Artık asırlık ‘timokrasi’ bitti, şimdi ‘demokrasiyi’ tesis etmenin zamanı. İsrafil’in borusu nanemolla bir rejim için çalıyor. Monist bir ulus-devletin ‘kıyamet günü’ geldi çattı
Dr. İsmet Konak
Türk ulus-devleti artık ölüm döşeğindedir. Devletin malikleri çağın kendilerine bir “gençlik iksiri” vermesini arzuluyorlar. Ama artık nafile. Yaşlılık geldi, kapıya dayandı. Artık bir ayağının çukurda olduğunu kabul etmelidir ulus-devlet. “Ölü bir kişinin kulağına pamuk” tıkama gafletine son vermelidir egemen klik. 21. yüzyıl despotik bir ulus-devlete “iksir” vermez, sadece “kefen” bağışlar. Artık yapacağı tek hayırlı amel var, o da kokuşmuş ulus-devletler kabristanında kendine bir yer ayırmak. Başka ihsan istemez. Gölgesi dahi toplum sağlığı için bir tehdittir.
Başından beri bütün ahlaki, hukuki, kültürel değerleri ve unsurları adeta bir “komodo ejderi” gibi öğüten bir ulus-devletti zaten. Emma Goldman’ın deyimiyle bebek ölü doğmuştu. Bu bebeğe hala süt vermek, ne kadar da büyük bir sefillik! Türk ulus-devleti ve ona gözünün nuru gibi bakan milyarderler, iyi biliyorlar ki artık “deniz bitti, gemi durdu”. Ancak hala bir “ilahi mucize” bekliyorlar. Ne bu beceriksiz sanatçının ne de bu ucube eserin bir tılsımı kalmadı. Bu meşum yapıtın artık müzeye koyulma vakti gelmiştir.
Manik ve depresif ulus-devleti artık hiçbir depresan kurtaramaz. Başından beridir ağır bir ruh bozukluğu yaşıyordu zaten. Ya demokrasi, insan hakları ve hukuktan oluşan bir “karışımı” deneyecek ya da keçileri kaçırıp tımarhaneye düşecek. Ya Teselya Kralı Erysichton gibi kendi etini yiyerek can verecek ya da korusuna göz diktiği Tanrıça Demeter’in lafını dinleyecek. Şöhret salonu ulus-devletin “veda salonuna” dönecek. Ya perhiz yapıp, kolonyalist nefsini dizginleyecek ya da “siyasi sefahat” onun sonunu getirecek.
Ne demişti ulus-devletin müessisi, “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşacağız”. Katliamları kendine kolon yapmış bir formasyonun ulaşabileceği tek seviye barbarlık seviyesidir. 100 yıl geçti ortaya sadece bir eser kaldı, o da “şehadet”. Bu toprakları “martiropolis” yapmayı amaç edinen bir aklın uygarlık seviyesini amaç edinmesi ne kadar büyük bir tenakuz! Hem seyit hem şerif olunmaz. Ya Hasan ya da Hüseyin! Evren “kararsızlıkları” sevmez. Ya yörüngeye oturacaksın ya da sonun “Uranüs” gibi olacak. Yani yörüngede yuvarlanan bir varil gibi dönmek senin kaderin olacak. Lakin yaşam için elverişsiz bir gezegene dönüşeceksin.
Polimorfizm bu formasyonun genlerine işlemiştir. 20 milyon Kürt eşit yurttaşlık talep edince “terörist”, 20 bin Türk Kosova’da benzer talepte bulununca “medeni”. Ne ulvi bir çağdaşlık ama! Müessisin ruhunu okşayan afilli bir çağdaşlık. Yüzyıldır Kürt halkının ağılında avlanan bu kurdun artık kuyruğu titretmesine ramak kalmıştır. Yüzyıllık cezzarlığın hak ettiği yer ebedi bir mezarlık.
Artık asırlık “timokrasi” bitti, şimdi “demokrasiyi” tesis etmenin zamanı. İsrafil’in borusu nanemolla bir rejim için çalıyor. Monist bir ulus-devletin “kıyamet günü” geldi çattı. Artık “Ouroboros” kendi kuyruğunu ısırma merhalesine ulaştı. Toplumun heybesini acıyla dolduran ulus-devlet “mitosunun” hiçbir efsunu kalmadı. Bakunin’in deyimiyle “devlet, özgürlüğün inkarını temsil eder.”