Kıvılcımlı’nın aramızdan ayrılışının 54. yılındayız. 1970’li yıllarla bugünleri karşılaştırınca dünyanın nasıl büyük altüstlükler yaşadığı hemen görülebilir. Kısaca iki köklü değişim son kırk yıla damgasını vurdu. 1990’larda Sosyalist Sistemin yıkılışı ve 2008’lerde neoliberalizmin çöküşü bugünün dünyasında yaşananların temelinde yatan gerçeklerdir. Dünyadaki güç dengelerinin değişimi, kapitalizmde yaşanan yapısal dönüşüm insanlığın önüne karmaşık ve belirsiz bir dünya çıkardı. Sislerin arkasındaki gerçekleri yakalayabilmek günümüzün en temel devrimci görevi olarak hala önümüzde duruyor.
Strateji, hedefe varışta izlenecek yolların belirlenmesidir. Sınıflar mücadelesinde güçlerin konumlanışının tespiti stratejinin belirlenmesinde büyük önem taşır. Kıvılcımlı’nın politik yaşamı ülkede ilk Komünist örgütlenmelerin yapıldığı günlerden başlar; mücadelenin büyük bir yükseliş gösterdiği 60’lı yılları ve 12 Mart 1970 askeri darbesi ile kesintiye uğradığı süreci kapsar. Bu yıllar hem dünyada hem de ülkede devrimci gidiş lehinde büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir.
Kıvılcımlı bilinçli bir devrimci olarak mücadele içinde yerini alıp, bulunduğu partinin durumunu değerlendirme göreviyle karşılaştığında dünyada ve ülkede iki büyük altüstlük yaşanmaktadır. 1917 Ekim Devrimi gerçekleşmiş, tarihte ilk kez sosyalist bir ülkenin inşasına başlanmıştır. 1930’lu yıllar insanlık tarihinde ilk kez gerçekleşen sosyalizmin bir ülkede inşasının en zorlu yıllarıdır. Öte yandan, ülkede Osmanlı’nın yıkılışının içinden gerçekleşen burjuva devrimi yaşanmaktadır.
Kıvılcımlı, Partinin otokritiği olan Yol çalışmalarında “strateji bahsine” şöyle başlar: “Varılacak konak, gaye, hedef nedir? Bu soruya cevap vermek için keramet sahibi olmaya lüzum yok. Türkiye’de Türk burjuvazisi kendi devrimini yaptı. Bu devrimi bitirdi mi, bitirmedi mi? Bitirebilir mi, bitiremez mi? Bunu bir tarafa bırakalım. Dünyanın herhangi bir kapitalist sınıfından beklenilmeyen ve alınamayan şeyi, Demokratik Burjuva Devrimi’ni son haddine vardırmayı, bizim burjuvaziden ummak boşunadır. Türkiye sermayedarlığı ununu elemiş, eleğini duvara asmıştır. Fazlası: Fazla kâr, artı-değer çekmekten ileriye geçemez. Şu halde bize, Türk proletaryasına, bütün memleketler işçi sınıfına düşen bir görev kendini dayatıyor: Burjuvazinin bıraktığı yerden başlamak! Türk burjuvazisi, Türkiye’nin sömürge kurtuluşu mücadelesinde devrimci rolünü oynadı ve zaferden sonra kendi soygun düzenini kurdu. Zaferin ganimeti ile yaşıyor. Türk proletaryası yarım kalan ve yarım bırakılmak istenen işi bütünleştirecek: Sömürge kurtuluşunu yapan Türkiye halkını sosyal kurtuluşa götürecektir.” (Yol, Strateji Bahsi)
Yol’daki “strateji bahsi”nin devamında “Düşman: Burjuvazi” bölümünde egemen yapıyı Kıvılcımlı çarpıcı bir şekilde özetler: “Üç büyük devlet bankasının (Ziraat, Sanayi ve Maadin, Emlak ve Eytam) halktan birer birer aldıklarını, yerli burjuvaziye toptan verdiği ve üç başlı canavarın yerli milli sermayeye dadılık ederek onun palazlanmasından başka bir gaye gütmediği bir sistemdir.” (Yol, Düşman: Burjuvazi)
60’lı yıllarda Türkiye’nin sınıflar yapısı keşfedilmeye çalışılırken, egemen sınıf ve Kemalizmin niteliği bir kez daha yoğun bir biçimde tartışılmıştır. Egemen sınıf için “komprodor burjuvaziden” “toprak ağalığına” kadar tespitler yapılırken, Kemalizm çoğu zaman burjuvazinin dışında tutuldu. Yol’da Kıvılcımlı Kemalizmi çok açık bir şekilde tanımlar. “Bismarkizm, serbest rekabet devrinin Bonapartizmi’dir. Kemalizm mali oligarşi Bismarkizmi’dir.” (Yol, Genel Düşünceler) Sömürge kurtuluşunun üzerinden bir on yıl geçmeden Kemalizmin eliyle mali oligarşi şekillenmiştir.
Kıvılcımlı “strateji bahsi”nde güçlerin dizilişini tespit ederken büyük bir derinlikle “İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)” konusunu, bugünün “Kürt sorununu” irdeler ve strateji planına yerleştirir.
İkinci Doğuş ve Stratejiler
Komünist hareketin ilk doğuşu çeşitli iniş çıkışlarla 1950’lere kadar gelmiş, 51 ve 57 tutuklamalarıyla fiilen tasfiye olmuştur. Güçlü bir ikinci doğuş 1960’lı yıllarda yaşanmıştır. İlk doğuş ve ikincisi arasında yaklaşık yarım yüzyıl vardır. Bu dönem çok güçlü bir gençlik ve işçi hareketiyle karakterize olur. Bu büyük değişim mücadele yollarının yeniden yapılandırılmasını zorunlu kıldı. Büyük bir hız ve yaygınlıkla yaşanan ikinci doğuş kendinden önce yaşanmış yılların teorik ve pratik mücadelesiyle buluşamadı. Olayların niteliği gereği bu bir anlamda kaçınılmazdı. Yeni kuşaklar yola çıkarken arkalarına baktıklarında sürekli ve kendini gösteren bir örgütlenme; aynı zamanda kolay erişilebilecek teorik, siyasi literatür bulamadılar. Bu kopukluk kaçınılmaz bir şekilde bazı şeylerin yeniden yaşanması sonucunu doğurdu.
İlk doğuş yıllarındakine benzer bir şekilde ikinci doğuş yılları da konumuz açısından iki temel değişimle karakterize olur. Bu dönem, dünya ölçüsünde, her birinin çok özgün yanları bulunan Çin, Küba ve Vietnam devrimlerinin büyük etkisini taşır. İkinci olarak ise, ülkede 1950’lerden itibaren hızlanan kapitalizmin gelişmesi sonucu sosyal yapıda önemli değişimler yaşanmaktadır. Büyük kentlerde işçi sınıfının yığınak yaptığı “gecekondu” semtleri doğmuştur. Devrimci hareketin hızlı yükseliş yıllarında kaçınılmaz bir şekilde gündemin önüne çıkan strateji arayışlarını sözünü ettiğimiz dünyada ve ülkede yaşanan değişimler kaçınılmaz bir biçimde etkilenmiştir.
Tek parti yıllarının durgun günlerinden sonra kapitalizmin 1950’lerle birlikte hızla gelişmesine rağmen o günün devrimci ortamında strateji arayışları sırasında “ülkede kapitalizmin varlığı” ve “işçi sınıfı öncülüğü” önemli tartışma konuları olmuştur. Kapitalizm değil Komprodor ve Derebey sisteminin egemen olduğu; öte yandan işçi sınıfının ancak “ideolojik öncülüğü”nün mümkün olduğu ileri sürülmüştür. “Kırlarda kızıl üsler” ya da “kırlardan şehirlerin kuşatılması” öne çıkan stratejik tercihler olmuştur.
Kıvılcımlı 1960’ların sonrasında yoğunlaşan strateji tartışmalarına üç kitabı ile müdahale etti. Oportünizm Nedir?, Halk Savaşının Planları, Devrim Zorlaması (MDD Eleştirisi) ülkede yaşanan önceki mücadele dönemlerini, 1960’larda kapitalizmin ve sınıfların durumu, Milli Demokratik Devrim stratejisinin eleştirisini yaparak bir stratejik sentez yaratma amacı taşıyordu.
“Günün pratik, somut problemi nedir?
“Devrim Stratejisi mi? O, 50 yıldan beri konulmuştur. Önce onu bilelim. Sonra, yeniden bir daha ve bir daha da konulabilir. Tek şartla: Tercüme veya adapte formül papağanlığından sakınılacak. Yapılmış yerli araştırmalar eleştirici gözle (yanlışı düzeltilip, doğrusu atlanılmayarak) değerlendirilecek, Günün ekonomik ve sosyal orijinalliği içinde işletilip geliştirilecek.
“Öyle zahmetlere katlanılmıyor. Tam tersine: Boyuna ağır basan Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgan sınıfları üzerinden sıçranılıp geçiliyor. Hangi gün geleceği bilinemez, nasıl momentlere basacağı kestirilemez Gelecek Devrim’in sınıf çelişkileri dışında, ezberlenmiş kolay spekülasyonlara kapılınıyor.” (Halk Savaşının Planları)
60’lı yılların strateji arayışlarında en önemli zaaf ülkenin özgün koşullarını tespit etmek, dünyadaki devrim deneylerinden yararlanmak yerine, bir şablon gibi ülkeye uygulanmaya çalışılıyordu.
Rus devrimi 60’lı yılların sonlarında artık biraz itibar yitimine uğramıştı, daha çok Çin devrimi, Vietnam savaşı ve Küba devrimi, strateji arayışları üzerindeki daha güçlü etkiler yaratıyordu. Bu kadarı çok normaldi. Ancak ülke gerçekliklerinden öteye bir tekrara varan arayışlar günün büyük resmini çizmekten uzak kalıyordu. Kapitalizmin yapısı, sınıfların konumu ve işçi sınıfı öncülüğü sorunları daha çok Çin devrimi ve Vietnam savaşı merceklerinden bakılarak çözümlenmeye çalışılıyordu. Bu nedenle mücadelenin ağırlık noktası kırlarda görülüyor, ülkenin emperyalizmin açık işgali altında olduğu iddia ediliyordu. Egemen sınıflar ve genel olarak sınıfların duruşları gerçeklikten çok şablonlara uygun tanımlanıyordu.
“1919’da da, 1969’da da Türkiye’de Kapitalizmin ilişki-çelişkileri önündeyiz. Ama bu iki Tarih arasında, ne dünya için, ne Türkiye için Kapitalizm olduğu gibi kalmamıştır…
“(1969) Kapitalizmi: Batı’da olduğu gibi Türkiye’de de, Finans-Kapital tekelciliğini egemen kıldı. Kapitalizmin 19. yüzyıl yadigârı olan Komprador ekonomi tipi gibi, Prekapitalizmin antika Tefeci-Bezirgan ekonomi tipi de egemen olmaktan çıktı.
“İkinci Millî Kurtuluş Savaşı: 1923 yılından sonra… ekonomiden egemenliği tekeline geçirmiş bulunan Finans-Kapital tahakkümüne karşı bir dövüş halini aldı.”(Halk Savaşının Planları)
“1919’da da, 1969’da da Türkiye, Kapitalistler sınıfının, Burjuvazi’nin egemenliği altındadır. Kimi yakıştırmacıların sandıkları gibi, “Küçükburjuva” iktidarı yoktur yahut sırf kolay devrimcilerin kuruntu evlerinde vardır.
“Ama Kapitalist Sınıfının egemen olan Zümresi 1919’da Komprador Burjuvazi idi, 1969’da Finans-Kapital zümresidir. 1919 Sosyal Stratejisi ile 1969’unki arasında ayırt, o iki apayrı sosyal zümrenin eğilimlerine göre yön ve anlam kazanır.”
“Bugün Finans-Kapitalin özgücü, kendi ekonomik, sosyal, kültürel ağları yanında, Antika çağlardan beri halkın ve özellikle Köylünün geçim boğazı ve sosyal politik ruhu üzerine çöreklenmiş Tefeci-Bezirgan Sınıfı yedek gücü sayesinde oy çoğunluğu sağlamaktadır.”
(Halk Savaşının Planları)
Bu gerçekliğe göre strateji planı yapmak yerine “emperyalizmin doğrudan işgali” altında olan bir ülke tanımlayıp, ağını ülkenin her kasaba ve köyünde kılcal damarlar şeklinde ören finans kapital ve tefeci bezirgan egemenliği yerine, tarih olmuş komprador burjuvaziyi hedefe koyan çarpık bir bakışla mücadele yoluna çıkılmıştır. Üstelik bu bakışlara göre işçi sınıfı “işgal altındaki şehirlerde fiili öncülük yapmaktan yoksun” bulunuyordu.
Oysa 60’lı yıllarda yükselen hareket çok açık bir şekilde iki kanaldan yürüyordu. Birisi işçi sınıfı mücadelesinin yükselişidir; diğeri Türkiye devrimci hareketine özgü güçlü bir gençlik hareketinin mücadele alanlarında yerini almasıdır. Dev-Genç 60’lar sonrası devrimci yükselişin çok özgün bir yanıdır. İşçi sınıfının ve gençlik hareketinin pratik ve paralel akışı güçlü siyasi örgütlenmeler, yaygın bir devrimci sendikacılık yaratmıştır.
Stratejik zaafların nelere yol açtığı mücadelenin akan coşkusu içinde yeterince kavranamasa da daha sonraki yıllarda nelere malolduğu ortaya çıkmıştır. Hatalar iki noktada toplanabilir. Kapitalizmin durumu yanlış algılandığı için mücadelenin esas olarak kırlarda yürüyeceği öngörülmüş, ancak pratikte büyük kentlerde akmıştır. Bu zaaf kritik taktik dönemeçlerde mücadelenin alanlarda kararlı tutunmasını engellemiştir. Mücadelenin bütün ağırlığı ile aktığı kentlerde onun varoluşu gelgeç olarak algılanmıştır. Hatanın diğer sonucu, işçi sınıfı içinde kararlı örgütlenmeler yaratmak yerine, kırlara bakan yönelişlerden dolayı devasa sınıf mücadelesi düzen içi siyasal akımlara terkedilmiş oluyordu. Bu durum devrim güçlerinin konumlanmasında büyük mevzi kayıplarına yol açmıştır.
Kıvılcımlı 12 Mart askeri darbesinin en karanlık günlerinde aramızdan ayrıldı. Onun hareketin ikinci doğuşu ile buluşma ve yol gösterme çabaları büyük değer taşır. O günlerde yapılan hataları ülkeyi terkederken kaleme aldığı “Yol Anılarında” son kez dile getirmiştir. O noktadan günümüze baktığımızda devrimci hareketin önünde büyük görevlerin yığıldığını söylemek hatalı olmaz.
Sosyalist Sistemin yıkılışı, kapitalizmde yaşanan yapısal değişimin yarattığı sonuçlar, sınıflar yapısında ortaya çıkan büyük farklılık, yeni üretim tekniklerinin sosyal sonuçları, 21. yüzyıl sosyalizminin getirdiği uzun süreli ikili iktidar mücadeleleri yeni stratejik yolların yaratılmasını zorunlu kılıyor.