Küresel finansal krizin (2008-09) ardından 15 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen küresel ekonomik durgunluk bütünüyle aşılamadı. Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki gelişkinlik ve refah farkı daha da açıldı ve ülkelerdeki zengin yoksul uçurumu daha da derinleşti. Ekolojik sorunlar daha da büyüdü.
Dünyada aşırı sağ ve militarizm yükselişe geçti
Bu süreçte dünyada giderek aşırı sağcı, faşizan yönetimler işbaşına geldi. Trump-Musk liderliğindeki ABD emperyalizmi, değişik araçlarla hegemonya savaşlarını yeniden başlattı. Dünyanın bazı sıcak noktalarında (Ukrayna, Filistin, Suriye gibi) sıcak çatışmalar ve savaş yaşanıyor. Paralel bir biçimde, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, kaynaklar giderek artan bir biçimde silahlanma için ayrılıyor.
Davos’ta ele alınan uluslararası riskler
Bu yılın başlarında “Süper Zenginler Kulübü” olarak da bilinen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) gerçekleştirdiği rutin Davos toplantılarının ardından yayınlanan Küresel Riskler Raporunda kısa vadeli (2 yıl) ve uzun vadeli (10 yıl) zarfındaki en belirgin 10 küresel riski ele alındı.
En büyük üç risk
WEF’e göre, kısa vadede en ciddi küresel risk “Yanlış Bilgi ve Dezenformasyon” olurken, bunu “Ekstrem Hava Olayları” ve “Devlet Temelli Çatışmalar” izliyor. Bu risklerin önemi küresel ticareti, sermaye hareketlerini, ekonomik büyümeyi yavaşlatma ve uzun vadede enflasyonu yükseltme potansiyeli taşıması ve aynı zamanda toplumsal refah düzeyini düşürmesi ve küresel bir yoksullaşmanın, açlığın ve kitlesel protestoların da önünü açmasından geliyor.
Kısa vadeli risklerin başında gelen “dezenformasyon” sözcüğü, “doğru olmayan bilgileri kullanarak insanların kafasını karıştırmaya ve onları manipüle etmeye yönelik kasti girişimleri” tanımlamak için kullanılıyor. Genellikle örgütlü olduğu, daha zengin kaynaklardan beslendiği ve yapay zekâ ve diğer otomasyon teknolojileriyle desteklendiği için, demokrasiler ve temel hak ve özgürlükler için çok büyük bir risk oluşturuyor.
Nitekim bugünlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait şirketlerin bazı ticari faaliyetleri ve Belediye Başkanı İmamoğlu ile ilgili başlatılan soruşturmalar ve gözaltılar konusunda yandaş medya ve trollerce halkı yanıltmayı amaçlayan dezenformasyon faaliyetlerinin örgütlü bir biçimde artırıldığına tanık oluyoruz.
Dünya Bankası ve OECD ne diyor?
Diğer bazı uluslararası kuruluşların yayınladıkları raporlarda da buna benzer tespitler yapılıyor. Örneğin, ocak ayında yayınlanan Dünya Bankası’nın “Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu”na göre, “küresel büyüme 2025-26 yıllarında yüzde 2,7’de sabit kalacak. Bu oran, Covid-19 Pandemisi öncesindeki 10 yıllık ortalama oran olan yüzde 3,1’in altında. (1)
OECD’nin mart ayında yayınlanan ara raporu (2) daha iyimser. Ancak kuruluşça dünya ekonomisinin bu yıl ortalama yüzde 3,1 ve gelecek yıl yüzde 3,0 büyümesi öngörülüyor. Yani OECD dünya ekonomisinin hızlı değil ancak “ılımlı” büyüyebileceğini düşünüyor. Aynı yıllarda Türkiye ekonomisi ise sırasıyla; yüzde 3,1 ve yüzde 3,9 büyüyecek. Özetle, küresel ekonomide tüm sosyo-politik sonuçlarını da bünyesinde barındıran, bir uzun süreli durgunluk hali (stagnasyon) devam ediyor.
Türkiye’de enflasyon G20 ortalamasının yaklaşık 10 katı!
Geçen yıl G20 ülkelerinde ortalama yüzde 5,3 olan enflasyon oranının 2025 yılında yüzde 3,8’e ve gelecek yıl yüzde 3,2’ye düşmesi beklenirken, Türkiye’de enflasyonun bu yıl yüzde 31,4 ve gelecek yıl yüzde 17,3 olması öngörülüyor. Bu yıl Arjantin’de enflasyonun yüzde 28,4 olarak tahmin edildiği dikkate alındığında, Türkiye’nin enflasyonda Arjantin’i geride bırakarak ilk sıraya yerleşeceği ve ülkede enflasyonun G20 ortalamasının neredeyse 10 katı düzeyinde olacağı anlaşılıyor.
Böylece, özellikle de 19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan operasyonun ardından döviz kurundaki yaklaşık yüzde 4’lük artış hesaba katıldığında, TCMB’nin bu yıl sonu itibarıyla yüzde 24 olan enflasyon hedefinin fazlasıyla aşılacağı ve 2026 yılında tek haneli enflasyona erişmenin hayal olacağı ortaya çıkıyor.
ABD’nin başlattığı ticaret savaşları belirleyici olacak
OECD raporu, yakın zamanda açıklanan bir dizi ticaret politikası tedbirinin (gümrük vergileri) devam etmesi halinde küresel ekonomik görünümün daha da bozulacağına dikkat çekiyor.
Şöyle ki, ABD, Çin’den yapılan ticari mal ithalatına uygulanan gümrük vergisi oranlarını yüzde 20 puan artırdı. Çin de buna karşılık hedefe yönelik misilleme önlemleri aldı ve çelik ve alüminyum ithalatına uygulanan gümrük vergilerini artırdı. ABD ayrıca, Kanada ve Meksika’dan ithal edilen mallara uygulanan ikili tarife oranlarında yüzde 25 puanlık bir artış yaptı. Şu anda bu yüksek tarifeler yalnızca ABD-Meksika-Kanada Anlaşması (USMCA) ile uyumlu olmayan ithalatlar için geçerli olmakla birlikte Nisan ayı başından itibaren tüm ithalatlar için geçerli olacak. Kanada da buna karşılık olarak ABD’den ithal edilen belirli ürünlere uygulanan gümrük vergilerini arttırdı ve Nisan ayından itibaren etkilenecek ürün yelpazesini genişletmeyi planladığını açıkladı. Meksika herhangi bir spesifik ticaret politikası değişikliği getirmedi ancak ABD tarafından planlanan daha geniş kapsamlı tarife artışlarının açıklandığı şekilde devam etmesi halinde misilleme yapma niyetinde olduğunu belirtti.
Emperyalistler arasındaki rekabet kızışıyor!
Kısaca emperyalistler arasındaki rekabet gümrük vergileri ve ticaret üzerinden yoğunlaşacak. Diğer yandan Avrupa’daki silahlanma yarışı orta vadede birinci ve ikinci dünya savaşları benzeri bir yeniden bölüşüm savaşı ihtimalinin de var olduğunu ortaya koyuyor (tarihsel deneyimlerden vergi-ticaret gibi araçlarla çözülemeyen emperyalistler arasındaki çelişkilerin askeri yöntemlerle yani savaşlarla çözüldüğü biliniyor).
Bu noktada enerji kaynakları kadar, Grönland ve Ukrayna’da olduğu gibi, ileri teknoloji ürünlerinin imalatlarının gerekli kıldığı hammadde ve kıymetli metallerin büyük bir çatışma alanı haline geldiği de unutulmamalı.
Dünya ticaret hacmi daralacak
Açıklanan bu ticaret politikasına ilişkin kararlar, raporda yer alan projeksiyonlarda varsayıldığı gibi devam ederse, yeni ikili tarife oranları, bunları uygulayan devletler için gelirleri artırsa da küresel ekonomik faaliyetler, gelirler ve düzenli vergi gelirleri üzerinde ciddi baskılar oluşturacak. Bu önlemlerin üç yıl boyunca sürmesi halinde dünya ticaret hacminin yüzde 2,0 oranında düşmesi bekleniyor.
Yeni ikili tarife oranlarının uygulanması ve buna bağlı olarak politika ve jeopolitik belirsizlikteki artış, özellikle de yatırım ve ticaret üzerinde, bir engel oluşturacak. Buna ilave olarak, artan ticaret maliyetlerinin nihai mal fiyatlarına kademeli olarak yansıması, birçok ülkede enflasyon üzerinde yükseltici bir baskı oluşturması ve sıkı para politikasının (öngörülenden daha uzun), bir süre daha sürdürülmesine neden olabilecek.
Avrupa pazarı daralıyor, silahlanma bütçesi büyüyor
Bir başka emperyalist blokun kapsadığı Avrupa ekonomileri, her ne kadar temel projeksiyonlara dahil edilen tarife önlemlerinden doğrudan daha az etkilenecek olsa da artan jeopolitik riskler ve politika belirsizlikleri bu ekonomilerin büyümesini sınırlayacak. Nitekim raporda, Euro bölgesi büyümesinin 2024’te yüzde 0,7’den 2025’te yüzde 1,0’e ve 2026’da yüzde 1,2’ye yükselmesi, Birleşik Krallık’ta ise 2025’te yüzde 1,4 ve 2026’da yüzde 1,2 olması öngörülüyor.
Emperyalist ülkelerin bir alt-emperyalist uygulayıcısı konumundaki Türkiye’ye gelince, ihracatının yüzde 40’ının üzerinde bir kısmının AB ülkelerine yapıldığı (3) göz önüne alındığında, bu gelişmelerin ihracat yönlü olarak Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemesi ve ithalat yönlü olarak da maliyetleri artırması kaçınılmaz görünüyor. Her türden ithalata ağır bir biçimde bağımlı olan ülkede ithalat maliyetlerindeki artışların enflasyonu maliyet yönlü olarak yukarı çekmesi de kaçınılmaz olacak.
Son olarak raporda, borç sürdürülebilirliğini sağlamak, hükümetlerin gelecekteki şoklara tepki verebilmesi için alan bırakmak ve yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak, iklim değişikliğini yavaşlatmak ve uyum tedbirleri ve savunma harcamalarını önemli ölçüde artırma planlarından kaynaklanan büyük mevcut ve yaklaşan harcama baskılarını karşılamaya yardımcı olacak kaynakları yaratmak için kararlı mali eylemlere (mali disiplin) ihtiyaç duyulacağına vurgu yapılıyor.
Emekçiler için yeni kemer sıkma önlemleri yolda
Ayrıca “Yükselen Ekonomiler”in beşerî ve fiziki sermayeye yönelik büyük yatırım ihtiyaçları ve hala yetersiz sosyal güvenlik ağları da bulunuyor. Düşük getirili borçların vadesi geldikçe ve bunlar yeni ihraçlarla değiştirildikçe birçok ülkede borç servisi (ana para ve faiz ödemesi) maliyetleri artarken, bazı düşük gelirli ülkelerdeki hükümetler artık borç servisi için eğitim veya sağlıktan daha fazla kaynak ayırıyor. (4)
Ursula von der Leyen tarafından önerilen ve 6 Mart’ta Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen “Yeniden Yapılanma Avrupa Planı” (ReArm Europe Plan), ABD’nin tüm askeri yardımları askıya almasının ardından, AB üyesi devletlerin savunma harcamalarında 800 milyar Euro’luk bir artışı öngörüyor. Bu rakam 2020’de Covid-19 salgınına yanıt olarak Yeni Nesil AB ile harekete geçirilen 750 milyar avrodan daha fazla. (5)
Özetle OECD raporu, kemer sıkma önlemlerinin artacağına dikkat çekiyor. Bu da yukarıda sözü edilen ekonomik ve jeopolitik gerilimlerinin faturasının her zaman olduğu gibi dünya halklarına ve emekçilere ödettirileceği anlamına geliyor.
Örneğin, Trump yönetiminin Meksika, Çin ve hatta AB’ye gümrük vergisi uygulama tehdidi, birçok sektörde ama özellikle de hem ticaret politikaları hem de göçle derinden bağlantılı bir sektör olan tarımda çalışanlar ve işletmeler için ciddi riskler oluşturuyor. Aynı zamanda, mevcut yönetimin toplu sınır dışılar ve kısıtlayıcı vize politikaları da dahil olmak üzere göçmen işgücüne yönelik agresif tutumu, çiftlikleri, gıda üretimini ve tedarik zincirlerini harap edebilecek ilave aksaklıklar yaratıyor. Bu politikalar tüm emekçileri, küçük işletme sahiplerini ve tüketicileri tehdit ediyor. (6)
Yüksek borç stokları
Son olarak, küresel ekonomik büyümeyi yavaşlatacak olan bir diğer faktör yüksek küresel borç stokları. Çünkü küresel borç stoku 2024 yılında 7 trilyon dolar artışla 315 trilyon dolara ulaştı. Küresel borcun küresel GSYH’ye oranı son 4 yılda ilk kez yükseldi. Yani borç nominal GSYH’den daha hızlı artarak GSYH’nin yüzde 328’ine ulaştı. (7) Kısaca, dünya artık her zamankinden çok daha borçlu (kuşkusuz bu borçlar bazı süper zenginlerin ve zengin ülkelerin de alacağını/servetini oluşturuyor). Bu yüksek borçlar sistem için ciddi bir risk oluşturuyor.
Anahtar sözcükler: Dünya Ekonomik Forumu, Davos zirvesi, Dünya Bankası, Emperyalist savaş, İkili Gümrük Tarifesi, Küresel risk haritası, Stagnasyon, Ticaret savaşları, OECD.
Devam edecek…
Dip notlar:
- Global Economic Prospects. World Bank Group, https://www.worldbank.org/ (January 2025).
- OECD Economic Outlook, Interim Report: “Steering through Uncertainty, March 2025.
- https://tcmbblog.org/analizler/turkiyenin+abye+ihracatinda+talep+kosullari+ve+pazar+payi+gelismelerinin+etkisi (13 Kasım 2024).
- OECD Economic Outlook, agr.
- https://www.socialeurope.eu/europes-military-build-up-will-social-spending-be-sacrificed (14 March 2025).
- https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/tariffs-and-immigration-policies (18 Mart 2025).
- IIF, Global Debt Monitor, March 2025’ten aktaran https://www.voronoiapp.com/economy/315-Trillion-in-Global-Debt-Broken-Down-by-Sector (9 September 2024).