Akıllı tarım; çiftçinin birikmiş bilgisini, bilgeliğini, yani aklını tarımsal üretim sürecinden devre dışı bırakacak, tarımın bugüne kadar oluşmuş olan belleğini yok sayacak -en çok da kadınların-, yerine şirketlerin çıkarına çalışacak dijital aklı monte edecek
Abdullah Aysu
Çiftçilerin doğayla ve doğada yaşayan canlılarla çatışması, üretim yapmaya başladığı andan itibaren başladı. Çiftçi olan/olmayan herkes bilir. Tarım doğaya bir müdahaledir. Çünkü çiftçiler, belirlenmiş bir alanda üretim yaparlar. Yani o alana doğadaki diğer canlıların girmesini istemez, hele yetiştirecekleri ürüne zarar verecek canlıları hiç istemezler. Tarım bu bakımdan, diğer canlılarla alan ve alan üzerindeki insanın dışındaki tüm canlı varlıklar ile bir çatışma arenasıdır.
Başlangıçta tarım yapanlar doğayı izleyerek ve onu taklit ederek üretime başladılar ve doğayı sürekli izleyerek ve gözlemleyerek, gördüklerini uygulayarak tarımı geliştirdiler.
Bu durum ilk zamanlarda ekoloji için fazla bir sorun yaratmadı/yaratmıyordu. Zamanla tekerlek bulundu, eskiye oranla ıraklar daha yakın oldu. Tekerleğin tarımda kullanmaya başlanmasıyla çiftçilerin işleri biraz daha kolaylaştı. Tarımsal üretimin ilk dönemlerinde toprağı basit aletlerle işledi çiftçiler. Sonra toprakları öküz ve karasabanla, daha sonra da at ve pulluk marifetiyle işlediler ve toprağa tohumu elle saçarak ektiler. Bu yöntemle elde edilen ürünü orak veya tırpanla biçtiler, düven ile de başaktan daneyi ayırdılar. Ayırdıkları saman karışımlı daneyi samanın arasında ayıklamak için yaba ve rüzgârdan yararlandılar.
En nihayet traktör kullanımına geçtiler. Toprağı traktörle işlediler, işlenen toprağa tohumları elle saçma yerine traktörün arkasına bağlanan mibzerle ektiler. Biçim işinde orak ve tırpan yerine biçerdöver kullandılar. Biçer biçtiği bitkinin danesini sapını tarlaya bırakırken aynı anda daneyi de bitkiden ayırdı.
Fakat tarıma motorlu araçların girmesiyle birlikte yoğun enerji kullanma zorunluluğu doğdu, tarımsal üretim makas değiştirdi.
Biyoçeşitliliğe müdahale
Motorlu araçların devreye girmesinden sonra ancak çok su verildiğinde tarımda fazla verim veren tohumlar kullanılmaya başlandı. Bunun üzerine bitki yetiştirmede iklim-yağış rejimine uyma yerine bitkiye suyu taşıma yoluna sapıldı. Bu yönelim suya dolayısıyla ekolojiye, bitkiye su götürme yöntemiyle de biyoçeşitliliğe müdahaleyi beraberinde getirdi. Yoğun enerji, hibrit tohum, sentetik gübre ve tarımda böcek öldürücü zehirlerin kullanılmasıyla sermayenin “yeşil devrim” diye süslediği, gerçekte tarımsal üretimde bilimsellikten kopmayı getirdi. Yeşil devrim bu nedenle bir aldatmacaydı, illüzyondu. Bilimsellikten ayrılmaydı. Aynı zamanda tarıma ve doğaya yabancılaşma, bilge tarımdan (1) cahil tarıma (2) geçişti “yeşil devrim.” İlk başlarda -doğayı taklit ederek- yapılan tarım bilimsele yakındı. Çünkü “doğa bilim, bilim doğadır.” Şimdi yeni bir yol ayrımı var. Küresel tarım, gıda ve ecza şirketleri gelinen yol ayrımında çiftçilerin “dijital devrim/akıllı tarım” yönüne sapmalarını istiyor.
Tarımda dijital devrim
Öncelikle tarım, akıllı tarım adıyla bir hediye paketi gibi nasıl süsleniyor, göz alıcı hale getiriliyor, yaldızlanıyor, yani sermayenin “akıllı tarım” tanımlamasına bakalım isterseniz.
Akıllı tarım nedir?
Tarımsal verimliliğini artırmak için toprak ve ürün yönetimini, kaynakların daha ekonomik kullanımı ile çevreye verilen zararın en aza indirilmesini sağlayan tekniktir.
Bu kapsamda klasik üretimden vazgeçilerek, araziyi homojen olmayan değişken bir yaklaşımla ele alan bir uygulama biçiminin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Burada amaçlanan ana unsur, tarımsal üretimde uygulanan girdilerin, ihtiyaç duyulduğu yerde, zamanda, miktarda kullanılmasıdır.
Bu tanım tarım kapitalistlerinin kendi tanımlarıdır ve savunucuları olan yandaşlarının aktarımlarıdır.
Tanımda altını çizdiğim cümleyi aşağıya alalım şimdi. Sermaye ve yandaşları tanımlarında, “çevreye verilen zararın en aza indirilmesini sağlayan” diyor. Yani “Bugüne kadar kullanılan, size sattığımız tarımsal girdiler çevreye zarar veren girdilerdir” diyor, itiraf ediyorlar.
Aynı kesim akıllı tarımın amacını da şöyle açıklıyor:
Akıllı tarım, bir tarım işletmesinde ürün ekiminin yapıldığı alanda konumsal ve zamansal açıdan farklılık gösteren gereksinimlere, bu konum ve zaman kriterleri göz önünde bulundurularak yapılacak müdahaleyi esas alan modern bir tarımsal üretim teknolojisidir. Akıllı tarım, geliştirilmiş bilgi ve kontrol sistemlerinin kullanımıyla kaynak israfının önüne geçmeyi, ürünün brüt getirisini artırmayı ve üretimden kaynaklanan çevresel kirliliği en aza indirmeyi amaçlamaktadır. Akıllı tarım teknikleri, toprak işlemeden hasada kadar bitkisel üretimin hemen her döneminde kullanılabilmektedir.
Akıllı tarımın hedefleri arasında gübre ve ilaç gibi kimyasal giderlerinin azaltılması, bu kullanımların azaltılarak çevrenin korunması, yüksek miktarda ve kaliteli ürün sağlanması, işletme ve yetiştiricilik kararları için daha etkin bir bilgi akışının sağlanması ve tarımda kayıt düzeninin oluşturulması yer almaktadır. (3)
Evet. İlk paragrafta, şöyle bir ibare var: “Akıllı tarım, geliştirilmiş bilgi ve kontrol sistemlerinin kullanımıyla kaynak israfının önüne geçmeyi.” Peki, bizim bildiğimiz kapitalizm, kâr güdüsü ile hareket eden sistem değil mi? Öyle. Dijital tarımcılar kapitalist değiller mi? Kapitalistler!
Bir başka soru, akıllı tarım uygulamasında kimyasal kullanılmayacak mı? Kullanılacak, bunu altını çizdiğim paragrafta alenen belirtiliyor, ama az kullanacak. Bu kapitalizmle çelişmiyor mu? Çelişiyor. Ayrıca bu sistem madem bu kadar akıllı -ki öyle gözüküyor- niye kimyasalsız bir üretim modelini öngörmüyor? Aklını buna niye yormuyor? Tarımda kimyasal kullanmayarak onların “çevre” dediği benim “ekoloji” diyeceğim kaygıyı tümden bertaraf etsek daha iyi olmaz mı? Bu konuda sözü bir bilim insanına bırakayım isterseniz.
Hassas tarım!
Tayfun Özkaya anlatıyor: “Diyelim ki 10 dekarlık bir pamuk tarlanız var. Endüstriyel tarım yaptığınızı düşünelim. Önce toprak analizi yapmanız gerekiyor. Eğer toprak tarlanın değişik yerlerinde çok değişmiyorsa bütün tarlayı temsil edecek şekilde bir toprak örneği alırsınız. Daha sonra size ne kadar kimyasal gübre atacağınızı hesaplarlar. Dekara ne kadar tohum atacağınız da benzer şekilde belirlenebilir. Hassas tarımda ise bu işler daha ‘hassas’ olarak yapılır. Bu tarla örneğin 25 metrekarelik parçalar halinde ele alınır. Coğrafi bilgi sistemi kullanılır. Kimyasal gübre ve tohum atan makine uyduya bağlı çalışır. Arazi üzerinde yürürken nerede olduğunu bilir. Bunun için önce, her 25 metrekarelik birimden ayrı bir toprak örneği alınır. Gübre, tohum, su her birime ayrı bir miktarda uygulanır. Bütün bir tarlaya eşit miktarlarda atılan gübre ve tohum yerine her birime hassaslaştırılmış düzeylerde uygulama yapılır. Tabii hasat yapılırken de hasat makinesi her birimin verimini ayrı ayrı belirleyerek coğrafi bilgi sistemine kaydeder. Sulama vb. uygulamalar için de benzer şeyler yapılabilir. Bu sistemde hem uygulanan gübre toplamda azaltılabilir hem de toplam verim arttırılabilir. Güzel mi? İyi de bu sistem endüstriyel tarıma son vermiyor. Kimyasal gübrenin hem masrafı hem de ekolojik olumsuz etkileri sonlandırılmıyor. Ayrıca bu sistemde uygulanan makineler toprağı ezmeye ve yapısını bozmaya devam ediyor. Ayrıca bunlar çok pahalı. Bu ise işletmelerin devleşmesini gerektiriyor. Köylüyü yok edecek bir süreç hızlanmaya başlıyor. Hâlbuki hiç kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanmadan pamuk yetiştirmek mümkün. Dolayısıyla hassas tarım, bu uygulandığı şekilde sorunları çözmüyor. Burada verdiğim pamuk örneği bazılarınıza çok ters gelebilir. Çünkü pamuk dünyada en çok tarım kimyasalı kullanılan bitkilerden önde gelenlerindendir. Ancak pamuğu ekolojik üretmek mümkündür. Ülkemizde de bunu yapabilenler vardır. Peki, ileri teknolojiye karşı mıyız? Hayır. Ancak ileri teknoloji deyince mutlaka aklımıza birtakım makineler gelmemeli. Örneğin sadece elektrikli çit kullanarak bütüncül mera yönetimi yöntemi ile mera ıslah edebiliriz. Şüphesiz makinelere de karşı değiliz… Önemli olan teknolojiyi kimin ve ne amaçla geliştirdiğidir.”
Endüstri 4.0
Ayrıca “akıllı tarımcılar” bu yeni devrimlerini bir fırsat olarak nitelendiriyorlar. Devrimlerinin sunduğu fırsatları da şöyle aktarıyorlar: “Teknoloji kullanımında dünyanın yaşadığı son endüstriyel devrimin yani Endüstri 4.0 sürecinin, tarım teknolojilerine olan yansıması ile tarımsal verimlilik, çok daha üst bir seviyeye çıkmaktadır. Bu süreçte, traktörler ve bağlı oldukları ekipmanların tüm üretim süreci boyunca birbirleriyle iletişimi söz konusudur. Dijital tarımla tarlanın hangi bölgesine, ne ölçüde ve ne tür gübreler koyulması gerektiği, nasıl bir ilaçlama yapılacağı, bitkilerin sulama zamanı, toprağın durumu, tahmini hasat zamanı, detaylı ve gerçek zamanlı bir şekilde görebilmektedir. Böylelikle Tarım 4.0 uygulamalarını hızlandırmaktadır.
Akıllı tarım uygulamalarında; toprak analizi, toprak işleme, ekim, gübreleme, ilaçlama, ürün koşullarını izleme ve hasat işlemlerinin daha etkin bir şekilde yerine getirilmesinde “teknoloji”den yararlanılabilmektedir. Algılama, izleme, kontrol, veri transfer ve karar destek sistemleri akıllı tarım uygulamaları için gerekli olan teknolojilerdir.” (4)
Yukarıda altını çizdiğim bölümde verimliliğin artacağı belirtiliyor. Soru şu olmalı diye düşünüyorum. Akıllı tarım öncesinde girdiler kimyasaldı, uygulanacak olan kimyasallar, üstelik bildik, aşina olduğumuz zehirler ve ekolojiyi tahrip eden, insan sağlığı için risk oluşturan, iklim krizini besleyen girdiler değil mi? Evet. Verim nasıl artacak? Sistemin sağlayacağı verilerle bu kimyasalların ulaşmadığı yerlerde de kullanılarak -ki o zaman kullanımı ve ona bağlı olarak tahribat oranı artacak- kullanım miktarı artmış olmayacak mı? Yani çok kullanılıyor da verim ondan mı verim düşük, az kullanmayı sağlayarak verim mi arttırılacak?
Akıllı tarımda kullanılacak teknolojik araçlar neler, savunuları onları şöyle sıralıyor:
Sensörler,
Uzaktan algılama drone ve uydu teknolojileri,
Yapay zeka,
Robot teknolojileri,
Görüntü işleme teknolojileri sıralanabilir.
Sensörlerle toprağın ve havanın ısısını ölçebilmek, sulama ve ilaçlama gibi işlerde daha bilinçli ve kararında uygulama yapmayı sağlıyor. Lokal meteoroloji istasyonları ile bölgesel tahminlere ulaşılabiliyor. Böylece çiftçiler kendi bölgelerindeki hava şartlarına daha hakim olarak karar alabiliyorlar.
Akıllı sulama sistemleri de yine hayatı kolaylaştıran ve su tasarrufu sağlayan teknolojilerden biri. Artık cep telefonundan bile kontrol edilebilen sistemler mevcut.
Tarlaya gitme zahmetine ve masrafına katlanmadan çiftçiler bulundukları yerden tarlalarını sulama şansına sahipler.
Uydu görüntü işleme sistemleri ile arazilerin verimliliğini ve bu verimliliği etkileyen faktörleri, araziye hiç gitmeden tespit edebilmemiz mümkün oluyor. Görüntü işleme teknolojileri ile hastalık ve zararlıları çok kolayca tespit edebiliyor.
Ayrıca akıllı tarım uygulamalarıyla tarlanın hangi bölgesine, ne ölçüde ve ne tür gübreler koyulması gerektiği, nasıl bir ilaçlama yapılacağı, bitkilerin sulama zamanı, toprağın durumu, tahmini hasat zamanı, detaylı ve gerçek zamanlı bir şekilde görebilmektedir.(5)
Varsayalım ki zehir kalıntılı üretime, küresel iklim değişikliğine katkısı, ekolojinin tahribine aldırmadık (Aldırmamazlık etmeyelim, faraza diyorum). Bu araçlara ve olanaklara bedelsiz mi sahip olunacak? Küçük çiftçi nasıl sahip olacak, yararlanacak, hangi çiftçiler sahip olabilecek? Bedelli mi, bedelsiz mi olacak? Bedelli ise kim karşılayacak, devlet mi? Bunun neresi daha ucuz/olacak?
Devlet karşılayacaksa, bunu kullanarak yararlanacak olanlar, büyük toprak sahipleri ile kapitalist işletmeler olacak. O zaman devlet sadece tarımın sermayedarlarını desteklemiş olmayacak mı? Olacaksa bu adalet mi? Ayrıca bu araç ve gereçlere güçlü kapitalist çiftçiler sahip olabilecek, sahip olma kullanma bilgisine sahip olmayan-olmayacak olan küçük aile çiftçiliği yapanlar tasfiye mi edilecek? Akıl bunun neresinde?
Gelelim konunun özüne, yoğun enerji ve kimyasala dayalı yeşil devrim-endüstriyel tarım çiftçiyi yaptığı işine-mesleğine yabancılaştırdı.
Dijital tarım-akıllı tarım ise çiftçinin birikmiş bilgisini, bilgeliğini, yani aklını tarımsal üretim sürecinden devre dışı bırakacak, tarımın bugüne kadar oluşmuş olan belleğini yok sayacak -en çok da kadınların-, yerine şirketlerin çıkarına çalışacak-işleyecek dijital aklı monte edecek. Başka bir deyişle tarımın on binlerce yılda oluşmuş belleğini yerinden alacak, akıldan yoksunlaştıracak (akılsızlaştıracak) yerine üretim girdileri sağlayan şirketlerin yararına bilgi yüklü dijital bir bellek yerleştirecek. İşte buna akıllı tarım deniyor. Bu yöntem küçük ve orta ölçekli çiftçiyi tarımın içindeki “yabancı bir otu ayıklar” gibi ayıklama işi. Bu akıllı tarım sürecine topraksız tarım eşlik edecek böylece tarım toprağın bağrından koparılacak.
1- Bilim, sanat gibi pratik amaçlara değil de yalnızca bilmek için bilmeye yönelir. Böylelikle bilim, en yüksek türden bilmedir ve sağladığı bilgi de en yüksek bilgidir. Biz bir şeyi nedenleri ve ilk ilkeleri ile bildiğimizde tam anlamı ile bilebiliriz, bize bu türden bilgiyi sağlayan da bilgeliktir.
2- Cahil tarım, doğayı izlemeyi ve gözlemlemeyi bırakma, kutunun üzerinde yazılı olan oranda böceklere tarım zehri, çuvalın üzerinde yazılı gübre karışımını kullanma, ürettiğin üründen ayırdığın tohumluğu değil, şirketler tarafından satışa sunulan tohumu kullanmanın adıdır. Üretim konusunda çiftçinin kafa yorması, ilgilenmesini değil, sadece önüne konulanı yapan bir kol emekçisine dönüşmesi hadisesidir.
3- <https://www.tarnet.com.tr/ blog/nedir/akilli-tarim/> Erişim tarihi: 4.01.2021
4-<https://www.tarnet.com.tr/blog /nedir/akilli-tarim/> Erişim tarihi: 4.01.2021
5- <https://www.tarnet.com.tr/ blog/nedir/akilli-tarim/> Erişim tarihi: 4.01.2021