1908 deneyiminin ardından 1946’da yeniden çok partili sisteme geçildikten sonra “sandık kavramı ve ona yüklenen işlev” Türk egemen siyasetinde belirleyici öğe oldu. Seçim ve sandık ilişkileri tartışmaları, siyasal ve toplumsal sürecin son derece hızlı yaşandığı 2000’li yıllar boyunca da siyasetin odağında yer aldı. Tüm düzen partileri için demokrasinin temel ölçütü olarak sandık kutsanırken, demokrasi sandıktan sandığa geçerli hale geldi. Seçim sistemine ve demokrasinin sınırlanmasına bakılmaksızın sandıkta en yüksek oy alan partinin denetlenemez icraatları da demokrasi ile özdeşleştirildi.
Uzun tarihsel süreçte, “Sandıkla iktidara geldim, millet bana 4 yıl için yetki verdi, şayet beğenmezseniz bir sonraki seçim gününe kadar beklersiniz. İcraatlarımız için hesap sorabileceğiniz tek yer sandıktır” söylemi belirleyici olurken, “sandık demokrasisi”nin sınırlarının zorlandığı her aşamada askeri müdahaleler yapıldı. Muhalefete sandıktan sandığa görüş belirtme ve iktidarların icraatlarını 4 yılda bir eleştirme hakkı verildi. Tüm düzen partileri seçim sandığını ve sandık sonuçlarını, “Milli irade” veya “Millet iradesi”nin tecellisi olarak gördü. Değişim isteyen demokratik siyaset adeta sandığa mahkûm edildi. Erdoğan’ın, “Demokrasi, sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder” demesi ‘sandık demokrasisi’nin en özlü anlatımıdır.
Seçimler, siyasal rejimin meşruiyetini sağlayan ve koruyan bir mekanizma olmakla birlikte, seçenle ile seçilenleri doğrudan buluşturma işlevi görüyor. Seçimlerin siyasetteki pratik önemi ise, diğer faaliyetlere göre kolay ve yoğun çaba gerektirmeyen bir siyasal eylem olmasından kaynaklanıyor. Sosyal eşitlik, siyasal ve demokratik kültür düzeyi, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların meşruiyeti için önem kazanıyor. Bu bakımdan seçime katılmanın ve oy kullanmanın, “yaş, eğitim, meslek, gelir, medeni durum, istihdam durumu, din, dil, mezhep, kimlik” gibi pek çok değişkeni var.
Seçimlere katılma ve oy verme koşulları uygulanmakta olan seçim sisteminin özellikle seçmenleri ve sonuçları etkilenmesine karşın, sandıkta ortaya çıkan sonuç siyasal iktidarın ve muhalefetin konumunu belirliyor. Siyasal katılımın güven ve hesap verilebilirliğe dayanan demokratik sistemlerde seçimin anlam ve içeriği, yaygın güvensizlik ve sorumsuzluk durumlarına göre farklılaşabiliyor. Siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın yüksek olduğu totaliter rejimlerde seçmenler karşıt kutuplarda toplanma baskısı altında kalıyor. Bu durum aynı kutuptaki partiyi veya parti ittifaklarını desteklemek için seçmenlerin seçime katılımını artırıyor.
Çok partili sistem deneyimine dayanan oy kullanma kültürüne rağmen Türkiye, batının gelişmiy kapitalist ülkelerine göre yüksek düzeyli seçime katılma oranlarına sahiptir. Seçmenlere her seçimin bir tür hayat-memat meselesi olarak sunulması ve kutuplaşmanın cepheleşmeye dönüşmesinden dolayı, 2002’den beri seçimlere katılım oranları %80’ler düzeyinde yatay bir seyir izliyor. Totaliter liderler ve partileri, kendi meşruiyet zeminini sağlamlaştırmak için seçimlerde oy kullanmayı “hem hak hem de görev” haline getirmesi etkili oluyor. Milli Güvenlik Devleti’ne özgü egemen ulus ve devlet şovenizmine dayalı, “Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, milli güvenliği, kamu düzenini korumak” amacıyla yaratılan “beka sorunu” demokratik siyaseti engelliyor.
Son yıllarda bütün dünyada seçime katılma oranlarındaki gerileme neredeyse küresel bir eğilim haline gelmesi siyasette önem kazanıyor. Siyaset bilimcileri, batıda görülen seçimlere düşük katılım oranlarını sistemin istikrarının bir ifadesi olarak ele alırken, çok yüksek katılım seviyeleri olan otoriter ve totaliter rejimlerde demokrasiye yararlı sonuçlara yol açmadığı yorumları yapıyor.
Küresel planda giderek sınıfsal tabanlı siyasetin geçerliliğini yitirmesi, kentleşmenin kent ölçeğini büyütmesi,-“yerleşim yeri büyüdükçe seçmenlerin ilgisi dağılmakta, yerel yönetimin etkisi ve ulaşılabilirliği azalmakta, siyasal eylem alanı genişlemektedir”-yeni kuşakların siyasal katılmayı önemsememesi, parti üyeliklerinin ve bağlarının çözülmesi gibi pek çok etken seçimlere katılmayı engelleyen olgulardır. Yarın sandığa gidip oyunuzu kullanırken bunları da düşünün.