Kabul etmek gerekir ki; bir barış süreci, güç ve meşakkatli bir yolculuktur. Pek çok engelle-engellemeyle karşılaşabilir. Bünyesine başarıya ulaşmasını zorlaştıran handikaplar barındırır. Bu handikapları aşmak, sadece diplomatik beceri değil, aynı zamanda kararlılık, sabır ve tüm kesimlerin çıkarlarını gözeten kapsayıcı bir vizyon gerektirir.
Sorgulamak, düşünme yeteneği olan beyinlere has bir özelliktir. Eski veri tabanlarıyla yenilenmek mümkün değildir. Bazen eskileri atmak, beynimize format atmak, akıl ve mantıkta bir dönüşüm, bir sıçrama yapmak gerekir. Yoksa zihinsel gevişin ötesine geçemeyiz. Zihinsel geviş toplum bilincinin köklü değişim ve atılımına yol açamayacağı için yatıştırıcı ve uyuşturucudur. Toplumsal bilincin köklü demokratik dönüşümünü, özgüven gelişimini ve adalet talebini ancak yüzleşme ve hesaplaşma bütünlüğü sağlayabilir.
Eleştiri, kısır tartışmalara çanak tutan türden olmamalıdır. Bilimsellikten uzak, sadece tartışmacı bir yapıdan kaynaklanan saldırgan ve kışkırtıcı düşmanca bir yaklaşım kadar, bağnazca bir hayranlığın ifadesi de eleştiri olarak adlandırılamaz.
***
Siyaset, uzağa bakıp yakını gören, düşünen ve sosyal huzura giden yolları seçebilen insanların işidir. Sosyal barışı kurabildiği oranda değerlidir. İnsan haklarında eşitliği, adaleti ve toplumsal güveni sağladığı oranda başarılıdır. Kriz yaratmak usta siyaset adamlarının işi olamaz.
Barış sürecini başlatan ve yürüten liderlerin siyasi gücü ve kararlılığı büyük bir faktördür. Liderler halktan yeterli desteği alamazlarsa, barış için riskli kararlar almaktan kaçınabilirler. Barış anlaşmaları genellikle zorlu tavizler ve ödünler gerektirir. Siyasi istikrarsızlık, liderlerin bu ödünleri vermesini zorlaştırır ve süreci akamete uğratabilir.
Birçok alanda olduğu gibi, barış sürecinin de temel direği güvendir. Sürecin tarafları arasında derin bir güven eksikliği varsa, atılacak her adım şüpheyle karşılanır. Geçmişte yaşanan çatışmalar, ihanetler veya verilen sözlerin tutulmaması, yeni bir başlangıç yapmayı son derece güçleştirir. Güvenin yeniden inşası uzun zaman alır ve bu süreçte en küçük bir yanlış anlaşılma bile tüm süreci tehlikeye atabilir.
Bir barış sürecine karşı çıkanlar sadece çatışmanın doğrudan tarafları değildir. Hem çatışmanın yaşandığı ülkelerde hem de uluslararası alanda barışa karşı çıkan gruplar olabilir. Bu gruplar, barışın kendi çıkarlarını zedeleyeceğini düşünür veya çatışmanın devamından beslenir. Bu muhalif seslerin süreç boyunca aktif bir şekilde yönetilmesi ve etkisiz hale getirilmesi hayati önem taşır.
Başarılı bir barış süreci, tüm paydaşları kapsayacak şekilde tasarlanmalıdır. Süreçten dışlanan veya seslerinin duyulmadığını düşünen gruplar (azınlıklar, kadınlar, gençler gibi) anlaşmaya olan bağlılıklarını yitirebilir. Adil olmayan bir yaklaşım, kısa vadeli bir çözüm getirse bile uzun vadede yeni gerilimlere yol açabilir. Barışın sürdürülebilir olması için herkesin sürecin bir parçası olduğunu hissetmesi gerekir.
***
Hayatın ağırlaştığı, hantallaştığı anlar kişilerde olduğu gibi toplum ve devletlere de gözükür. Toplum ve devletlerin tarihi; hayatın tıkandığı anlarda atılan ya da atılmayan adımlarda saklıdır.
Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma değiştirmenin gereğini vurgulayan Einstein; “Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz” der.
Önyargı ve ezberlerle beslenen korku ve güvensizlik; bir tehdit ve tehlikeyi olduğundan daha büyük algılanmasına neden olur ve zalimane uygulamaları benimser bir tutum içine girer.
Böyle bir tutum da her türlü provokasyon ve manipülasyona açıktır ve bir avuç toplum mühendisi tarafından kolayca yönlendirilebilir.
Daha birçok zorluğun üstesinden gelmek ve umutların boşa çıkmaması için her kesime görev düşüyor. Kısır tartışmalar yerine yapıcı ve yaratıcı olmak işin olmazsa olmazıdır.