AKP-MHP ikilisi anketlerden bekledikleri rakamları görememenin korkusuyla bütün bir Türkiye’yi iktidarlarının bekası uğruna kurban etmeye devam ediyorlar. Sırf seçimi kazanmak için yapmayacakları hiçbir şeyin olmadığını bize her gün göstermekle kalmıyorlar, ‘oyunuzu bize vermezseniz bırakın cenneti, bu ülkede size cehennemi yaşatacağız’ diyorlar. Bu politika ile sadece ekonomiyi batırmadılar, aynı şekilde bütün toplumsal, ahlaki değerleri de piyasaya sürerek bitirmeye devam ediyorlar.
Önüne gelene ‘terörist’, ‘hain’ diyorlar. AKP ve MHP’li değil ise dava üstüne dava açıyorlar, gözaltı, tutuklama yapıyorlar. Yandaş medyayla da olmadık iftiralarla algı yönetiyorlar. Yok siz Türkiye karşıtısınız, yok siz Müslüman değilsiniz, yok bu Kürt bile değil, yok seçilse de tutuklanır! Ha bunlar yetmedi mi, halen AKP-MHP’ye oyunuzu vermiyor musunuz, eh o zaman sıra size gelmiştir. Artık yurttaşları tehdit ediyorlar. Bize oyunuzu vermezseniz savaş başlayacak diyorlar. Kayyum atayacağız diyorlar, belediye başkanınızı tutuklayacağız diyorlar. Oy verirseniz cennet, oyunuzu bize vermeseniz cehennem diyorlar.
Envai çeşit tehdit. Artık hangisini beğeneceğimizi biz yurttaşlara bırakıyorlar. AKP-MHP bu seçimlerde iktidarlarının sonuna geldiğini çok iyi görüyorlar. O nedenle kazanmak için her şey mübahtır anlayışıyla hareket ediyorlar. Milliyetçilikten öte bütün cephaneliğini tükettiklerinden tüm iktidarlarda olduğu gibi, korkuyu temel silah haline getirerek iktidarlarını koruyabileceklerini sanıyorlar. Korkuyla Türkiye toplumunu kendilerine esir kılmak istiyorlar. Hatta onun da ötesine geçerek korkuyu uluslararası alana yayarak oralardan gelebilecek tepkiyi bile frenlemeye çalışıyor.
Düşünebiliyor musunuz, Cumhurbaşkanı, yani seçilmek için meydanlara inen bir belediye başkanı değil cumhurbaşkanı. Miting meydanlarında Yeni Zelanda’da yapılan katliam görüntülerini gösteriyor. Buradan güç alan yandaş medya daha da ileriye taşıyarak, Misvak dergisi Çanakkale törenleri vesilesiyle çizilen karikatürde Seyit Onbaşı’nın topun yüzünü Türkiye’ye çevirmesi üzerine subay, “düşman bu tarafta” Seyit Onbaşı da “önce içimizdeki gavurları bi halledeyim, diğer taraf kolay” diyor.
Sonuç, Hollanda’da bir Türkün karıştığı katliam. Bu arada Yeni Zelanda katliamıyla, Hollanda’da gerçekleşen katliam arasında bir fark var mı? Katliamı gerçekleştiren katillerin ideolojileri arasında bir fark var mı? Alın bir de Erdoğan’ın Çanakkale Savaşı’nın 104. yılı dolayısıyla düzenlenen törende sarf ettiği sözlere bir de bakın: “Dedeleriniz geldi, kimi ayaklarının üzerinde, kimi tabutla geri döndü. Aynı niyetle gelecekseniz bekleriz. Size de dedeleriniz gibi uğurlayacağız. İstanbul’u Konstantinapolis yapamayacaksınız.” Denilebilir ki, hiçbir seçimde bu kadar nefret suçu işlenmemiştir. Biliyorum iktidarın denetiminde işleyen yargı bunu görmüyordur. Ancak en büyük yargıç olan toplumun bunu çok iyi gördüğüne eminim.
Şu bir gerçek ki, iktidar çevresine korku yayarak sonuç almak istiyorsa, bu iktidarın ne kadar korktuğunun açık göstergesidir. AKP-MHP iktidarı şunu iyi bilmeli ki korkunun ecele faydası yok. Toplum açısından da herkes bilir ki, korktukça sadece bedenen tutsak olunmaz, bir o kadar da ruhen köleleşir. O nedenle umut etmenin ötesine geçerek Newroz gibi insanın yüreğini her türden korkudan arındıran alanlara inip, bizzat eyleşerek korkuyu yenmek sadece bireyi özgürleştirmez, bir bütün ülkeyi özgürleştirir.
Newroz pîroz bê