Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi’ne en çok psikolojik şiddet şikayetiyle başvurulduğunu belirten İrem İlhan, şiddetle mücadele noktasında İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün önemine işaret etti
Ülkede kadına dönük şiddet ve katliam artarken devlet buna dair bir çözüm getirmediği gibi bu yılı “Aile yılı” olarak ilan etti. Şiddetin somut halini Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi’ne kadınların yaptığı başvurulardan görmek mümkün. Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi İrem İlhan, kendilerine gelen başvuruları veriler halinde sunarken kadınların yaşadığı sorunların da nasıl aşılacağına dair konuştu.
En fazla başvuru psikolojik şiddette
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi’ne gelen şiddet başvurularına ilişkin konuşan İrem İlhan, en çok başvurunun 989 başvuru ile psikolojik şiddet konusunda olduğunu belirtti.
İkinci sırada ise 852 başvuruyla ekonomik şiddet olduğunu belirten İrem İlhan, şöyle devam etti:
“Yani kadınların ekonomik bağımsızlığının engellenmesi, çalışmasının engellenmesi, bunlar da ekonomik şiddete maruz bırakılıyor. Bunun akabinde fiziksel şiddet bunu takip ediyor. Yine devamında çok az bilinen mobbing 335 başvuru ile takip ediyor. Bu da aslında iş yerlerindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği bir ayrımcılık, baskı ve cinsel tacizle kesişen mobbing vakalarında da ciddi artış görüyoruz. Yine geçen sene çok fazla gördüğümüz dijital şiddet bunları takip ediyor.”
Şiddetle mücadele
Kadına yönelik şiddetle mücadelede yapılabileceklere işaret eden İrem İlhan, şiddetin çok yönlü olduğunu belirterek, en önemli noktanın İstanbul Sözleşmesine dönmek olduğunu belirtti.
6284 yasasına işaret eden İrem İlhan, şöyle konuştu:
“Mesela ana dil boyutunda bizim için eksik. Çünkü Kürdistan illerinde ana dil sıkıntısı hala var ve 6284 sayılı kanununun bu yönden eksikliğine değinebiliriz. 6284 sayılı kanun da diğer aslında yasalar gibi uygulanabilirlik açısından bir sıkıntı yaşıyor. Yani bir reform hareketinden bahsedecek olursak 6284 sayılı kıymetli bir kanunun yerinde uygulanmasıyla bir reforma başlayabiliriz. “
Şiddetle mücadelenin bir bütün olduğunu kaydeden İrem İlhan, şunları kaydetti:
“Sosyal, politika olarak mesela kadınların ekonomik gücünün artırılması, kreş istihdamı, sonrasında bakım politikaları, kadınları daha da güçlendirecek zeminde oluşturmalı. Bunun yanında medya yönünden değerlendirecek olursak bunların hepsi bütüncül ve her alandan kişilerin feragat etmesi ve ortaklaşması, dayanışması gerekir. Medya yönünden de mesela şiddeti normalleştiren dili terk etmek gerekiyor.”
‘Devletin görevi şiddeti önlemek’
İktidarın bu yılı aile yılı ilan etmesine değinen İrem İlhan, “Aile yılı söylemi, kadınların yıllardır sürdürdüğü eşitlik ve özgürlük mücadelesini görmezden gelen politik bir tercih. Çünkü kadını bir birey olarak değil de ailenin unsuru olarak tanımlayan yaklaşım eşitlik ilkesinin gerisine düşer. Biz aldığımız başvurulardan da gördüğümüz şiddetin büyük bir kısmı aile içinde gerçekleşiyor. Aile özel alan olarak tanımlandığı için aile içinde yaşanan şiddeti de özel alan olarak tanımlayıp müdahaleyi engelleyecekler” dedi.
Devletin görevinin aileyi yüceltmek değil, şiddete ilişkin politikalar üretmek olduğunu belirten İrem İlhan, son olarak şunları belirtti:
“Şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi altında olan kadınların hayatını güvence altında almaktır. Bu bir devlet ilkesidir. Kadına yönelik şiddet bu kadar yakıcı bir boyutayken; mücadelesi bu kadar zorken, devletin politikasına kadını değil de kadına yönelik şiddeti değil de aile üzerine kurması şiddetin yapısal boyutunu görünmez hale getiren bir tercihtir tamamen.”
Haber: Şehriban Aslan / JINNEWS









