Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ruhu hem de eylem perspektifi daha fazla sokaklara çıkmayı, meydanlardan söz söylemeyi salık veriyor. O halde, her zamankinden daha fazla, bugün, salonlardan, kapalı binalardan çıkmak, sokakları, meydanları doldurmak gerekiyor
Ali Sinemilli
Dem Parti İstanbul Bağcılar İlçe Örgütünden meydana doğru bir grup yürüyüş gerçekleştiriyor. Öyle büyük bir kalabalıkta yok. Hatta çok az bile denilebilir. En azından ekrandan öyle görünüyor. Sonra bu grubun önü polislerce kesiliyor, yürüyemezsiniz, yasaklı sloganların atılmasına izin vermeyiz deniliyor. Ardından deyim yerindeyse kavga döğüş yaşanıyor. Yürüyüşçüler ısrarcı olunca polis geri çekiliyor ve kitle sloganlarla meydana doğru yol alıyor. Uzun bir aradan sonra Bağcılarda da insanlar ‘Bıji Serok Apo’ sloganlarını duyuyor. Eski günleri hatırlıyor. Ortaya ilginç bir manzara çıkıyor.
Bağcılarda ortaya çıkan durum akıllara bir hafta önce Cizre’de yaşanan polis müdahalesini getiriyor. Hatırlanırsa, Cizre’de 8 yıl aradan sonra çocuklarının naaşını defnetmek isteyen aileye ve beraberindeki halka polisin pervasız bir saldırısı gerçekleşmiş, sokak ortasında insanlara işkence edilmişti. Orada da polis aynı şekilde hem yürüyemezsiniz diyordu hem de yasaklı sloganlar atamazsınız.
Bağcılar’daki görüntüde de Cizre’dekinde de polisin tavrı dikkat çekiyor. Görünen o ki, bu konuda tek merkezden alınan bir talimat var. Yürüyüşlere izin verilmeyecek, toplumun taleplerini dillendirdiği sloganlara müsamaha gösterilmeyecek. Polisin eylemler karşısındaki tutumu, başına buyrukluğu buna işaret ediyor. İki yerde de polis, öyle bir hınçla saldırıyor ki, eylemden habersiz olunsa, ’düşman’ la çatıştıkları bile sanılabilir.
Açık ki, bu iki müdahale de Barış ve Demokratik Toplum süreci olarak adlandırılan ve ülkenin son altı ayının temel gündemini belirleyen bir süreçte gerçekleşiyor. Dolayısıyla anlaşılmayı hak ediyor. Malum, ülkenin temel gündemini bu tartışmalar oluşturuyor. İşte, mecliste kurulan komisyonun neyi konuştuğu, kimleri dinlediği, neyi hedeflediği ana gündem durumunda. Hemen herkes, bulunduğu yerden komisyona rol ve misyon biçiyor, değerlendirmelere gidiyor.
Şüphesiz, herkes bu sürece destek vermiyor, kendilerini milliyetçi olarak addeden küçük bir kesim karşı çıkıyor. Bunlar her gün bir yerde itirazlarını dile getiriyor. İktidar medyası da dahil bunların sesinin kamuoyuna ulaşması için ciddi bir çaba sergileniyor. Bir nevi azınlığa düşmüş bu kesimlerin sesinin daha fazla duyulması için, iktidar medyası da, sistem içi muhalefetin etkisindeki medya da önemli bir köprü görevi görüyor. Bu, neden yapılıyor, ayrıca değerlendirilebilir. Fakat netice itibariyle bu kesimler tepkilerini dile getiriyor ve herhangi bir engelle de karşılaşmıyor.
Fakat aynı yaklaşımı devrimci -demokratik siyaset söz konusu olduğunda görmek mümkün olmuyor. Bağcılar’da da Cizre’de de gelişen eylemleri engellemek, hatta ezmek için yoğun bir çaba harcanıyor, bu konuda sınır tanınmıyor.
Dikkat edilirse, bu sürecin daha başında, iktidar sözcülerinin en fazla vurguladıkları husus şuydu; artık konuşma zamanı. İşin özü, hemen herkesin süreçten anladığı da esas olarak buydu. Geçmişte konuşamayan, sözünü söyleyemeyen, söylediğinde de türlü baskı ve zor ile karşı karşıya gelen toplumsal kesimler, bu süreçte konuşacak, özgürce sözünü söyleyecek, taleplerini dillendirecek, bunun için harekete geçecekti. Genel beklenti bu yönlüydü.
AKP’sinden MHP’sine, CHP’sinden DEM Parti’ye kadar süreçle ilgili söz alanların genel olarak söyledikleri buydu. Ki, anlaşılan da buydu.
Ancak görülüyor ki, İktidarın süreci yorumlama biçimi ile diğer partilerin yorumlama biçimi farklı. Bağcılar ve Cizre’de gerçekleşen müdahaleye bakılırsa iktidarın özgürlükler diye bir gündemi yok. Eskisi gibi, özellikle de son on yılda olduğu gibi, toplumu zapturapt altına alarak iktidarını sürdürme temel yaklaşım gibi görünüyor.
Kuşkusuz, Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ilerlemesi en başta herkesin görüş ve düşüncelerini hiçbir engele takılmadan ifade etmesine bağlı. Yani ifade özgürlüğü sürecin gelişimi için birinci şart.
Peki, bu ifade özgürlüğü nasıl sağlanacak? Açık ki, sokaklarda, meydanlarda söz söyleyerek. Herkes görüş ve düşüncelerini açıklıkla dile getirdiği oranda birbirini tanıyacak, anlamaya başlayacak, peyder pey önyargılardan kurtularak ortak çözümü tartışıp bulacak.
Hal böyleyken, sokağa çıkanlara devletin zor gücüyle saldırmak, insanların söz söylemesini, slogan atmasını engellemek, en iyimser tabirle süreç karşıtlığı yapmak olur ki, bunun da anlaşılmaması mümkün değildir.
Elbette, böylesi tarihi bir süreçte, iktidara bakarak yol alınamaz. Aksine sokağın meydanların değiştirici dönüştürücü gücüne inanıp daha fazla sokakları, meydanları doldurmak, bu temelde yol almak gerekir. Unutmayalım ki, iktidar devrimci demokratik muhalefetin salonlara, kapalı alanlara girmesinden, oralarda söz söylemesinden yanadır. Halbuki, hem Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ruhu hem de eylem perspektifi daha fazla sokaklara çıkmayı, meydanlardan söz söylemeyi salık veriyor. Demokrasinin dili de bunu ifade ediyor. O halde, her zamankinden daha fazla, bugün, salonlardan, kapalı binalardan çıkmak, sokakları, meydanları doldurarak sürece katılmak gerekiyor.