Bağırmaların ve çağırmaların ensemizde dolaştığı yılları biliriz. Kanlı canlı kurşun seslerini ve isyanı ve ölenleri de biliriz. Kendimizi dünyaya böyle kabul ettiğimize inanırız. Devranlar değişir ve elbette günler gelir demenin fakiriyiz, aldanmayı biliriz.
Yıllar yıllar önceydi ve yıllar kapılara dayanmayı ve kırmayı bilirdi.
Günleri çağırıyoruz; birinden birini, biri diğerinden eski, diğeri öbüründen ıslak. Mecburi istikametlerimiz var ve istikrarımız var; her sokak ve her patika oralara çıkar. İnsan kendi eşiklerinden geçtikçe vazgeçmeyi öğrenendir, sıfırların ve sıfırlara yetişmenin sınırlarını bilendir.
Kuşkunun provokasyonu, keşmekeşin yorgunluğu bir ıslık çalar; gelenler nereye gitti? Art arda birbirine yetişen sorular, cevapları dilsiz bıraktı. Hüner böyleydi, çağ böyleydi ve sebepler birbirinin yerine geçerdi. Beyanatların yasası yok, sığmazlar hiçbir yere.
Belki de biz artık silahsız düşünerek, silahsız davranarak hayata ve dünyaya, böyle yaşamak istiyoruz. Belki de biz ikilemlerden, ikiyüzlülüklerden, ikirciklilerden sıkılarak, ihtiyattan ya da istediğimiz için geldik buraya ve burada kaldık. Kalanların ağrısını da ağusunu da tek tek gördük ve gömdük.
Üşüten hüzünler, terleten anımsamalar, ağlatan hatıralar; insanın suyu bulanıyor.
Serüvenler geldi, bize bir şeyler fısıldadı. Masalları ve efsaneleri yeniden gördük ve gördüklerimizin şahidi olduk. Atlasları getirmiştik önce, sonra atlasları gerdik. Cennetin ve ateşin büyüsü geldi ve gitmeye devam ediyor.
Zaten her şey gelenler içindi, gelmek içindi.
Büyük yürüyüşlerin, milyon yolların pusulası her yerde yansıyor. Görülen neymiş, neler neler yaşanmış ve ne efsaneler yazılmış. Tarihin üstüne üstüne gidip, kendi tarihini yazmak gerekti. Başlangıçlar hayati ve ölümcüldür, hepsini tek tek, ev ev gördük ve yaşadık. Bildik onları, birdik onlarla ve hep beraber yürüdüğümüz yollar bize kaldı, bizimledir hâlâ.
Kıyametlerden kıymetler çıkaran, handikaplara gülerek ve kendine güvenerek gülümseyen bir bakış, yetti, yeniden ve yine demeye ve direnmeye. Salık verilen tehditler ve sanmanın cehenneminde cenneti düşünmek, cesaretti, cesurdular. Dikkatli bir ilham, coşkulu bir isyan göz kırptı, tanık olduk; uzaklar artık yakındır dedik ve geldi gelecek diye bildik.
Sınırlara ve kendi sınırlarına meydan okumak şahaneymiş, olabilirmiş ve ihtimaller atılan bir taşı dağ yapabilirmiş. Sınıfta kalanlar sıfırların yerini değiştirebilirmiş, onu da gördük. Yetmezler, açmazlar, tezler, tembihler, tereddütler, tehlikeler geldi de biz de buraya geldik, dediğimiz bir cümlemiz var, bunu da okumayı öğrenerek büyüdük.
Karışık zamanların karmaşık günlerinde her hatıranın bir hayatı var, kederi var ve kaderi değiştiriyor. Başkalaşım bir tesadüf değildi, bir güzergâhtı ve yaşadıkça görünendi. Dünya bir nişangâhtı, vuruldukça dönerdi ve durmayı unuturdu. Biz anımsamanın ve anlamanın çeperinde duranlar, biz kalmakla gitmenin sarkacında yaşayanlar, biliriz, yol almak iyidir, yollar açmak güzeldir ve hayat her şeye gebedir.
Hayatsız fikirler, yaşamaksız düşler, yanan mevsimler bir yana, öyküsü her adımda çiçek açan, romanı bitmeyen, şiiri yankılanan bir yaşamak azmi, yetişecektir bize. İhlaller ve ihtimaller kaldı bize, emanettir.
Haftanın kitap önerisi: Achille Mbembe, Zenci Aklın Eleştirisi / Çeviren: Özge Arasan Simon-Volkan Çandar, İletişim Yayınları