Gurbetelli Ersöz’ün annesi Fatma Ana ile konuştuk:
Evlatlarımızı kaybetmeyelim, umudumuz olsun. Kimse artık üzülmesin, yanmasın, acı çekmesin. Herkes barış içerisinde özgürce yaşasın. Ne var bunda? Ne güzel bir ülke olur; kendi topraklarımızda birbirimize saygıyla yaşarız. Zor mu bu?
Nezahat Doğan
Gurbetelli Ersöz…
Kürtlere yapılan inkârın, şiddetin, faili belli olan meçhullerin, gazetecilerin gözaltında katledilmesinin, gazetelerin bombalanmasının, sokak ortasında yapılan katliamların ve gerçekler açığa çıkarılmasın diye susturulan kalemlerin en şiddetli halinin yaşandığı 90’lı yıllarda, ilk kadın yayın yönetmeni olarak Musa Anter ile birlikte “hakikatleri açığa çıkarma” şiarıyla yola çıkan özgür basın ruhunun yaratıcısıydı… Geçtiğimiz günlerde Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği’nin organizasyonuyla Gurbetelli Ersöz Gazetecilik Ödülleri’nin ilki gerçekleşti ve ödüller sahibini buldu. Gurbetelli Ersöz, inceliğini ve naifliğini yitirmeden bize haksızlıklara karşı öfkeyi; öfke ile isyanı, kadının ilkeli duruşunu da gösterdi. Elbette Gurbetelli Ersöz’ü arkadaşları ve yoldaşları da anlattı ve aktardı. Ama bir ana yüreğinin, Gurbetelli Ersöz için bize ve diğer analara sözü nedir? Annesi Fatma Ana ile konuştuk.
- Herkes Gurbetelli’yi anlatıyor. Arkadaşları, dostları, yoldaşları ve onunla yaşamı kesişen herkes. Fatma anne kızını nasıl anlatır bize?
Benim kızım çok cesur bir kızdı. Çok akıllı bir kızdı. Türkleri de seviyordu. Kürtleri de seviyordu. Yaşlıları da çocukları da çok seviyordu. Barış ve özgürlük istiyordu. Herkese akıl veriyordu.
- Nasıl veriyordu?
Böyle yapın, şöyle yapın diye. Herkesin iyiliğini istiyordu. Hiç kimseye kötülük yapmazdı, yapmayı da istemiyordu. Allah var yukarıda biliyor. Biz Adana’da oturuyorduk. Türklere de koşardı. Serum takardı, iğne yapar, tansiyona bakardı. Hiç kimseye ayrımcılık yapmazdı benim kızım.
- Nasıl bir çocukluk geçirdi?
Gelecek ay onun doğum günü. Kışın yaylada kalıyorduk. Orada kaldığımız zamanlarda herkes onu çok severdi. Çok akıllıydı. Kendi işini kendisi yapardı, çok becerikliydi. Ben sana neyi söyleyeyim; terzilik, yemek, tamir, ne olursa… Her şey elinden gelirdi. Bana da çok yardım ederdi. Ben kızımı çok severdim. Çok üzüldüm ona…
- Fatma anne sen çocukların okusun diye çok mücadele vermişsin. Neler yaşadın o dönemlerde?
Çünkü benim babam bizi okula vermedi. Ben köyde yaşadım. Türkçe bilmiyordum. Babası Almanya’da çalışıyordu. Köyde okul yok. Çocuklar için Adana’ya gittim. Ağabeyim geldi bizi götürdü “Ben okumadım, benim çocuklar okusun” dedim. Kızlar da erkekler de çocukların hepsi okusun diye hayatımı verdim. Niye okumasınlar ki?
- Baba da okumalarını istiyor muydu?
Babası da okusunlar istiyordu. Onun için Almanya’ya bizi götürmedi. “Arkadaşları çocuklarını Almanya’ya getirdi ama okumadılar, çocuklar burada okusunlar” dedi. O yüzden biz Adana’ya geldik. Orada okudular şükür ki. Rahmetli Orhan Adana birincisi oldu. Hiç dershaneye falan gitmedi, Tıp Fakültesini kazandı. Çocuklarımın hepsi okudular ve başarılı oldular.
- Nasıl gerçekleşti bu başarıları?
Ben hep hizmet ediyordum. Çocuklara “Okuyun, okuyun, okuyun,” diyordum. Evin içinde her şeyi ben yapardım çünkü çocuklar okusunlar diyordum. Gurbet ilk Kars’ı kazandı. Babası yanımda olsun istedi ve oraya göndermedi. Çalıştı, sonraki yıl Çukurova kimya mühendisliğini kazandı. Okulda, ev işinde, her şeyde çok becerikliydi. “Bana yardım etme, sen dersini çalış,” diyordum. Ama bana da yardım ediyordu. Ama çocuklarım gittiler. Beyim çok üzüldü, kanser oldu ve öldü. Ben kaldım.
- Gurbetelli Ersöz adına ilk gazetecilik ödül töreni yapıldı. Ne hissettiniz orada?
Çok iyi de hissettim, üzüldüm de. Keşke o güzel kızım yanımda olsaydı. Çok gurur duydum… Çok teşekkür ediyorum o programa, kim de yapmışsa çok dua ettim onlara “Allah razı olsun,” diye. Benim kızım Kürdistan’ın şehididir. Ben ne yapayım, ne diyeyim? Ne oğlumun ne kızımın mezarı da yok. Oğlum da çok akıllı bir oğuldu; öldürdüler, yaktılar. İnsan üzülmez mi kızım? Türk olsun, Kürt olsun, Arap olsun, kim olursa olsun ben kimse ölsün istemiyorum. Filistinlilere de öyle yapıyorlar. O kadar üzülüyorum, bakmak istemiyorum. Yazıktır, günahtır. Suçsuz günahsız bu kadar insan öldürülüyor. Barış olsun bu dünyada… Artık yeter!
- Barış için çok bedeller ödendi. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bir anne için evladını kaybetmenin acısı diner mi?
Dinmiyor kızım hiç dinmiyor. Benim oğlum 30 Ağustos’ta gitti. Kızım da gitti. İnsan üzülmez mi, ağlamaz mı? Gençlerin ateşi annelerin ciğerine düşmüş, gece gündüz yanıyor, kimse bilmiyor. Anneler “Artık yeter!” diyor. Biz artık dayanamıyoruz. Barış olsun, bu gençler ölmesin. Ben kim ölürse, öldürülürse üzülüyorum. Yeter bu savaşlar bitsin, yazık günah, yeter.
- Anneler çok daha güçlü olarak “Hiçbir ana evladını yitirdiği için ağlamasın. İki taraflı barış olsun,” diyor. Çok beklenmedi mi bu barış için?
Bekledik. Hep bekliyoruz, hep bekliyoruz, hep dua ediyoruz. Ha Kürt olsun, ha Türk olsun ne asker ölsün ne polis ölsün ne vatandaş ölsün. Kim olursa olsun, artık kimsenin ciğeri yansın istemiyorum kızım.
- Gerilla annesi için de, Asker annesi için de polis annesi için de bu çatışma bitsin barış olsun istiyorsun?
Tabii tabii. Almanya bir şey demiyor, Fransa bir şey demiyor, Amerika bir şey demiyor buna. “Birbirlerini öldürsünler her şey bizde kalsın,” diye düşünüyorlar demek. Niye birbirinizi öldürüyorsunuz?
- Kürtler ne istiyor, Kadınlar ne istiyor?
Barış istiyor. Özgürlük istiyor. Herkes evinde rahat olsun. Dilini konuşsun, inancını yaşasın.
- Sen bugün nasıl bir barış çağrısı yaparsın Fatma anne?
İki taraf da. Hem o taraf hem bu taraf silahları bıraksınlar ve barışsınlar. Bir yasa çıksın gelsinler. Hapistekiler çıksınlar, özgür olsunlar. Kimse kötülük istemiyor. Herkes barış istiyor. Herkes daha çok söylesin, barış istiyoruz diye. Ben gece gündüz dua ediyorum barış olsun diye. Benim elimden bu geliyor. Başka ne diyeyim? Bütün analar, hepimiz başka acılar olmasın diye barış istiyoruz. Kaç sene oldu, yeter. Alevi de bizim kardeşimiz, Sünni de Arap da Ermeni de Türk de bizim kardeşimiz. Herkes Allah’ın kulu. Herkes bir olsun yeter.
Mesela Adana’da Mersin’de bizim komşular hep Türk’tür. Hala bizi seviyor ve niye burada bizi bıraktın gittin diyorlar. Çocuklarımı da seviyorlardı. Allah var, ben kimseye kötülük istemem. Keşke bu kavga, bu küslük olmasa. Dünyada hiçbir yerde olmasa. Bu annelere yazık. Gece gündüz ciğerler yanıyor.
- Her iki tarafta da acılar yaşandı anaların ciğeri yandı ağır bedeller ödenmedi mi?
Hem de nasıl kızım. İçimiz yanıyor, gece gündüz. Kimse bilmiyor. Rahmetli annem diyordu ki “ben kendimi süslerim, buradan geçerim, birisi der bu kadının derdi yok.” Bilmiyorlar ki benim içimin derdi nedir? Çoktur ama ateş düştüğü yeri yakar.
- Kaç senedir Elazığ da yaşıyorsun?
Vallahi 20 sene oldu. Adana’da 40 sene yaşadık. Köyden gittim, 40 sene orada oturdum çocuklar için. Ama şimdi her biri bir yerde. Ben çok zorluk çektim. Evin içinde çamaşır, yemeği, ev işini her şeyi ben yaptım. Ben okumamışım, benim çocuklarım okusun, hayatını kurtarsın diye. Babası Almanya’da çalışıyordu sonra geldi Adana’ya. Hiçbir iş yapmıyordu. Kahveye gider gelirdi. Evde yemeğini yer otururdu. Hiç karışmazdı. Kızım okula yeni başlamıştı, okula götürüp getiriyordum. Okuldan geliyorlar, yemeğini veriyordum. “Çocuklar böyle yapın, böyle yapın; bir saat dışarıda oynayın, gelin dersinizi çalışın. Kimseyle kavga etmeyin” diye her şeyleriyle ilgileniyor, terbiye veriyordum. Çok şükür çocuklarım terbiyeli, saygılı oldu, okudu. Herkes memnun, herkes razı çocuklarımdan.
- Gurbetelli Ersöz’ün o içten gülüşü derin ve büyük anlamlar ifade ediyor. Bizlere, kadınlara ve gazetecilere çok büyük bir miras ve mücadele alanı bıraktı. Gurbetelli sizinle büyüdü. Lise yıllarında, ilk gençliğinde nasıl bir kadındı?
Çok iyi bir kadındı. Çok çalışkan, çok akıllı bir kızdı. Herkesi severdi, herkes de onu severdi. Köyde elektrik yoktu. O da büyük oğlumda gaz lambasının yanında ders çalışırdı. Adana’ya geldik. Evde derslerini bitirmeden masadan kalkmazlardı. Bizim ev küçüktür, misafir, gelen giden olurdu. Benim büyük oğlan “Anne, baba ben burada ders çalışamam. Yukarıda bir oda yapın,” dedi. Orada bir oda yaptık. Çocuklarım hep orada çalışıyordu. Büyük oğlum bir gün bir kâğıda “Kim gelirse on dakika otursun, fazla oturmasın, biz ders çalışıyoruz,” diye yazıp kapıya yapıştırıyordu. Evde hep okuma yaparlardı ellerinden derslerinin dışında kitaplar da olurdu. Çok şükür hepsi okuyup birinci oldular.
- Gurbetelli ne yapardı?
Hem bana iş yapar, yardım ederdi hem de dersini çok çalışıyordu. Ocak üstünde çay kaynardı, çay içerlerdi uykuları gelmesin ders çalışsınlar diye. Çayı çok severlerdi. Geceleri o çay hep kaynardı. Erken kalkardı Gurbet çok disiplinliydi çantasını hazırlar gitmeden ben yorulmayayım diye yapacak iş var mı diye kontrol eder öyle çıkardı evden. Çok sakindi, hiç sinirlenmezdi. Kimseye küsmezdi, gülerken konuşuyordu.
- Bütün o politik sürecin olduğu ve tutuklandığı zamanlarda siz ne hissettiniz ya da ne yaşadınız?
Bizi çok rahatsız ettiler. Eve baskın yaparlardı. Benim oğlan gözaltına alındı. Beyimi götürdüler. Beni de götüreceklerdi. Bize çok baskılar, baskınlar yaptılar Adana’da. Çok çektik. En son Orhan şehit oldu. Bir hafta sonra eve geldiler “askere gelsin” diye. Hücum ettim onlara; “Siz öldürdünüz, kaybettiniz. Hadi gidin askere götürün! Niye benim kapıma geliyorsunuz” dedim. Her ay benim beyimi götürüyorlardı karakola “oğlun nerede, askere gelsin” diyerek. Ben de giderdim, en son “Allahtan korkun, ne istiyorsunuz, bu adam kalp hastası” dedim. Dört sene sürdü. Sonra kayıp kâğıdı verdiler ve bizi bıraktılar.
- O dönemlerde Gurbetelli ne yapıyordu?
Gurbet okuyordu. O ara “ben gideceğim,” dedi. Gitti, Bir sene dağda kaldı geldi. Mersin’de yakalandı. 15 gün çok ağır işkence ettiler. Öyle bir ağladım, öyle bir üzüldüm ki. Oğlumu da gözaltına aldılar, dövdüler. Sonra cezaevinde kaldı. Çıktıktan sonra babası “gitme, annenin yanında kal,” dedi. Bizi dinlemedi. “Ben gideceğim İstanbul’a gazetede çalışacağım,” dedi ve gitti. Orada çalıştı. Gazeteyi bombaladılar. Telefon açtım, “anne ben iyiyim dışardayım” dedi. Rahmetlik Orhan da İstanbul’a gitti. Sonra “ben Avrupa’ya gideceğim, burada rahat bırakmıyorlar” dedi. O da gitti şehit oldu. Gurbet de durmadı. İki sene kaldı, sonra şehit oldu. Şimdi Gurbet yaşasaydı, Kürtlerin hakkını daha çok arasaydı… Toprağın altına gitti. Toprak sevinsin, benim güzel kızım altında yatıyor. Ağlıyorum, üzülüyorum. Gözlerim görmüyor, yaşı kalmadı.
- Çok ağır dönemler yaşandı ama bugün onların yürüttüğü mücadeleyle artık Kürtlerin varlığının inkâr edilemeyeceği gerçeği ve barış umudu var.
İnşallah barış olur. İnşallah af da olur. Hem dış devletlerde evladına hasret, anasına babasına hasret, kardeşlerine hasret gelemeyen çok fazla kişi var. Yazık, günah.
- İki evladını yitirmiş, şehit vermiş bir ana olarak, evladını kaybeden analar için barışın ne anlam taşıdığını nasıl ifade edersin?
İki şehit verdim. Biri de Avrupa’da, gelemiyor kızım. Ben herkes özgür olsun, barış olsun istiyorum. Herkes gelsin evine; annesini babasını görsün, kardeşlerini görsün. Allah aşkına barış olsun! Allah aşkına bir af olsun istiyoruz. Herkes istiyor. Suriye’de de, Filistin’de de… Herkes Allah’ın kulu. Biliyorum, benim gibi çok var, tek anne ben değilim. Allah herkese sabır versin. Bir de kimseye acı vermesin. Zordur, kolay değildir. Herkesin ciğeri yanıyor, öyle değil mi? Öyle ya, herkes Allah’ın kulu. Kimse rahat değil. Bu nedir? Artık yeter. Herkes bağırıyor; yeter, yeter, yeter!
- Hepimizin elinde galiba daha güçlü barış talep etmek mi var?
Herkes söylesin hem devlet hem Türkiye. Kim olursa olsun söylesin. Bütün analar barış için ele ele verelim. Hepimizin derdi aynı. Hani kardeşsiniz diyorlar ya, o zaman kardeş gibi birbirimizi, acılarımızı anlayarak yan yana duralım. Yan yana oturalım. Bu zor değil kızım. Evlatlarımızı kaybetmeyelim, umudumuz olsun. Kimse artık üzülmesin, yanmasın, acı çekmesin. Herkes barış içerisinde özgürce yaşasın. Ne var bunda? Ne güzel bir ülke olur; kendi topraklarımızda birbirimize saygıyla yaşarız. Soruyorum: Zor mu bu?
- “Erkekle savaşmak kadar kadını kendimden başlatarak güzelleştireceğim” diyordu Gurbetelli Ersöz. Kadınlar için neler yapıyordu o zamanlarda?
Erkeklere hep karşı çıktı. Onları değiştirmeye çalıştı, uğraştı, mücadele etti. Herkese güç, akıl verdi. Nereye giderse gitsin herkes arkasından geliyor, onunla konuşmalar yapıyordu. Kız çocuklarına, kadınlara yorulmadan, usanmadan kendilerini savunma haklarını anlatıyordu. Kendiniz için yola çıkın diyordu. Akıllarını kullansınlar. Kendi kıymetini bilsinler. Kadınlar kendi kararlarını alsınlar. Sonuna kadar kendi haklarını arasınlar, geri adım atmasınlar, korkmasınlar diyordu.
- Onun çabası bütün kadınları güzelleştirdi…
O gülüşüyle herkese gücü veriyordu, hakkını veriyordu. Çok çok çok güzeldi benim kızım. Her girdiği yere enerjisiyle, gülüşüyle ruhunu verirdi. İnandı özgürlüğe… “Bir gün barış gelecek, biz bunun için yol yürüyeceğiz,” diyordu. Yürüdü de. Allah yukarıda biliyor, görüyor, yazıyor. Kim haklı? Kim haksız? Her şeyi biliyor. İnşallah her şey iyi olur.