• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
13 Ekim 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Manifesto Marx’ı güncelledi

13 Ekim 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Manifesto Marx’ı güncelledi

Abdullah Öcalan’ın paradigmal dönüşümünü pozitif yönde ele alan Otonom yazarı Cengiz Baysoy’la konuştuk:

  • Manifesto, sınıfsallığı tekele almış modernist Marksistlerin iktidar alanına bir teorik-politik müdahaledir. Öcalan, modernist Marksistlerin tekellerine almış olduğu sınıfsallık kavramını onların ellerinden almış görünüyor. Sorunun arka planında Öcalan’ın bu müdahalesi yatıyor
  • Marx için devlet devrimin şiddeti ve burjuvazinin politik gücünün dağıtılması için geçici bir siyasal süreçtir. Devrim sonrası süreç, devletin güçlendirilmesi değil toplumsal ilişkilerin etik-politik devrimcileştirilmesine bağlı olarak sönümlendirilmesi sürecidir. Bu bağlamda Marksizm açısından emeğin iktisadi kurtuluşunun politik olanağı, devlet değil komündür
  • Öcalan’ın Marksizme en önemli katkısı demokrasi kavramını öne çıkarmasıdır. Marksizmin politik çıkışı toplumsal demokrasidir. Ekim Devrimi’ne kadar Marksist partilerin ismi sosyal demokrasidir. Marx’a göre demokrasi toplumsaldır, Lenin’e göre ise demokrasi bir devlet biçimidir. Öcalan demokrasiyi yeniden toplumsal bağlamda düşünmemizi sağlayarak bu kırılmayı düzeltmiştir

Deniz Bakır

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu ve PKK kongresine sunulan raporu -ve sonrasında yansıyan değerlendirmeleri- sadece devlet, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt sorununun yeni bir sürece girmesi bakımından değil sosyalist hareket bakımından da bir eşik rolü oynuyor. Abdullah Öcalan’ın reel sosyalizm üzerinden yaptığı Marksizm değerlendirmeleri sosyalist hareketin çeşitli bileşenleri için politik pozisyonlarını yeniden kurdukları bir sürece yol açarken, doğrudan ve dolaylı olarak teorik tartışmaları da tetikledi.

Kendilerini Marksist olarak tanımlayan birçok kesim Abdullah Öcalan’ın öne sürdüğü Demokratik Toplum Manifestosu ve demokratik sosyalizm paradigmasına karşı değişen bağlamları ve tonları olsa da geleneksel fikirlerin yeniden üretimine dayanan bir pozisyona geçerken, daha sınırlı olsa da bazı kesimler paradigmal dönüşümü sosyalist-Marksist hareketin politik ve teorik sıçramasına yol açabilecek bir olanak olarak değerlendiriyor.

Bu söyleşide Abdullah Öcalan’ın paradigmal dönüşümünü pozitif yönde ele alan Otonom yazarı Cengiz Baysoy’la konuştuk. Demokratik Toplum paradigmasının Marksist okumalarından birini yapan Cengiz Baysoy, Marksizm ve Apocu düşünce arasında etkileşim alanı açıyor.

  • Demokratik Toplum Manifestosu Abdullah Öcalan’ın İmralı döneminde ortaya koyduğu paradigmal dönüşümün devamı ve son aşaması olarak sosyalizm tartışmalarına da ivme kazandırdı. Özellikle Marksizm değerlendirmeleri sosyalistler arasında çok tartışma konusu oldu. Siz yaygın değerlendirmelerin aksine, Öcalan’ın değerlendirmelerini Marksizme karşı değil Marksizmi besleyen bir kaynak olarak görmeye eğilimlisiniz anladığım kadarıyla. Önce genel bir soruyla başlayalım. Öcalan’ın ortaya koyduğu teorik çerçeve Marksizmle mi yoksa Marksizmin hâkim teorik yorumu ile mi gerilimli?

Kavram, anlamlandırma gücüdür. Öcalan’ın kaleme aldığı Manifesto, tarihi boydan boya kesen yeni bir okumanın içinden yaşamı yeniden anlamlandıran bir kavram setiyle üretilmiş felsefi, teorik, politik ve diplomatik bir logostur. Devrimcilik, yalnızca siyasal iktidarı ele geçirmek değil yaşamın devrimci ihtiyaçlarından üretilen ve yaşamı devrimcileştiren yeni değer ve anlam üretme pratiğidir. Bu bağlamda Manifesto, anlam üreten ve bizleri cesaretle düşünmeye davet eden bir metindir.

Eski kavram setine göre, Marksistler ve ulusal kurtuluş hareketi vardı ve bu iki güç arasındaki ilişki enternasyonal bir ittifak olarak düşünülmüştü. Bu ittifakta Marksistler, sınıf hareketini, Kürt Özgürlük Hareketi de ulus devleti hedefleyen ulusal kurtuluş mücadelesini temsil ediyordu. Sınıf hareketini tekellerine almış “Modernist Marksistler” için bu ittifak, işçi sınıfı ile burjuva özlü ezilen ulus arasında bir ittifaktı. Bugün genel olarak düşünme düzlemi bu zemindedir. Öcalan’ın kaleme aldığı Manifesto, bu zeminin kavram setini ve anlamlandırma gücünü darmadağınık etmiş görünüyor. Herkesi biraz şaşkına çeviren, işte bu modernist anlam gücünün parçalanmasıdır.

Manifesto, Kürt Özgürlük Hareketi mücadelesinin komünlerle örgütlenen, anti-kapitalist, sosyalist, komünalist ve enternasyonalist bir güç olduğunu ifade ediyor. Bu durum hem Kürt milliyetçilerini hem de modernist Marksistleri rahatsız etmiş görünüyor. Manifesto, sınıfsallığı tekele almış modernist Marksistlerin iktidar alanına bir teorik-politik müdahaledir. Öcalan, modernist Marksistlerin tekellerine almış olduğu sınıfsallık kavramını onların ellerinden almış görünüyor. Sorunun arka planında Öcalan’ın bu müdahalesi yatıyor. Verilen tepkiler ise, teorik-politik iktidar alanlarının sarsılmasından kaynaklı kuramsal şovenizmdir.

Önümüzde yanıtlanması gereken bir soru duruyor: Aşamasız, bugünden mücadele içinde kurulan ve direniş üreten Komünler üzerinden örgütlenmeye davet eden anti-kapitalist, sosyalist, komünalist, ulusal ve enternasyonalist bir praksis olma perspektifini taşıyan Manifesto, sınıfsal olarak neyi ifade ediyor? Her şeyden önce herkes bu soruyla yüzleşmelidir. Kuramsal şovenizmini rahatsız eden soru budur.

Bu soruyu sorduktan sonra, sorunuza yanıt vermeye geçebilirim. Marx eleştirisi illaki bir anti-Marksistliği, Marksizm adına Marksizmi savunmak da mutlak olarak Marksist olmayı ifade etmez ve etmiyor.

“-İzm” ile “-ist” arasındaki ilişkinin yanlış kurulduğunu düşünüyorum. Düşünme kültürümüzde felsefi bir problem var. “-İst” her zaman “izm”e bağlı olduğunu düşündürtür, oysa “-ist” her zaman “-izm”i kendi iktidarında mülkleştirmektir. Gerçekte “-ist” , “-izm” e göre değil “-izm”, “-ist”e göre düşünülmelidir. Marksizm bir birikimi ifade ediyor. Bu bağlamda Marksistlik, Marksizmi tek ele alma ve Marx’ı mülkleştirme pratiği olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka yanlış düşünme biçimi ise lineer düşünmedir. Bu düşünmeye göre “şimdi”nin “iktidar”ı bütün geçmişi temsil etmektedir. Bu anlayışa göre Lenin, Stalin, Mao Marx’ı temsil etmektedirler. Hegelci bağlamda devlet de, tarihi temsil eden bir ilerlemedir. Bu bir iktidar rasyonalitesidir. Oysa “şimdi” , “iktidar” ve devletleşme geçmişe karşı bir gerilemeyi de içerebilir.

Bu bağlamda Lenin ile Marx ilişkisi de yanlış düşünülmektedir. Lenin’den bir Marx çıkmaz! Lenin ile Marx’ı çeliştirmek istersek malzeme boldur: Lenin’in birçok anlayışı örtük bir Marx eleştirisidir. Bu açıdan baktığımızda Lenin, Öcalan’dan çok daha fazla Marx eleştirisidir. Bütün bunlar, ruhumuzdaki devletten kurtularak, düşünme felsefemizi ve kültürümüzü değiştirmemizi gerektirmektedir. Bu bağlamda Lenin, Marksizm içidir ve Marksizme bir katkıdır. Bu bağlamda Öcalan ve Manifesto, Marx eleştirisi değil Marksizm içi bir tartışma ve Marksizm’e bir katkıdır.

Ekim Devrimi 1848 Devrimi’nden gelen, komünle pratik deneyimden geçen, bu deneyimin içinden “İktidar Sovyetlere!” sloganıyla oluşan ve Alman sınıflar mücadelesinin deneyimini de içeren Marksizmin birikimiyle gerçekleşmiştir. Modernist Marksistler, Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren Marksizmin bu birikimini ütopik deyip eleştirirken, Ekim Devrimi sonrası devrimin devletleşme sürecini Marksizm olarak düşünmektedirler. Marksizmi düşünürken tek referans noktaları “devlet”tir. Bu arkadaşlara göre, Marksizmin koşulu “ütopik”, “idealist” Marx değil, Lenin, Stalin ve Mao’dur. Bu bakışa göre, Marksizm, egemenlik ilkesi devlet teorisidir ve devrimi devletleştirmek devrimciliktir. Marx, devlet olduğu oranda varlıktır ve tarih içidir. Manifesto ve Öcalan ise, Ekim Devrimi ve sonrası Marksizminin eleştirisi üzerinden Marx’ın yeniden güncelleştirilmesini ifade etmektedir. Bu bağlamda Manifesto, Marx’ın yeniden devrimcileştirilmesidir. Manifesto ile birlikte, Marx egemenlik alanından yeniden direniş alanına çekilmiştir. Böylece sorunuza net bir yanıt verebilirim: Benim için Manifesto, Marksizme katkı sunan Marksizm içi bir tartışmadır ve Marx eleştirisi değil, çözülüp çöken “modernist Marksistler”in bir eleştirisidir.

  • Devlet eleştirisi Öcalan’ın paradigmasının önemli yapı taşlarından biri gibi görünüyor. Özellikle reel sosyalizm analizlerinde devletçiliğin sosyalist deneyimlerini kapitalizme taşıyan temel sapmalardan biri olarak ele alındığını görüyoruz. Peki Marksist anlamda sosyalizmin bir devlet eleştirisi yok mu gerçekten?

Bu sorunun Marksizme sorulacak bir soru olduğunu düşünmüyorum, çünkü Marksizm bir devlet eleştirisidir. Lenin’in de ifade ettiği gibi, anarşistler ile Marksistler arasında devletin ortadan kaldırılması konusunda ilkesel olarak bir fark yoktur. Marx bugüne kadar bütün devrimlerin devlet makinesini ele geçirdiklerini ve kendi çıkarları için devlet makinesini daha da güçlendirdiklerini, oysa devlet makinesinin parçalanması gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Paris Komünü’nün devleti parçalayan bir devrim olduğunu, proletarya diktatörlüğünün ne olduğunu görmek isteyenler varsa Komün’e bakmalarını ve bundan sonra devlet kavramı yerine komün kavramını kullanmak gerektiğini söylerler. Marx için devlet devrimin şiddeti ve burjuvazinin politik gücünün dağıtılması için geçici bir siyasal süreçtir. Devrim sonrası süreç, devletin güçlendirilmesi değil toplumsal ilişkilerin etik-politik devrimcileştirilmesine bağlı olarak sönümlendirilmesi sürecidir. Bu bağlamda Marksizm açısından emeğin iktisadi kurtuluşunun politik olanağı, devlet değil komündür.

Marksizmin bir devlet eleştirisi olduğu çok açıktır. Asıl sorun, sosyalizm kavramıdır. Sosyalizm kavramının Marksizmin politik tarihi içinde nasıl anlam kazandığının izini sürersek pek çok şeyi açıklıkla görebiliriz. Sosyalizm kavramı Marksist bir kavram değil ve Marx sosyalizm kavramına mesafelidir ve toplumsallık dışında politik olarak sosyalizm kavramını kullanmamıştır. Marksist kavram komünizm kavramıdır ve Marx kendisini sosyalist değil komünist olarak ifade eder. Marx, siyasal geçiş sürecini komünizmin birinci evresi, sonrasını ise komünizmin ikinci evresi olarak adlandırmıştır. Bilimsel sosyalizm kavramı politik değil bilimsel yöntem bağlamında ifade edilmiştir. Marx’ın “halk devleti” kavramına şiddetle karşı çıktığı açıktır. Marx için, devletin olduğu yerde özgürlük, özgürlüğün olduğu yerde devlet olmaz. Bir devlet biçimi olarak “sosyalist devlet” Marksizm dışıdır. Bu bağlamda Reel sosyalizm, sosyalist devlet eleştirisi, Marksizm eleştirisi değil, tam tersi Marksist bir eleştiridir. Sosyalizmi bir devlet biçimi olarak Marx’a aitmiş gibi gösterenler Marksizm dışı Marksistlerdir. Ekim Devrimi’ni oluşturan Marksist birikimde böyle bir “sosyalizm” yoktur. Sosyalizm kavramının politik kuruluşu Marksist bir söyleme dönüştürülmesi Alman Marksizmi tarafından ve Ekim Devrimi sonrası oluşturulmuştur ve sosyalizm devlet kapitalizmi altında toplumsal sermaye birikimi için emeğin ücretli emek altında sınıflaştırılmasının ve sömürüsünün bir ihtiyacı olarak doğmuş ve üretilmiş olmasıdır. Bu bağlamda sosyalizm kavramı temel olarak toplumsal demokrasinin ve komünizmin politik tasfiyesidir.

Öcalan içinse sosyalizm, egemenlik biçimi devlet değil, etik-politik, komünal, komünalist, özgürlükçü ve demokratik bir toplumsal ilişkidir ve bir yaşam biçimidir. Marx’ta bunun karşılığı toplumsal demokrasi ve komünizmdir.

  • Demokrasi konusu da temel tartışma konularından biri. Marksist hareketten gelen eleştirilerden biri de Öcalan’ın demokrasiyi sınıf ve tarih üstü bir içerikle doldurarak kendinde bir nitelik olarak ele aldığı ve bu yönüyle de burjuva liberal bir görüş açısını yansıttığı yönünde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Öcalan’ın Marksizme en önemli katkısı demokrasi kavramını öne çıkarmasıdır. Marksizmin politik çıkışı toplumsal demokrasidir. Ekim Devrimi’ne kadar Marksist partilerin ismi sosyal demokrasidir. Marx’a göre demokrasi toplumsaldır, Lenin’e göre ise demokrasi bir devlet biçimidir. Öcalan demokrasiyi yeniden toplumsal bağlamda düşünmemizi sağlayarak bu kırılmayı düzeltmiştir.

“İktidar” ve “güç” kavramları bir ve aynı şeyler değildir, tam tersine güç antagonist bir farktır. Güç içkinlik, iktidar aşkınlıktır. Güç varlığın potentia’sı, iktidar ise varlığın gücünü kapan potestas’tır. Sermaye diyalektiği emeğin içkin gücü potentia’sını ücretli emek altında sınıflaştırarak kapar. Sermaye, ontolojik olarak aşkın güç potestas’tır. Emeğin varlığı ise sömürüye, bir başka deyişle, sınıflaştırma ilişkilerine bağlı değildir. Emeğin içkin gücü potentia kendisini doğrudan yönetebilir, sermaye içinse yönetim tahakkümdür. Bu bağlamda politik olan, sermaye için, egemenlik olarak devlet; emek için ise, özgürlük pratiği olarak komünalist demokrasidir. Emeğin doğrudan ifadesi özyönetim, özsavunma ve doğrudan demokrasidir. İçkin güç potentia’nın politik conatus’u, sonsuz özgürleşme pratiği içinden güç ve hak artırımıdır.

Öcalan’ın bizi düşünmeye davet ettiği şey şudur: Varlığınızı üreten varoluşunuz yalnızca “anti”lik ile olmaz; asıl olan içkin kurucu gücünüz potentia’yı, hak ve gücünüzü artırdığınız etik-politik özörgütlenmeleri mücadele içinde geliştirmenizdir. Öcalan’ın demokrasi anlayışı sınıflar üstü, tarih üstü değil tam tersi güç ile iktidar karşıtlığının içinden politik düşünmedir. Öcalan için önce güç olarak özgürlük vardır, politik kapma sınıf ve devlet sonra gelmiştir. Bundan dolayı tarih, komün ile devlet arasındaki özgürlük ve kapma mücadelesi ve pratiğidir.

YARIN: Marksizm sınıflar mücadelesi değil komündür

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ulusalcılar nereye yürüyor?

Sonraki Haber

Anti insan, anti toplum

Sonraki Haber
Anti insan, anti toplum

Anti insan, anti toplum

SON HABERLER

Anti insan, anti toplum

Anti insan, anti toplum

Yazar: Bedri Adanır
13 Ekim 2025

Manifesto Marx’ı güncelledi

Manifesto Marx’ı güncelledi

Yazar: Aziz Oruç
13 Ekim 2025

PKK, Serxwebûn ve Mazlum Doğan…

İyi ama ne yapmalı?

Yazar: Heval Elçi
13 Ekim 2025

Muhalefet yol ayrımında

Ulusalcılar nereye yürüyor?

Yazar: Heval Elçi
13 Ekim 2025

ABD: İsrailli esirler 24 saat içinde bırakılacak

ABD: İsrailli esirler 24 saat içinde bırakılacak

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

Şiddet faili Kara tahliye edildi

Şiddet faili Kara tahliye edildi

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê’de mazot yasağı nedeniyle elektrik sorunu

Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê’de mazot yasağı nedeniyle elektrik sorunu

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır