Tişrîn ve Halep savaşını takip eden Gazeteci Doğan Cihan, sorularımızı yanıtladı:
‘HTŞ’yi oraya 12 günde getirenler bir günde söküp atarlar. Halen terör örgütü listesinden çıkarmış değiller. Meşruiyetini kabul etmiş değiller. Süreç biraz da karşılıklı adımlar atma biçiminde gelişecek. Şimdilik şeriatçı kanunlar ve örgütlenme biçimiyle bir örgütlenme biçimi yansıtsa da böyle bir yönetim biçimini kimse kabul etmez’
Mehmet Ali Çelebi
Türkiye’de, Kürt meselesinde kurulmaya çalışılan denklemleri etkileyen alanlardan biri Suriye. Yol haritasında belirleyici faktörler arasına girdi Suriye açısı. Halep’in Dêr Hafir ilçesi ile Meskene kasabası arasında bulunan Fransa’nın inşa ettiği Cerrahi Askeri Havaalanı’nın birkaç kez el değiştirdiği çatışmaları izleyen, Tişrîn Barajı’ndaki savaşı takip eden gazetecilerden Doğan Cihan, söyleşinin ikinci bölümünde Şam’ın düşüşü sonrası HTŞ’nin politikalarını, Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin tutumunu, DSG’nin Şam’daki görüşmelerini değerlendirdi. Cihan, tarihsel bir dönemeçte Kürtlerin bir araya gelme çabalarına, Mesud Barzani ile Mazlum Abdi arasındaki görüşmeye işaret etti. Arap Alevilerinin özsavunma gücü olmadığı için trajik biçimde katliamlara uğradığına işaret ederken Suriye’de ayakta kalmak isteyenin özsavunma gücü oluşturması gerektiğinin anlaşıldığına dikkat çekti. Cihan; Türkiye, İsrail, SMO’nun Suriye’deki pozisyonlarını, Qamişlo Havaalanı, Tartus Limanı ve Hmeymim Havaalanı’ndaki Rusya’yı da değerlendirdi.
- Halep’e yönelik 27 Kasım 2024’teki HTŞ ve SMO saldırısı sonrası 12 günde Suriye altüst oldu. 61 yıllık Baas diktatörlüğü, 54 yıllık Esad ailesinin hanedanlığı yıkıldı. 27 Kasım ile Şam’ın düştüğü 8 Aralık arasında olanların üzerinden geçen haftalarda yeni veriler ortaya çıkıyor. Bu fırtına sırasında neler oldu? Rusya, İran, Suriye ordusunu bu kadar hızlı çözen parametreler neler oldu?
Bölge, İsrail’in güvenliğini sağlama ekseninde yeniden dizayn edilmektedir. İran’ın burada bulunması İsrail’in güvenliği açısından tehdit olmaktaydı. Şu anda İran bölgeden çıkarıldı ve Suriye’de yaşanan her türlü gelişme konusunda elinden söz söyleme hakkı alınmış oldu.
Bölgede yaşanan gelişmeler aslında Aksa Tufanı’yla startını aldı. Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği bu saldırının arkasında ilk başta İran olduğu gösterilmek istense de ortaya çıkan sonucun kime yaradığına bakmak gerekir. Genel verilere bakılırsa esas olarak AKP iktidarının bu saldırıyı Hamas’a yaptırdığını söylemek mümkündür. Şu anda Hamas ve Netanyahu hükümeti arasında bir ateşkesin sağlandığından söz edilse de İsrail zaten esas amacına ulaştı. Hamas istediği kadar esir takasından ve ateşkesten dolayı büyük bir zafer kazandığını göstermek istesin, sonuçta 47 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi. Ortada Gazze diye bir yer kalmadı. Hamas’ın liderleri ve komuta kademesinin neredeyse tamamı tasfiye edildi. Hamas’tan geriye neredeyse sembolik bir güç bırakıldı. Yine İsrail bu süreci İran’a ve İran etkisindeki güçlere müdahale etmek açısından değerlendirdi. İlkin Lübnan’da çağrı cihazlarını patlatarak şoke etti, daha sonra Nasrallah’ı ve haleflerini hedefleyerek tasfiye etti. Bununla birlikte sürekli olarak Şam’daki İran ve Hizbullah güçlerini yoğun bir biçimde bombaladı. Zaten Lübnan’a yoğun ve etkili hava saldırıları sonrası karadan girmesiyle birlikte Hizbullah takatten düşürülmüş oldu. Gazze’nin yıkılması, Hamas’ın etkisizleştirilmesi ve Hizbullah’ın hem Lübnan’da hem de Şam’da zayıflatılması İran’ın Baas rejimine verdiği desteğin maddi zemini ortadan kaldırılmış oldu. İran Şiilerin bulunduğu bölgelerde etkisiz kılındı, deyim yerindeyse kolu-kanadı kırılarak etkili güç olma durumundan çıkarılıp içe büzülen hale getirildi. Bilindiği gibi Esad yönetimi İran ve Rusya’nın desteğiyle ayakta tutulmaktaydı, bu destek ortadan kalkınca da HTŞ başta olmak üzere muhalif güçlerin 27 Kasım’da başlattığı saldırılarda ilerlemesinin önü açılmış oldu.
Zaten daha sonraki gelişmeler çok hızlı oldu. Milyonlarca insanın yaşadığı, yine binlerce güvenlik görevlisinin bulunduğu Halep şehri direnmediği için birkaç yüz kişinin saldırmasıyla el değiştirdi.
Diğer yandan Baas rejimi 2011’den sonra içine girmiş olduğu kaos durumunu aşmak için demokratikleşme yönünde herhangi bir adım atmadı. Statükoculukta ısrar etti, etnik ve inanç topluluklarının farklılıklarını yasal güvenceye alacak demokratik adımları atmadı. Gerçekten bir gücü olmamasına rağmen katı politikalarda ısrar ederek bildiğini okumaya devam etti. Böyle olunca da kaçınılmaz son ortaya çıkmış oldu.
Bölge, İsrail’in güvenliğini sağlama ekseninde yeniden dizayn edilmektedir. İran’ın burada bulunması İsrail’in güvenliği açısından tehdit olmaktaydı. Şu anda İran bölgeden çıkarıldı ve Suriye’de yaşanan her türlü gelişme konusunda elinden söz söyleme hakkı alınmış oldu.
Rusya’nın durumu ise benzer olsa da biraz daha farklıdır. Belki eskisi gibi etkili olmayabilir, ancak Suriye’nin Qamişlo Havaalanı, Tartus Limanı ve Hmeymim Havaalanı’nı 49 yıllığına kiraladığı için buralarda bulunmaya devam edecektir. Ancak Rusya da eski pozisyonunu önemli düzeyde kaybetti.
Kuşkusuz yaşanan gelişmelerden İngiltere başta olmak üzere Fransa ve ABD haberdar. Bu ülkelerin de önceliği İsrail’in güvenliği olmaktadır. Büyük bir ihtimalle HTŞ’yi de harekete geçiren esas güç odakları bunlardır. Ancak AKP iktidarı da bu süreçten faydalanıp HTŞ içine daha fazla yerleşmek istemektedir. Tamamıyla böyle olmasa bile en azından sanki HTŞ tümden denetimindeymiş gibi bir hava yaratmak istemektedir. Ancak bu gerçeği yansıtmamaktadır. Kuşkusuz AKP ile tarihsel bağları var, bunu zaten Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da ifade etti, ancak ortada tümden AKP iktidarının denetiminde bulunan bir HTŞ de bulunmamaktadır.
- Şam’da artık HTŞ var. SMO, HTŞ’nin yeniden yapılandırdığı Savunma Bakanlığı’na bağlanacak mı? Şam’ın bazı bölgeleri için yönetim krizi bekleniyor mu? Halep, Hama, Humus, İdlib’de hakimiyet çatışmaları gibi bir durum bekleniyor mu?
Şu anda Şam’da HTŞ var, ancak şöyle düşünmemek gerekir: HTŞ geldi, her yere hakim oldu. Suriye’deki bütün farklılıkları ortadan kaldıracak gibi bir askeri ve siyasi yapı söz konusu olmayacak. HTŞ’yi Şam’a getirenler ve HTŞ’nin ona uygun hareket edip etmemesi belirleyecek.
Evet, şu anda Şam’da HTŞ var, ancak şöyle düşünmemek gerekir, ”HTŞ geldi her yere hakim oldu”. Suriye’deki bütün farklılıkları ortadan kaldıracak ya da onları istediği çizgiye çekecek içinde eritecek bir askeri ve siyasi yapı söz konusu olmayacak. Zaten öyle bir gücü de yok. Yılların devlet birikimi ve tecrübesi bulunan Baas rejimi son 13 yılda bunu sağlayamadı, zar zor bir şehir iradesini elinde bulunduran yeni yönetim mi bunu başaracak? Tabii ki bu öyle kolay değil. Suriye’nin toplumsal yapısı çok farklıdır, öyle merkezden biçilmiş bir elbise herkese giydirilemez.
Özerk Yönetim alanları HTŞ ile yaptıkları görüşmelerde alanlarındaki savunma birliklerinin özerkliğinin korunması gerektiğini ifade etmektedirler. Doğru olan da bu olmaktadır. Yine Dürziler savunma güçlerinin özerkliğini koruyacaklarını söylemektedirler. Hatta İsrail’e bağlanmayı tartışmaktadırlar. Nusayrilerin şu anda bir savunma gücü olmadığı için trajik bir biçimde her gün katliamlara uğramaktadırlar. Her farklılık özsavunmasını yapmak istemektedir. Doğru olan da aslında budur. Bir toplum savunmasını hiç kimseye bırakmamalıdır.
Oluşursa yeni Suriye’de de belki sembolik olarak ya da özerkliğin savunma gücünü koruyacak anayasal maddelerin oluşturulması çerçevesinde bir çatı olacak savunma bakanlığı oluşturulabilir.
HTŞ ile SMO aynıdır demek değildir. SMO tamamen Türkiye’ye bağlı bir güçtür ve Türkiye’nin istemlerine göre hareket etmektedir. Türkiye’nin de amacı bellidir, Kürtleri tasfiye etmek. Özerk Yönetim, HTŞ ile yaptıkları görüşmelerde savunma birliklerinin özerkliğinin korunması gerektiğini ifade ediyor.
Onun dışında Ulus-devlet mantığıyla bütün farklılıkları görmezden gelerek orduyu bir yerde merkezileştirmeyi kimsenin kabul edeceğini düşünmemek gerekir. HTŞ bunu isteyebilir, herkesin kendine göre bir istemi olur; ancak şu anda Suriye’de hiçbir gücün istediğini farz kılacağı bir durum söz konusu değildir. Esad yönetimi zaten bunda ısrar edip demokratikleşme adımları atmadığı için yıkıldı. Yönetim tecrübesi çok fazla bulunmayan HTŞ de aynı şekilde yaklaşır ve Suriye’nin demokratikleşmesi yönünde adımlar atma yerine merkeziyetçilikte ısrar ederse sonu çok farklı olmayacaktır.
SMO çetelerinin onlara bağlanıp bağlanmayacağı konusunda bir şey demek kuşkusuz onlara düşer. Ancak bu konu şimdiye kadar çok fazla gündeme gelmesine rağmen herhangi bir adım atılmış değildir. Demek ki öyle hemen HTŞ’nin çatısı altına girecek demek ya da HTŞ ile SMO aynıdır demek de değildir. SMO tamamen Türkiye’ye bağlı bir güçtür ve Türkiye istemlerine göre hareket etmektedir. Türkiye’nin de amacı bellidir, Kürtleri tasfiye etmektir. Aksi bir durum söz konusu değildir. Yoksa dediği gibi Suriye Milli Ordusu olsaydı ve rejime karşı muhalif güç olsaydı, şu anda ortada rejim olmadığı için onların da kendisini lağvetmesi gerekirdi.
- Halep’in Meyselun bölgesinde bulunan Arap Alevilerinin önemli yerlerinden ‘Ebu Abdullah el-Hüseyin el-Hasibi’ türbesinin yakıldığı, 5 görevlinin öldürüldüğü videoları çıkınca, Hama ve Şam’da Noel ağaçları yakılınca Aleviler ve Hristiyanlar Şam, Lazkiye, Tartus gibi kentlerde protestolar yaptı. Ardından gözaltı operasyonları geldi ve korkunç videolar yayıldı. Aleviler ve Hristiyanlar için nasıl bir Suriye görebiliriz?
Gelişmeleri basından büyük bir kaygı ve üzüntüyle takip etmekteyiz. Çok trajik bir durum yaşanmaktadır. Aslında şu anda Alevilerin içinde bulunduğu durum, Suriye’de özsavunmasını oluşturan güçlerin ne kadar haklı olduğunu herkese göstermektedir. Aleviler, Suriye’nin önemli bir bileşenidirler ve Esad ailesinin iktidara gelmesiyle birlikte her zaman devletin içinde belirleyen pozisyonda oldular. Ancak sürekli olarak devlete dayanıp örgütlülüklerini sağlayamadıkları ve özsavunma güçlerini oluşturmadıkları için dayandıkları duvar yıkılınca sudan çıkmış balık gibi kaldılar. HTŞ çatısı altında toplanmış güçlerin her türlü muamelesine maruz kalmakta ve katliamla yüzyüze kalmakta. Bu acı bir durumdur.
Nusayrilerin bir savunma gücü olmadığı için trajik biçimde katliamlara uğramaktalar. Hıristiyanlar da Aleviler de diğer kesimler de varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa öz savunma güçlerini oluşturmayı düşünmeli. Suriye dinamikleri, hele hele Rojava’da devrim gören kadınlar diktatöryal, cihadist bir yönetim biçimi kabul etmez.
Aleviler bu katliamlardan kurtulmak istiyorlarsa herhalde özsavunma güçlerini örgütleyeceklerdir. Çünkü Ortadoğu gibi bir yerde etnik ve mezhep çelişki ve çatışmaları sürekli olarak çıkarılmaktadır. Her güç özgünlüğünü korumak için özerkliğini sağlamalı ve savunma gücünü oluşturmalıdır.
Kuşkusuz bu savunma eksenli yapılmalıdır. Öyle olmazsa bu kadar çelişki ve çatışmanın olduğu bir ortamda hiçbir topluluğa yaşam şansı tanınmaz. Hiçbir güç başka toplulukların güvenliğini sağlayamaz. Hele hele Ortadoğu gibi kanunların işlemediği, silahın ve gücün hükmünü sürdüğü bir ortamda kendini koruma için savunma gücünü örgütlemek hayati önemdedir. Bunun dışında herhangi bir çıkış yolu bulunmamaktadır.
Tabii ki bu katliamların gerçekleşmesinin bir nedeni de bu kesimlerin Türkiye gibi bir ülkeyi kendilerine örnek almalarıdır. Üçüncü Dünya Savaşı ortamında gün geçtikçe bölgede daha fazla orman kanunları hükmünü sürmekte. Türkiye yıllardır Kürtlere yönelik her türlü zulmü ve katliamı yaptı, ancak kimsenin kendisine bir şey demesini istememekte. Ortadoğu’daki birçok ülke ve güç, Türkiye’nin bu katliamcı karakterini kendisine örnek almış durumdadır. Kısacası Hristiyanlar da Aleviler de diğer kesimler de varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa demokratik temelde özsavunma güçlerini oluşturmayı düşünmelidirler.
- Baasvari yeni bir diktatörlük mü kuruluyor? HTŞ’li dönem Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Asuri-Süryaniler, Ermeniler tarafından nasıl değerlendirildi? HTŞ-SMO kontrolüne geçen yerlerde kadınlara, kız öğrencilere yaklaşım nasıl oldu?
Şimdilik kurulmuş meşru bir yönetim ortada bulunmamakta. Öyle dünyanın herhangi bir yerinde kabul edilmiş bir durumları da yok. Seçimin gerçekleşme sürecinin bile neredeyse 7 yıl süreceğini söylemekteler. Ancak her şeyi biraz da HTŞ’yi Şam’a getirenler ve HTŞ’nin ona uygun hareket edip etmemesi belirleyecektir. Şu anda herkesin söylediği her şeye bakmamak gerekir; çünkü çok fazla bir karşılığı yoktur. HTŞ Suriye’de demokratikleşme yönünde adımlar atarsa Suriye’de, hatta yönetimde bir yer bulabilir. Ancak ne dersem o olacak yaklaşımıyla hareket ederse, HTŞ’yi oraya 12 günde getirenler bir günde söküp atarlar. Bunun bilinmesi önemlidir. Zaten o nedenle oraya getirmelerine rağmen halen terör örgütü listesinden çıkarmış değiller. Meşruiyetini kabul etmiş değiller. Süreç biraz da karşılıklı adımlar atma biçiminde gelişecek. Şimdilik şeriatçı kanunlar ve örgütlenme biçimini yansıtsa da böyle bir yönetim biçimini kimse kabul etmez. Herkes Suriye’de yaşanan değişimin temel amacının İsrail’in güvenliğini sağlama konusu olduğunu söylemektedir. Nitekim bu doğrudur da. Öyleyse o zaman İsrail’in yanı başında cihadist karakterli bir yapının güç olmasına İsrail izin vermez. Bu mantıksal olarak da doğru olmaz. Ancak yeni yönetim kendi içinde reformlar gerçekleştirirse, tüm toplumsal kesimlere hitap eder ve onların özerkliğini tanırsa, içine alırsa o zaman yönetimini sürdürmesine izin verebilirler. Şu andaki Şam yönetimine Baas rejimini yıkmak için bir geçiş süreci yönetimi rolü verilmiş demektir.
Bundan sonraki süreci esas olarak şu andaki yönetimin demokratikleşme yönünde atacağı adımlar belirleyecektir. Asuri-Süryanilerin de Ermenilerin de diğer etnik ve inançsal toplulukların da beklentisi bu yöndedir. Diğer yandan Suriye’nin sosyolojik yapısının yarısını ifade eden kadınlar cihadist anlayışla yönetilmeyi kabul etmezler. Hele hele Rojava’da gerçekleşen kadın özgürlük devriminden sonra kadınlar önemli bir güç haline geldiler. Amiyane deyimle cin şişeden çıktı bir kere. İradesinin yok sayılmasını, cariye gibi bir yaşam dayatılmasını kabul etmezler. Yani kadınlar başta olmak üzere Suriye’nin tüm iç dinamikleri diktatoryal ya da cihadist bir yönetim biçimini kabul etmez.
Yarın:
- SDG Şam’da Şara ile kaç kez görüştü?
- Şera ile görüşen SDG hangi konuda ısrarcı?
- Kürtlerin Şam’da tek heyet olması için Mazlum Abdi ile Mesud Barzani görüşmesi…
- İmralı heyeti Rojava’ya geçecek mi?
Gözlerin çevrildiği Suriye – I: Qerekozax ve Tişrîngrad: SMO’da kırılma başladı