Suriye savaşının AKP iktidarına en büyük getirisi Suriyeli mülteciler kozu oldu. Suriye’de iç savaşın başlamasıyla AKP iktidarı Suriyeli mültecilerin durumunu hem Suriye iç savaşında hem de uluslararası ilişkilerde temel bir araç olarak kullandı. Özellikle işgal hareketiyle birlikte bunu en uç noktaya çıkarmış bulunuyor. Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın ana teması Suriyeli mülteciler ve KuzeyDoğu Suriye’nin işgaliydi. Erdoğan Kuzey- Doğu Suriye haritasını eline alıp kameralara yansıtarak işgale onay istiyordu. Mülteciler sorunu çözümünün Rojava’nın işgalinden geçtiğini anlatarak onay istiyordu. Alkış istiyordu, maddi destek istiyordu. Aksi takdirde mültecileri başta Avrupa olmak üzere dünyanın başına sallayacağının mesajlarını veriyordu.
İktidar sözcüleri Suriyeli mülteciler konusunu iç ve dış kamuoyuna öyle bir yansıtıyorlar ki; sanki iktidar olarak, devlet olarak Suriye savaşına hiç dahil olmamışlar, sanki Suriye’deki büyük yıkımda, katliamda ve insanların yerlerinden edinmelerinde hiç payları yok. Sanki Suriye ülkesini ve uygarlığını çökertmede belirleyici konumda değilmişler gibi konuşuyorlar. İnsan dehşet içinde kalıyor, bu nasıl bir zihniyet? ‘Bu zihniyet böyle devam ederse, insanlığın başına daha neler getirecek?’ diye insan düşünmeden edemiyor. İktidar kendini pirüpak göstermeye çalışırken dünyanın geri kalınını sorumsuzlukla suçluyor, suçlamakla kalmıyor aynı zamanda tehdit ediyor. Mülteciler konusunu bir şantaj olarak kullanıyor: “Kapıları açarız ha, başka çaremiz kalmadı ha, sorumluk bizden gitti ha, bombalar patladığından akılları o zaman başlarına gelecek.” Bu üslup sürekli tekrarlanıyor. Bir taraftan bu tehdit dilini kullanırken diğer tarafta ne kadar kucaklayıcı bir cömertliğe sahip olduklarını, konuya yalnız ve yalnız insani ve insancıl çerçevede baktıklarını, nankör dünyanın bunu görmediğini, görmezden geldiğini, dünyanın geri kalanının ne kadar bencil ve sorumsuz olduğuna yönelik bir propagandayı sistematik biçimde kamuoyuna servis ediyorlar.
İktidarın mülteci kazancı
İktidarın mülteciler üzerinde elde ettiği kazanç ve kullanıma soktuğu alanlar:
1.Suriye Araplarının özelikle Sünni Arapların maddi varlıklarını Türkiye’ye taşımak. Suriyelilerin milyarlarca dolar paraları, milyarca dolar değerinde altınları yine milyarlarca dolar değerinde fabrikalardaki makinelerden deriye ve kumaşa kadar yüksek miktardaki maddi değer Türkiye’ye taşındı. Geçenlerde Beşar Esad şunları söylüyordu: “Fabrikalarımızı çaldılar, makinelerimizi çaldılar, petrolümüzü çaldılar. Şimdi de topraklarımızı çalıyorlar.” Türkiye bu süreçte Suriye’ye yönelik Suriye halkının mal varlığına yönelik bir talan politikası uyguladı. Halep, Hama, İdlib ve çevrelerinin Suriye ekonomisinde büyük bir ağırlığı vardı. Bazı ailelerin serveti milyon dolarlar civarındaydı bu servetin büyük bölümü Türkiye’ye taşındı. Bu durumu göz önüne aldığımızda mültecilerle birlikte en az 100 milyar dolar üzerinde bir meblağ Türkiye’ye akmıştır demek abartılı bir rakam sayılmaz. Suriye savaşıyla büyük bir servet Türkiye’ye akıtılmasına rağmen iktidar mağduriyet oynama taktiğinden vazgeçmiyor.
2. Türkiye, mültecileri cihatçı gruplara eleman devşirme potansiyeli olarak sundu.
Türkiye, Suriyeli mülteciler üzerinden DAİŞ’in, El Nusra’nın, ÖSO’nun eleman devşirmesine en hafif deyimle yataklık yaptı. Bir zamanlar bu güçlerin kamplarda MİT’in ve jandarmanın denetimi altında nasıl kendileri için eleman devşirdikleri basına yoğun biçimde yansımıştı. Birçok gazeteci ve bağımsız gözlemcinin kamuoyuna yansıyan haber ve değerlendirme raporlarında bu örgütlerin onayı ile insanların kampta kalabildiği. Gece gidip bu örgütlerin eylemine katılıp gündüz kampa döndükleri yazıldı, çizildi. Pakistan’daki Afgan mülteci kampları El Kaide için nasıl bir işleve sahip olduysa Türkiye eliyle Suriyeli mülteciler selefi gruplar için aynı işleve sokuldular. Bu örgütler burada devşirdiği elemanlar üzerinden katliam ve yıkım geliştirdiler. Devşirme devam ediyor. Bir zamanlar basına da yoğun düzeyde yansımıştı bu güçlerin Türkiye içinde açık, yarı açık bir biçimde evlerde ve kamplarda geliştirdikleri eğitimler.
3. Suriye’de kendisine yakın bir kitle yaratmak.
Türkiye; Suriye mültecileri üzerinden Suriye halkı içinde kendine yakın bir kitle, kendisine bir taban oluşturma amacını hep güttü. Hele Suriye savaşının ilk yılarında nasıl olsa Esad düşecek yerine kurulacak rejimde bir ağırlığa sahip olması için Suriye’nin geleceğinde elini güçlendirecek bir tabana sahip olma istemi geçmişte olduğu gibi günümüzde de ajandasında ön sıralarda yer almaktadır. Denetimine aldığı kitleyi Suriye’nin bütünlüğünden uzaklaştırma, işgal ettiği alanlar içinde kendine bağlı bir güce dönüştürme projesini adım adım uyguluyor. Tarihte hiçbir ülke mülteciler sorununu Türkiye kadar istismar etmemiş, bu düzeyde bir tehdit unsuru olarak kullandığı görülmemiştir. İran’a, Pakistan’a, Mısır’a, Irak’a ve Avrupa ülkelerine milyonlarca mülteci göç etti ve yılardır bu ülkelerde yaşıyorlar. Ama hiçbir ülke mülteciler konusunu Türkiye kadar bir şantaja dönüştürme konumuna girmedi. Rojava gibi küçük bir alan bile çok ağır koşullar altında, 7 yıldır kuşatma altında, 7 yıldır ağır bir savaşa maruz kalıyor, 7 yıldır ambargo altında olmasına rağmen 1 milyonun üzerinde göçmeni barındırıyor, tüm dünyaya örnek bir davranış sergiliyor. Maalesef bu görülüp gerekli destek sunulmuyor, dünya ve uluslararası kurumlar buraya sahip çıkmaları gerekirken AKP iktidarının tehditlerine imkanlarını açıyorlar, kapılarını açık tutuyorlar bu çok vahim bu tüm değerleri rencide eden bir yaklaşım.
4.Mültecilerin etnik temizlik aracına dönüştürülmesi.
Türkiye Rojava’daki Kürtleri yerinden edip mallarına mülklerine el koyup yerine Suriye’nin başka alanlarından gelmiş bir kitleyi yerleştirme amacını güdüyor. Efrîn’i bu amaçla işgal etti. Savaşla katliamla Efrîn’i Kürtsüzleştirip çeteleri ve ailelerini yerleştirdi. Şimdi buna benzer bir uygulamayı Serêkaniyê ve Girê Spî alanında harekete geçiriyor. 9 Ekim’deki işgal hareketiyle şimdiye kadar 300 bin insan yerinden göç ettirildi. Türkiye ve bağlı çeteler tarafından malları mülkleri, evleri, iş yerleri gasp ve talan edildi. Yerlerine çete artıkları yerleştiriliyor. Kürt düşmanlığı iktidarın gözünü o kadar bürümüş ki tüm programları Kürtsüz bir Rojava, Kürtsüz bir Ortadoğu, Kürtsüz bir dünyanın nasıl mümkün olacağının üzerine. Avrupa’ya, Rusya’ya, Suriye’ye, bölge ülkelerine ve dünyaya verdiği mesaj yaptığı pazarlıkların merkezinde hep var. “Siz ya işgalimi, Rojava’yı Kürtlerden arındırma projemi kabul edeceksiniz ya da ben her türlü şantaja başvuracağım” diyor.
5-Uluslararası alanın şantaja boyun eğişi.
Gerek Avrupa gerek Rusya ve gerekse uluslararası kurumların AKP’nin mülteciler şantajına boyun eğmesi Suriye sorununu içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklüyor, bu durum giderek daha ağır sorunlara yol açıyor. Bu boyun eğiş AKP iktidarının hem Suriye zemininde hem de küresel zeminde daha fazla negatif pozisyon sergilemesine zemin sunuyor. AKP mülteciler üzerinden taviz koparma tadını bir kez almış ve bundan kolay kolay vazgeçmeyecektir. Taviz verenler de bunu tekrarlama alışkanlığına girmiş bulunuyorlar. Bu durum hem ahlaki açıdan hem de siyasi açıdan kirli ve tehlikeli bir pazarlıktır. Bu zeminde hareket hem bölge halkları için hem de insanlık açısından son derece tehlikeli bir zemindir. Eğer bu zeminde bir an önce çıkılmazsa daha yıkıcı durumlara yol açması kaçınılmazdır. AKP’nin mülteciler üzerinde hesabı var, bu hesap Rojava’nın demografik yapısını değiştirmek, kendi denetiminde kendine bağlı selefi bir bölge için bu potansiyeli kullanmak ve uluslararası alanda elinin altında bir koz olarak bulundurup taviz koparmak.