En son iktidarın küçük ortağı (Yoksa büyük ortağı mı desem) ilan etti, Türkiye’nin güvenliğinin nereden boşladığını. Devlet Bahçeli, Trablus’ta başladığın ilan etti. Bu kabule uygun olaraktan Libya’ya asker göndermeye izin veren teskere AKP-MHP oyları ile kabul edildi. Ama bu teskere beklenmeden zaten asker gönderildiği itiraf edildi.
Libya, şurası değil deniz aşırı bir ülke oraya asker göndermek kolay değil. Türkiye oraya sadece asker göndermedi. Her gün İHA’lar, SİHA’ların, BMC’nin ürettiği zırhlı araçların Halife Hafter güçlerince tahrip edildiği haberleri okuyoruz. Ayrıca İktidar ÖSO’dan derlediği paralı askerleri de Libya’ya gönderiyor. Maaşları Türkiye ödüyor.
Libya’dan önce Suriye’ye yönelik üç askeri operasyona girişildi. Yine aynı bahane ile. İktidar sözcüleri yine Türkiye’nin güvenliğinin Suriye’den başladığın söylediler. Bu askeri hareketler için milyarlar harcandı. Ama şimdiye kadar cihatçılar dışında Türkiye’ye saldıran olmadı. Kimse Türkiye halkı için tehlike oluşturmadı.
Ancak tehlike dışarda değil içeriden geldi. Elazığ ve Malatya’yı vuran deprem, halk için tehlikenin nereden geldiğini ortaya koydu. Eğer Türkiye’nin güvenliğinden kasıt halkın can güvenliği ise, Türkiye’nin güvenliği burada başlıyor. Elazığ’da, Malatya’da, Manisa’da, büyük deprem beklenen İstanbul’dadır. Gelişmeler gösterdi ki depreme karşı hiç bir tedbir alınmamış. Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme çevrilmiş.
Devlet ve deprem
Depreme karşı tedbir almak, deprem olup bittikten sonra çadır göndermek değildi. Önce şunu söylemek gerekiyor: Türkiye bir deprem ülkesi. Bunu başta devlet olmak üzere herkes biliyor. Bunun gereği kaderci olmak değil, insanları hükmen şehit ilan etmek değil. Bunun gereği daha deprem olmadan tedbir almaktır. Tedbir de zamanı geçmiş, Nuh nebiden kalma çadırları bir depoya doldurmak ve deprem olup bittikten sonra dağıtmak değildir. Tedbir bütün deprem bölgelerinde depreme uygun ve depreme dayanıklı evler yapmaktır. Bunu vatandaş kendi imkânları ile yapması mümkün değil. O yüzden bunun sorumluluğu devletin omuzlarındadır.
Ayrıca devlet milyarlarca lirayı deprem vergisi olarak halkta topladı. Bu paranın bir plan dâhilinde deprem için harcanması gerekirdi. İlk öncede depreme dayanıklı evler yapılması gerekiyordu. Bu deprem gösterdi ki depreme karşı hiç bir şey yapılmamış. Bu yüzden deprem olur olmaz deprem habereler ve paylaşımlarına yasak getirildi. Suriye’ye ve Libya kadar müdahale etmeye kalkan ve askeri operasyonlara paralar harcayan Türkiye, depreme dayanaklı evler pekâlâ yapabilir, insanları çadırlara mahkûm etmezdi. Kaldı ki o çadırlar bile yeterli değil. Deprem üzerinde bir hafta geçtiği halde çadır verilmeyen yerleşim yerlerinden söz ediliyor.
Şimdiye kadar alınan tek tedbir Kentsel dönüşüm oldu o da bir rant elde etme meselesine dönüştürüldü. HDP ve CHP deprem gerçekleştiği günde bu yana 1999 Depreminden sonra konulan deprem vergisi ile konulan paraların nereye gittiğini soruyorlar. Bunun dışında Türkiye kaynakları büyük bir ülke, deprem vergisi dışında da büyük kaynaklar var. Bu ülkenin kaynakları ilk önce bu ülkede yaşayan halklar için harcanmalı. Depreme harcanmalı, askeri operasyonlara değil.