzak kaldı. Adım atılması gereken konular belirsizliğini korurken, Erdoğan’ın konuşması ve sonrası, çözümden çok siyasi manevralara odaklanan bir tablo gibi görünüyor.