Geçtiğimiz haftanın küresel çaptaki en önemli konusu kuşkusuz İsrail işgali nedeniyle Gazze’de açlık çeken insanlara insani yardım ulaştırabilmek amacıyla yola çıkan Sumud Filosu’na uluslararası sularda İsrail donanmasının haydutça saldırması ve aktivistleri gözaltına alarak İsrail’e kaçırmasıydı. Dünya genelinde 44 ülkenin aktivistlerinin fiilen desteklediği, onlarca gemiden oluşan bu filo İspanya’nın Barcelona kentinden yola çıkmıştı.
Dünya ayağa kalktı
Bu saldırı dünyayı ayağa kaldırdı. Dünyanın her yerinde halklar büyük protesto mitingleri düzenleyerek buna karşı çıktılar. İsrail devletinin bir “haydut devleti” olduğu dünya kamuoyunda teşhir edilerek lanetlendi. Sadece ABD, Almanya ve Japonya hükümetlerinin kınamaktan kaçındığı İsrail devletinin bu vahşeti dünyanın geri kalan kısmı tarafından sert biçimde kınandı.
İsrail’e karşı tavır alma konusunda Arap devletleri, daha önce de yaptıkları gibi büüyk ölçüde sessizliklerini korudular. ABD emperyalizmine karşı bir alternatifi gibi sunulan BRICS ülkeleri (Rusya, Çin, Hindistan gibi) ise tıpkı Türkiye gibi İsrail ile olan ticaretlerini sürdürdüler.
Emperyalizme ve siyonizme karşı gerçek mücadeleyi sosyalistler verdiler
Bu durum da emperyalizme ve siyonizme karşı asıl mücadelenin dünya halkları tarafından ve sosyalist devrimciler öncülüğünde verilebileceğini bir kez daha ortaya koydu. Nitekim 1970’li yıllarda başta Türkiyeli devrimciler olmak üzere, dünyanın birçok yerinden devrimciler Filistin’e gelerek İsrail’e karşı savaştılar ve bu uğurda canlarını verdiler.
Türkiye’nin tavrı
Cumhurbaşkanı Erdoğan yardım filosuna saldıran İsrail’i “vahşilikle” suçladı ve Tel Aviv’in son eylemlerine ilişkin acil bir soruşturma başlatma sözü verdi. Diğer yandan, İsrail ile ticareti kesmek de dahil olmak üzere yaptırımlar uygulayabilir durumdayken, herhangi bir somut adım atmadı. Dahası ABD dönüşü çıkardığı bir kararname ile İsrail ve ABD’nin hedefinde olan İran’a yaptırım uygulama kararı aldı.
Böylece, 1 Ekim’de bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Türkiye, İran’ın nükleer programını hedef aldı ve bu programla bağlantılı ve aralarında İran Atom Enerjisi Kurumu, Bank Sepah & Bank Sepah International, İsfahan Nükleer Yakıt Araştırma ve Üretim Merkezi, Karaj Nükleer Araştırma Merkezi, çok sayıda enerji, nakliye ve araştırma şirketinin de bulunduğu 18 İranlı kuruluş ve 20 İranlının mal varlıklarını dondurdu. (1)
Türkiye’nin bu hamlesi, İran’ın silah tedarik ağlarına yönelik yeni ABD yaptırımlarını yansıtıyor ve İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine yönelik daha geniş kapsamlı uluslararası “geri adım” baskı kampanyasının bir parçasını oluşturuyor.
Kolombiya’nın yüz akı tavrı
Buna karşılık bir başka ülke haydut İsrail Devletiyle karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin somut bir örneğini verdi: Kolombiya.
İsrail’den, Washington’dan (hem Biden hem de Trump yönetimindeki), Yahudi toplumundan ve yerel ve küresel medyadan gelen yoğun baskı ve eleştirilere rağmen, Kolombiya’daki Gustavo Petro Hükümeti en başından beri İsrail’in Gazze’deki açık suçlarına karşı çıkmakla kalmadı, bu sözlerini sürekli olarak eyleme dönüştürdü ve bunu yaparken de dünyanın geri kalanının çoğunu utandırdı.
Öyle ki Petro Hükümeti Mayıs 2024’te İsrail ile resmi bağlarını kopardı. Ardından aynı yılın ağustos ayı sonunda Kolombiya kömürünün İsrail’e ihracatına ve İsrail silahlarının satın alınmasına yasak getirerek, soykırımın başlamasından bu yana İsrail’e tek taraflı yaptırım uygulayan ilk ülkelerden biri oldu. (2)
Kısaca, çoğu meslektaşının aksine Petro, güçlü sözlerini sürekli olarak anlamlı eylemlere dönüştürdü. Tel Aviv ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi, İsrailli diplomatların sınır dışı edilmesi ve Kolombiya’nın İsrail ile serbest ticaret anlaşmasının askıya alınması bu adımlar arasında yer alıyor.
Latin Amerika’nın orta ölçekli bir ülkesi, dünyanın en tehlikeli haydut devletine karşı böylesine güçlü tek taraflı adımlar atabiliyorsa, başta Türkiye ve bölgedeki Arap devletleri olmak üzere, daha güçlü devletlerin neden aynı tepkiyi vermediklerini sorgulamak gerekiyor.
Özcesi, dışarıda farklı içeride farklı konuşan ama asla somut adımlar atmayan siyasal iktidarların Filistin meselesindeki tavırları ABD emperyalizmi ile sıkı bağları, iktidarlarını korumak istemeleri ve kendi sınıfsal çıkarlarıyla yakından ilişkilidir. Bunlar için katledilen, soykırıma uğratılan halklar iç politika malzemesi olmaktan öteye gitmez.
Dip notlar:
- https://x.com/TheCradleMedia/status, (5 Ekim 2025).
- https://www.nakedcapitalism.com/2025/10/colombias-gustavo-petro-government-once-again-shows-rest-of-world-how-to-respond-to-israels.