Yine toplumsal mücadele bu anlamda yeni sürecin anahtar kavramlarından biridir. Toplumu toplum olmaktan çıkaran bütün özel savaş saldırılarına karşı toplumu savunmak yeni dönemin ruhudur. Toplumdaki yozlaşma, madde bağımlılığı, kadına şiddet, göç, bahis, asimilasyon, radikal tarikatlar, yoksulluk hepsi önümüzdeki temel sorunlar olarak duruyor
Engin Barin
Bugün 8. gün. 27 Şubat Şêx Seîd Meydanı’nda akşam saatleri Kurdistan tarihine geçecek en önemli saatler… Bütün Kürtlere son on yıldır adeta düşmanca yaklaşan merkez medya bile alandaydı. Dost da düşman da herkes merak içindeydi. Ve nihayet Asrın Çağrısı okunuyordu. Halk, Öcalan’ın mesajı okunduğu vakit pür dikkat dinliyorlardı. Duygusal tepkiler elbette vardı. 50 yıldır varlığı ile gurur duydukları partilerinin yine bir o kadar değer verdikleri önderleri tarafından feshi isteniyordu. Burukluklar anlaşılırdı. Şaşırmak doğaldı.
Ama bu parti tarihini ve Öcalan’ın önderlik tarzını bilmeyenler için şaşırtıcı olabilirdi. Bilenler bilir; aslında Öcalan son 30 yılda hem partiye hem de devlete anlatmaya çalıştığı meseleyi tekrar dile getiriyordu. Savaş dışında seçenek bırakmayan faşizme dayalı ulus devlet anlayışı dönüşüm yaşar ve demokrasiye duyarlı bir şekilde hukuki bir zeminde siyaset yapma hakkı tanırsa silahların yerini siyaset alacaktır. Özcesi siyaset zemini varsa savaşa gerek yok diyordu. Bütün savunmalarda defalarca farklı şekillerde dile getirdiği onurlu barış özlemini pratikleştirmenin heyecanı vardı Öcalan’da. Videoda göremesek bile fotoğrafa yansıyordu. Öcalan 27 Şubat Asrın Çağrısı ile bir özgürlük filozofu olduğu kadar bir barış pratikçisi olduğunu bütün dünyaya ilan ediyordu. Eğer bu yeni dönem Kürtler için bir sürece evrilirse partinin değişim dönüşüm ve yeniden yapılanması kaçınılmaz olarak tarihi bir görev olarak duruyordu.
Öcalan savaşın ve şiddetin, merkezi uygarlığın temel karakteri olduğu, buna karşın halkların özsavunma temelinde kendilerini koruması gerektiğini hep dile getirdi. Hatırlayalım, Gül Teorisi bunu ifade ediyordu. Ama özsavunmanın illa bir gerilla gücünden çok toplumsal örgütlülük temelinde politik ve ahlaki toplum ile mümkün olacağı gerçeği yine paradigmasının temelinde yatıyordu. Bu yüzden süreci anlama kılavuzu olarak Öcalan’ın savunmalarından oluşan Demokratik Uygarlık Manifestosu’nu başucu kitabı yapmamız gereken bir dönemdeyiz.
Yine toplumsal mücadele bu anlamda yeni sürecin anahtar kavramlarından biridir. Toplumu toplum olmaktan çıkaran bütün özel savaş saldırılarına karşı toplumu savunmak yeni dönemin ruhudur. Toplumdaki yozlaşma, madde bağımlılığı, kadına şiddet, göç, bahis, asimilasyon, radikal tarikatlar, yoksulluk hepsi önümüzdeki temel sorunlar olarak duruyor. Yurtsever için temel görev bu toplumsal sorunları çözmektir. Demokratik toplum inşası toplumsal sorunları örgütlülük ile çözen anlayışı ifade eder. Siyaseti Ankara’nın elinden alıp Amed’in, Cizre’nin, Batman’ın sokaklarındaki sorunları çözmenin aracı haline getirmeyi ifade eder. Bu yapılmadığı sürece Öcalan’ın işaret ettiği “tekrar” yaşanır. Başarıldığı vakit ise güçlü örgütlü politik ve ahlaki toplum inşa edilmiş olur. Esas olan devletin örgütlü toplum çalışmaları için faşist karakterinden ödün verip demokrasiye ne kadar duyarlı olacağıdır. Bütün düğüm bu noktada çözülecektir.
İktidarın bu anlamda kolay bir zihniyet değişimi yaşamayacağı açıktır. Ama kendi çıkarı için bile olsa böyle bir girişime mecbur kalmışlarsa bile Öcalan bu durumu bir barış ihtimaline çevirebilmiştir. Bu anlamda Kürt halkı yine Öcalan şahsında hem özgürlük mücadelesinin hem de onurlu barışın taşıyıcısı olmuştur. Bunun gururunu sonuna kadar yaşamayı hak etmiştir.
Son tahlilde Öcalan’ın çağrısı hem Ortadoğu’nun yeniden şekillenen haritasına bir müdahale hem Kuzey Kürtleri için toplumsal inşa çalışmalarına bir davet hem de Başur ve Rojava için diplomatik bir girişimi ifade eder. Evet hep diyoruz şimdi adım atma sırası sıra devlette, elbette öyle. Ama eklemeyi unutmayalım, bir o kadar da kendini yurtsever olarak tanımlayan bütün kurum ve kişilerde…