• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
13 Ağustos 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Türkiye’deki sürecin aynası Suriye olacak

13 Ağustos 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Türkiye’deki sürecin aynası Suriye olacak

Türk devleti açısından Önder Abdullah Öcalan’ın inisiyatif alarak başlatmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na, Türk devletinin yaklaşımının aynası Suriye ve Rojava olacaktır. İçeride büyük kardeşle barış yaparken, küçük kardeşi yok sayarak ya da ezerek inşa edilen bir barıştan bahsetmek gerçekçi de olmaz, güven de vermez

Dîlan Dîlok

Kuzey ve Doğu Suriye de inşa edilmiş olan Özerk Yönetim ve bunun etrafında örülü olan toplumsal sistem, yeni Suriye için iyi bir model olabilme iddiasını sürdürüyor. Ve bu sistem çok yönlü bir saldırı altında. Özerk Yönetim, bu saldırılara karşı hem sistemi savunmak hem de yeni Suriye inşasında bu modelin örnek alınarak, tüm Suriye’de uygulanabileceği, özgün durumlara göre daha da geliştirebileceği tezini tüm Suriye toplumuna ve siyasal güçlere anlatma çabası içerisinde. Fakat sahada bir süredir geliştirilen ki bunun arkasında büyük oran da Türk devletinin olduğu biliniyor, ki bu gizli saklı yapılan çalışma da değil. Şam’ı HTŞ ve bileşenlerine oldu bitti ile teslim eden irade, uluslararası hegemon güçler, aynı şekilde kısa bir sürede Şam etrafında toplanarak Suriye’nin sorununu çözen bir plan devreye soktular. Ve planın amacı sadece Suriye ile ilgili değil. Sonrası içinse planlarına uygun olan yapı cihadist selefi yapılardır. Bu yapıları Lübnan’la Ortadoğu’da biraz daha kullanmayı düşündükleri anlaşılıyor.

Bu uluslararası hegomon güçlerin öyle demokratik bir Suriye, işte diğer bileşenlerin, halkların özgürlüğüdür, Suriye’de demokratik özgürlükçü bir sistemin kurulması gibi bir dert ve kaygıları söz konusu değil. 7-8 aylık süreçte de aslında bunu biraz hızlandırmak istediler. Tıpkı Şam’ı oldu bitti ile nasıl HTŞ’ye teslim ettilerse aynı şekilde HTŞ’yi tüm Suriye’de güç haline getirme hamlesi başlattılar. Ki bunda ABD temsilcisi Tom Barrack’ın başını çektiği, Trump’a yakın bir klik, Türkiye ile iş birliği içerisinde, biraz Türkiye tezlerine uygun bir şekilde Suriye’de bir sonuç almak niyetli bir çaba içerisine girdi, bunun hamlelerini yaptılar.

Fakat sahada durum çok farklı. Suriye’deki durum onların yukarıdan biçtikleri modele uygun değil. Çünkü o biçilen model yeni bir BAAS modeliydi. Şu anda HTŞ şahsında ve onun etrafında örmeye çalıştıkları yeni Suriye modeli, geçmişteki BAAS, kısmen de Alevilerin etkin olduğu bir sistem yerine bu defa da Sünni BAAS biçiminde bir sistem kurmayı ön görüyor mevcut hegemon güçler. Türkiye de bunun arkasında duruyor. Dolayısıyla Esad gidecek Şera gelecek dışında halklara verecek bir şeyi yok, birincisi bu. İkincisi ise HTŞ ve bileşenleri kendi içinde homojen, net bir yapı değil.

Her yerde ayrı hukuk

Birbirinden tamamen tezat bir araya gelmiş, hedefleri ve amaçları farklı olan, kısmi anlamda ortaklaşmış ama bir türlü birlik olamamış yapılardan oluşuyor. Şu anda da hali hazır Şam yönetiminin sözde hakim olduğu birçok şehir, çeşitli örgütlerin denetiminde. Mesela Humus’ta Ceşul İslam isminde bir güç, hatta Suriye bayrağını bile kullanmıyor, doğrudan İslami bir sembol kullanıyor. Şehrin bütününe hakim, orda ayrı bir hukuk ayrı bir sistem var. İdlib hakeza öyle farklı bir sistem, Şam bambaşka bir sistem. Deyim yerindeyse hepsi ayrı bir telden çalıyor. Bu anlamda bir birlik ve istikrardan söz edemeyiz. Kendi içinde bunu sağlayamamış bir gücün yanı başında Kuzey ve Doğu Suriye- Rojava’da 10 yılı aşkın bir süredir istikrarlı bir yönetim modeli sürdüren, farklı etnik yapıları, inançları bir arada tutan, bunların sorunlarını en adil bir biçimde çözen bir mekanizma.

Yine askeri anlamda da kendini dünyaya ispatlamış, gerek DAİŞ’e karşı mücadelede gerekse bölgesini dıştan gelen saldırılara karşı korumada kendini kanıtlamış bir gücü böyle bir yapıya tabi etme yönünde, oldu bitti hamlesi başlatıldı. Bunu yer yer tehditlerle, yer yer ilkel aşiret güçlerini parayla, tehditlerle kendi yanına çekmeye çalışarak alanda bir istikrarsızlık, güvensizlik yaratma ve bunun üzerinden de Şam yönetimine tabi olmayı dayatan bir yaklaşım ortaya çıktı bu 7-8 aylık süreçte. Yakın zamanda da bunun örnekleri yaşandı.

Bunun eyleme geçmiş hali Süweyda’da Dürzi halkına karşı pratiğe geçirildi. Çeşitli çete yapıları ki özellikle Türkiye’nin beslediği çete yapıları, yine çeşitli aşiretlerden devşirilmiş insan grupları, hepsi bu toplum üzerine sürüldü. Ve bu insanlar güçlü bir direniş gösterdi. Aslında buradaki direniş Kuzey ve Doğu Suriye’nin de direnişiydi. Çünkü Kuzey ve Doğu Suriye halkı, yönetimi, her yönüyle buradaki direnişi, halkın kendini koruma çabalarını destekledi, savundu. Yapılan katliamları görünür kılarak tüm dünyaya teşhir etti. Tavır aldı ve bu dünyayı da etkiledi. Ki nitekim İsrail’in de devreye girmesiyle Dürzilerin gösterdiği direniş sonuç aldı.

Çeteler ve Şam yönetimi Dürzilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. İçine sindirdiklerini söyleyemeyiz. Hala bölgeye düşmanlıkları, yer yer saldırıları devam ediyor, hazmedemiyorlar bu durumu. Fakat yapacakları bir şey de yok. Çünkü yapabilecek güçleri de yok.

Aslında benzer plan ve talepler başından beri Özerk Yönetim bölgelerine karşı planlanmış bir çabaydı. Eğer bu orada başarılı olan bir senaryo olsaydı, bunu aynı şekilde Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim’e de tehdit ve şantajlarla uygulamaya çalışacaklardı.

Fakat orada başarısız oldular. Hala aynı çabaları sürüyor, bu nedenle de yer yer Fırat hattında, Derêzor hattında özellikle Türkiye’ye bağlı çete grupları üzerinden zaman zaman saldırılar gerçekleştiriyor, huzursuzluk yaratıyor. Tabi bölgenin savunma gücü olan QSD bunlara gerekli cevapları veriyor. Çetelerin çok etkili oldukları söylenemez ki daha önce de belirttiğimiz gibi öyle bir güçleri de yok. Bunları kışkırtan Türk devletidir bu net, bu konuda somut bilgiler de var. Ki Türiye de bunu gizlemiyor zaten.

Şam’da bir irade yok

Şunun altını iyi çizmek lazım, Şam da bir irade, bir güç yok, Şam Türkiye’dir. Türk devletinin çizdiği sınırların dışına çıkamayan bir Şam yönetimi söz konusu. Nitekim bu basına da yansıyor, bu süreçler tartışmaya başlayınca Türkiye 24 saat tüm imkan ve elemanları burada, birlikte çalışıyor, ortak koordinasyon içindeler. Yer yer de Hakan Fidan özellikle bu alanla çok yoğun ilgileniyor. Ziyaretler gerçekleştirerek, müdahalelerde bulunuyor. Asıl amaç da Dürziler, Alevilerden ziyade Türk devletinin temel sorunu Kürtlerdir.

Daha önce QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi ve Ahmet El Şeraa arasında imzalanan bir anlaşma vardı. Fakat o anlaşma, tam sorunlu bir anlaşmaya dönüştü. Sebebi de her iki tarafın anlaşmayı algılama, tanımla biçimi birbirinden son derece farklı. Herkes kendi lehine yorumlayarak, bu anlaşmayı dayatıyor. Dolayısıyla bir anlamı kalmıyor. Bir sonuç alınamayacağını gören Koalisyon ve bölgedeki devletler, özellikle Suriye sorunuyla ilgilenen ABD gibi, Fransa, İngiltere gibi, -ki bunun en gizli, en sinsi öncülüğünü yapan İngiltere’dir- yeniden Özerk Yönetim ve Şam’ı bir araya getirme çabasına girdiler.

Fakat tezler birbirinden çok farklı. Şam’da dayatılanın özeti şudur; aslında Türk devletinin de dayattığı şeydir bu, ‘tamam Kürt’sün, varsın, tamam Kürt olmana ben bir şey demiyorum, Kürtlüğünü yaşa’ bir ara Türkler, Kürtlere diyordu ya ‘işte evinde Kürtlüğünü yaşa daha ne istiyorsun’ bunun değişik bir versiyonu burada dayatılıyor. Yani özetle ‘Kürtlüğünüze bir şey demiyoruz, Kürt’sünüz, varsınız eyvallah sorun olmaz. Ama yok Özerk bölgedir, statüdür, siyasal ve toplumsal haklardır bunlara dönük bir yaklaşım söz konusu değil. Varsa yoksa kurumları devredin, orduya katılın.’ Tamam katılalım da nasıl bir hak olacak? Bu tartışma konusu bile yapılmıyor. Dolayısıyla bu anlamda bir uzlaşının çıkması mümkün değil. Bu görüldüğü için de Koalisyon inisiyatif alarak görüşmeleri Paris’e taşıma kararı aldı, buna da ABD, Fransa, İngiltere öncülük ediyor.

Fakat Türk devleti bunu çok hazmedemedi. Açıktan tavır alamıyor. Çünkü öyle abartıldığı gibi bir güç yok, uluslararası etkili olabilecek bir yapısı yok ama sahada çeteler üzerinden çok etkili. Dolayısıyla çeteler üzerinden boşa çıkarmak için hamleler başlattı, Bölgede yaşanan çatışmalar da aslında biraz provokasyondur, amaç ortamı gererek, sorunlar yaratarak bu görüşmeleri engellemekti. Ki nitekim Türk devletinin çetelere dönük yaklaşımı Paris’e gitmemeleri yönündedir.

Tabi Türk devleti, bunu sadece bu şekilde de yapmıyor, koalisyona dönük mesajlar gönderiyor, tehdit ediyor, Kürtleri tehdit ediyor. İmkan buldukça herkese karşı tehditkar bir üslupla Suriye’yi böldürmem yaygarası içinde dediklerini uygulatmaya çalışıyor.

Suriy’ de şu tanımı iyi yapmak lazım; Şam’da Suriye adına karar verebilecek bir irade yok. Böyle olduğu için de Suriye toplumu, bileşenleri, halkları bir araya gelip kendi sorunlarını tartışamıyor. Türkiye’nin kendi dayatmaları var, İsrail’in dayatmaları var, Koalisyonun dayatmaları var, onlara göre biçim almaya çalışıyor. Herkes de bir tarafla ilişkili olduğu için sağlıklı bir sonuç alınmıyor.

Paris görüşmeleri ve haberler

Paris görüşmeleri daha önce yapılacaktı, ilan edildi. Hatta kimi basın yayın organlarında, Özerk Yönetim ve QSD yetkililerinin Paris’e gittiğine dair haberler yayınlandı. O zaman da Paris’e gitmeyen Şam yönetimiydi. Görüşmeye gelmeyen, görüşmenin yapılmasını engelleyen Ankara ve Şam geçici hükümetiydi. Tabi Koalisyon ısrar edince önüne geçemediler. Bu ayın 15’inde yapılması bekleniyordu görüşme, bu yönlü bir bilgi vardı. Fakat bir süre önce Şam yönetiminin gitmeyeceğini, giderse de düşük profilden insanlar göndereceğini, üst düzeyden gidişlerin olmayacağı şeklinde söylemleri ortaya çıkmıştı.

En son 8 Ağustos’ta Hasêke de yapılan halklar konferansı, Kuzey ve Doğu Suriye- Rojava’da yaşayan halkların nasıl bir Suriye istediklerine dair gerçekleştirdikleri konferansı ileri sürerek, görüşmeye katılmayacaklarını söylediler. Fakat bu doğru değil. Çünkü bu konferans öncesinde gelmeyeceklerini deklare etmişlerdi. Bunu da Türk devletinin teşvikiyle kendilerine gerekçe olarak gösterdiler. Fakat bunun gerekçe olacak bir tarafı yok. Asıl sorun aslında tam olarak biraz da bu. Türk devleti, Suriye’deki halkların sorunlarını birlikte tartışıp, çözmesi önünde bir engel.

Yukarıdan kendi tehdit algılarına göre bir Suriye yaratma hayali içerisindedir. Bundan dolayı da Cihadist grupları Suriye’nin temel unsuru olarak kabul ederek, diğer unsurların hepsini de bunlara tabi kılmaya dönük bir hamle içerisindedir. Bu fikrini de bu cihadistlere dayatıyor. Çünkü cihadistlerin içerisinde bunun olamayacağını bilen çevreler var, bu şekilde yürümeyeceğini bilenler de var. Nitekim yer yer gerek Şeraa yönetiminde olsun, gerek diğer gruplar içerisindeki kişilerden, ademi merkeziyetçi olmayabilir Suriye, vilayetler üzerinden tartışabiliriz tarzı açıklamalar son dönemde yapılıyor. Bu da onların da Suriye’de Türkiye’nin istediği tarzda bir modelin tutmayacağını bildiklerinden kaynaklıdır.

Fakat Türkiye bunda ısrarcıdır. Çünkü Türkiye etkilidir onlar üzerinde. Nasıl ki paralı çete gruplarını Kürtlere karşı kullandıysa, Suriye’de de eli ayağı olarak kullanıyor. Dolayısıyla mevcut geçici Şam hükümetinin, ABD, Fransa, Avrupa’nın baskısından biraz kendini kurtarması için Rusya kanalları açıyor, Rusya ile koalisyonu dengelemek istiyor. Çünkü kendisi bu taktiği uzun süre çok iyi kullandı, aynısını bunlara da yaptırmaya çalışıyor. Yani Türkiye’nin bu anlamda arayışları devam ediyor. Kısacası son 7-8 ayda istikrarsızlığın ve krizin daha çok derinleşmesinin sebebi Suriye’den ziyade Türkiye’den kaynaklanıyor.

Hasekê Konferansı ve sonrası

Hasêke Konferansı’nda da ortaya konulduğu gibi Suriye’yi oluşturan, Dürziler, Aleviler, Kürtler, Araplar, Türkmenler, Êzidîler, Süryaniler tüm bileşenler nasıl bir Suriye istediklerini bir kez daha deklare etti, gösterdi. Bunu ilerleyen dönemde de tekrar etmeye devam edeceklerdir. Bu da gösteriyor ki bu demokratik irade kendini dayatacak. Yani Türklerin ve çetelerin dayatmalarına ve baskılarına boyun eğmeyerek, Demokratik Suriye inşası için çalışmalarını önümüzdeki süreçte daha da yoğunlaştıracaklar. Özerk Yönetim’in gösterebileceği inşaa enerjisi, gücü budur.

Özerk Yönetim’in esası; Birincisi Halk Savunma Güçlerini güçlendirmek. İkincisi geliştirilen bu demokratik sistemi Suriye ve dünya halklarına daha iyi anlatabilmek. Ki nitekim çetelerin daha önce yaptıkları katliamlar, Alevilere karşı, Dürzilere karşı gerçekleştirmiş oldukları katliamlar, kendi içinde vahşet ve çeteci bir koalitik toplum, tüm dünyanın da gözünde kaçmıyor. Gittikçe bu daha görünür olmaya başladı dünyaca, bu olumlu bir durumdur. Bu aynı zaman da HTŞ’nin önünü açan, cihadist yapıları Suriye’de hakim bir yapı haline getirmeye çalışan hegemonik akla karşı da bir hamle olarak düşünülebilir.

Türk devleti açısından Önder Abdullah Öcalan’ın inisiyatif alarak başlatmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na, Türk devletinin yaklaşımının aynası Suriye ve Rojava olacaktır. İçeride büyük kardeşle barış yaparken, küçük kardeşi yok sayarak ya da ezerek inşa edilen bir barıştan bahsetmek gerçekçi de olmaz, güven de vermez.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Müesses nizam ‘komünistleri’

Sonraki Haber

İşler yolundaysa, bunca şey neden oluyor?

Sonraki Haber
İşler yolundaysa, bunca şey neden oluyor?

İşler yolundaysa, bunca şey neden oluyor?

SON HABERLER

İşler yolundaysa, bunca şey neden oluyor?

İşler yolundaysa, bunca şey neden oluyor?

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

Türkiye’deki sürecin aynası Suriye olacak

Türkiye’deki sürecin aynası Suriye olacak

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

Komisyona havale etmek!

Müesses nizam ‘komünistleri’

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

Britanya’da ‘Sizin Partiniz’ heyecanı

Britanya’da ‘Sizin Partiniz’ heyecanı

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

Dar ve dönemsel çıkarlara takılmamak…

Sorgulanan an tarihte gizlidir-2  

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

Muzaffer Ayata: Önder Apo savaşın önünü alıyor

Muzaffer Ayata: Önder Apo savaşın önünü alıyor

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

15 Ağustos’tan Bugüne: İradenin Dönüşümü, Mücadelenin Yeni Cepheleri

15 Ağustos’tan Bugüne: İradenin Dönüşümü, Mücadelenin Yeni Cepheleri

Yazar: Yeni Yaşam
13 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır