Cumhurbaşkanlığı’nca yayınlanan orman yönetmeliği 2003 yılından bu yana süren yağma planının bir parçası. Yönetmeliğin amaç kısmı, inşaat ve maden girişimleri ile ormanların sermaye yararına bağlandığını gösteriyor
Yusuf Gürsucu
Gündemimizden hiçbir biçimde çıkarmamamız gereken en önemli yaşamsal olan su, toprak ve orman varlığıdır. Bizlerin su, toprak ve orman varlığına dönük gösterdiğimiz ilginin çok fazlasını maalesef Türkiye’de sermayenin iktidarı olan AKP kuruluşundan bu yana gösteriyor. Yasalar ve yönetmelikler yayınlayıp doğal yaşama el koyarak sermayeye yağma alanları yaratılıyor. Bizlerin ilgisi ise buna engel olup suyun, toprağın ve ormanların kendi ekosistemleri içinde varlığını sürdürmelerini sağlayarak doğanın ve dolayısıyla onun bir parçası olan insanın geleceğini savunmak. Bu ilgi ve alakada kim daha güçlü ve mücadeleci ise bu kavgayı maalesef o kazanıyor. AKP sermaye yararına olan yasa ve yönetmelikleri ise yayınlamayı aralıksız sürdürüyor.
Amaç rantsal yarar!
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı’nca bir yönetmelik daha yayınlandı. Yönetmelik, “6831 Sayılı Orman Kanunu’nun Ek 16 ıncı Maddesi Kapsamında Orman Sınırları Dışına Çıkarma İşlemlerine İlişkin Yönetmelik” başlığını taşıyor. Gerekçesinde ormanlık olarak görülen alanların, “Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerlerden” diye devam eden yönetmelik, daha başta nereye varmak istediğini ortaya koyuyor. ‘Muhafazasından hiçbir yarar görülmeyen’ sözleri ile ‘rantsal yarar’ amaçlandığı ise cümlenin içinde kendini gösteriyor.
İnşaat ve maden
Bir ormanı kereste gibi gören gözlerin yayınlayacağı yönetmelik elbette orman ekosisteminin korunmasını içermesi beklenemez. Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tarifi tam da keresteci bakış açısı, “Üzerinde ağaç toplulukları bulunmayan, ormancılık faaliyetleri ve ekonomisi yönünden orman kurulmasında yarar olmayan yerler” sözleri her şeyi anlatabiliyor. Yönetmeliğin devamında amaç daha da anlaşılabiliyor, “Yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar” vurgusu ile büyük bir inşaat rantı ve maden yağması yaratılmak istendiğinin açık ipuçları verilirken, yayınlanan yönetmeliğin yağmanın son halkası olduğu anlaşılabiliyor.
Adrese teslim yönetmelik
Ayrıca bu alanların Cumhurbaşkanlığı’nca belirlenecek olması ise yağma alanlarının çoktan belirlendiği ve bu belirleme üzerine yönetmelik çıkarıldığını gösteriyor. Hiçbir ormanlık alanın vasfını yitirmesinin mümkün olmadığı bilim insanlarınca özellikle belirtiliyor. Bilim insanları yeter ki o alanlardan elinizi ayağını çekin önerisinde bulunuyor. Yönetmelikte adrese teslim bir iş yapıldığı, “Cumhurbaşkanlığının belirlediği alanların Orman Genel Müdürlüğünce orman sınırları dışına çıkartılarak tapuda Hazine adına tesciline ilişkin usul ve esasları belirlemektir” ifadeleriyle açıklıkla ortaya konuyor.
Yağma değişiklikleri!
AKP iktidara geldiği ilk yıllarında orman arazilerini 2B adı verilen yağma planını ortaya koymuştu. 2003 yılında ‘2B arazisi’ olarak niteledikleri arazileri parası olan herkese satma işine soyundular. Bu amaçla Anayasa’nın 169. ve 170. maddeleri fiili olarak değiştirilmek istendi. 2B ile 25 milyar dolar gelir elde edeceklerini belirten iktidarın bu ilk orman yağma girişimi yargı kararıyla durduruldu. Ancak iktidar 2B’den asla vazgeçmedi. 15 Ocak 2009 tarihinde çıkarılan 5831 sayılı ‘Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 6831 sayılı yasanın orman kadastrosu çalışmalarını düzenleyen 7, 9 ve 45. maddelerini değiştirirken, yasaya ek madde 10 eklendi. Böylece, ‘2B arazilerinin’ satışı için gerekli altyapı oluşturulmuş oldu.
Muhalefet destekledi
19 Nisan 2012 tarihinde ise 6292 sayılı ‘Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi’ ile ‘Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’ çıkarılırken Anayasa’nın 170. maddesine aykırılık içermesine karşın muhalefetin (CHP-MHP) desteği ile yasayı çıkarmayı başardılar. 20 Kasım 2012 tarihinde ‘Orman Kadastrosu ve 2/B Madde Uygulama Yönetmeliği’ni yürürlüğe koyarak ‘arazi’ satışlarına başlandı.
Milli parklar, sulak alanlar
18 Mart 2014’te milli parklarla ilgili yönetmelikte değişikliğe gidildi. En yüksek koruma statüsüne sahip olan milli parklarda her türlü yatırımın ve talanın önü açıldı. Yönetmelikte yapılan yeni düzenlemede, milli parklarda kamu yararı görülen, yapılmasının zorunluluk olduğu ileri sürülen her türlü yapıya izin yolu açılmıştı. Ardından 4 Nisan 2014’te ‘Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ değiştirildi. Sulak alanlar ‘ulusal’ ve ‘mahalli’ olarak ikiye ayrıldı ve bu yolla koruma statülerinin düzeyleri düşürüldü. Böylece, uluslararası sözleşmelerle (Ramsar vd.) korunmasına söz verilen sulak alanların idam fermanı yayınlanmış oldu. Değişiklikle sulak alanların içme suyu, kullanma ve sulama amaçlı altyapı projelerinde (baraj, bent, gölet vs.) kullanılması sağlandı. Sulak alanların etrafına yapılacak yapılar için getirilen minimum 2500 metre uzaklık sınırı kaldırıldı.
En kapsamlı yönetmelik!
Orman ve Su Bakanlığı tarafından 18 Nisan 2014’te yayınlanan ‘6831 sayılı Orman Kanunu Yönetmeliği’nde yeniden değişikliğe gidildi. Yayınlanan yönetmeliğin kapsamı ise dikkat çekiciydi, “Ormanlık alanlarda kamu yararı ve zaruret bulunması halinde; yol, liman geri hizmet alanı, havaalanı, demiryolu, teleferik hattı, tünel gibi ulaşım tesislerine; patlayıcı madde emniyet alanı, yer altında yapılacak patlayıcı madde deposu, savunma ve güvenlik tesislerine; enerji nakil hattı, trafo binası, enerji üretim santralleri, ölçüm ve gözlem istasyonları gibi enerji tesislerine; telefon iletim hattı, iletişim panosu, ölçüm istasyonu, R/L tesisleri, radyo-televizyon verici istasyonu ve antenleri, elektronik haberleşme sistemlerine ait baz istasyonları, fiber optik kablo gibi haberleşme tesislerine; su arama, jeotermal kaynak ve doğal mineralli su arama, su kuyusu, kaptaj, su isale hattı, su deposu gibi su tesislerine; atık su tesislerine; petrol ve doğalgaz boru hattı; alt yapı tesislerine; katı atık aktarma istasyonu, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerine; ruhsata dayalı petrol ve doğalgaz arama, işletilme ve yeraltı doğalgaz depolanmasına ilişkin tesislere; baraj; gölet; sokak hayvanları bakımevi; mezarlık tesislerine; sağlık ocağı, hastane gibi sağlık tesislerine; ilk, orta ve lise ve dini eğitim tesisi gibi eğitim tesislerine; futbol sahası, kapalı spor salonu, atış poligonu gibi spor tesislerine ve bunlarla ilgili yer, bina ve tesislere izin verilebilir.”
Ekosistemler parçalandı
Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla 6831 sayılı Orman Yasası’na 2018’de eklenen ek madde 16 kapsamında bir yönetmelik daha yayınlandı. Yönetmeliğe göre, 28 Nisan 2018 itibarıyla üzerinde yerleşim yeri olan orman alanları, orman sınırları dışına çıkarıldı. Kâğıt üzerinde orman görünürken gerçekte madencilik gibi değişik tür arazi kullanımlarına tahsis edilmiş 700 bin hektardan fazla orman alanı olduğu ise biliniyor. Bu kullanımların orman ekosistemini parçalayarak ormanın bütüncül işlevlerinde çok büyük azalmalara yol açıldı. Orman Genel Müdürlüğü’nün 2019 raporuna göre, Türkiye genelinde 10 hektardan küçük orman parçalarının sayısı 2008-2019 arasında yaklaşık 55 binden 120 bine çıkarak yüzde 118 arttmış olması orman yağmasının ve ekosistemlerin parçalanmasının açık göstergesi.
Ormanlar yağmalanıyor!
Kaz Dağları’nın Kirazlı bölgesinde altın madeni için 300 binden fazla ağaç kesildi, toprak altüst edilip kazılarak bir tek canlı dahi alanda bırakılmadı. Ordu Fatsa’da altın madeni nedeniyle 100 binlerce ağacın ve beraberinde bölgede yaşayan canlıları içinde barındıran ormanlar yok edildi ve edilmeye devam ediliyor. Mersin Akkuyu’da ve Sinop’ta nükleer santral için yine yüz binlerce ağaç katledildi. 3. Köprü ve Havalimanı için milyonlarca ağaç yine katledilmekten kurtulamadı. Biga’daki termik santraller nedeniyle yüz binlerce ağaç, Çaldağı’nda maden için milyonlarca ağaç, Istranca Dağları’nda doğalgaz boru hatları için yüz binlerce ağacın var ettiği orman ekosistemleri yok edildi. Ormanlarda rantsal amaçlı ve güvenlik gerekçesiyle on milyonlarca ağaç yakılıp, kesilip, yağmalanırken bu süreci durdurmanın biricik yolu ise halkın bu yağmaya karşı alacağı tutum belirleyici olacak.
Düzenleme sermayenin taleplerini içeriyor
Orman Mühendisi Besim Sertok, yönetmeliğin içeriğini ve amaçlarını anlattı: “7 Ocak 2021 Perşembe günü Resmi Gazete’de yayınlanan ve 6831 sayılı Orman Kanunu’na dayanak yapılan 16. madde Anayasa’ya aykırı bir maddedir. Bu nedenle bazı muhalefet parti milletvekilleri bu yasa değişikliğine AYM’de itiraz ettiler. AYM ise 27 Kasım 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararında itirazı reddetti. Anayasa’nın 169. maddesi 4. fıkrasındaki “Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler” cümlesini ikiye ayırdı ve “Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen” kısmını esas alıp tamamlayıcı ve zorunlu şartı olan ikinci kısmını görmezden geldi. Kör cahil bir insanın bile anlayacağı bir şeyi Anayasa Mahkemesi’nin anlamıyor olması mümkün değil.
‘Ben dersem olur’
“Bundan sonra bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen her yer orman dışına çıkarılabilecektir. Başka da kayıt ve şart yoktur. O “bilim ve fen” ise Cumhurbaşkanı’nın anladığı şeydir. Cumhurbaşkanlığı, bu yönetmelikle ‘Ben ne dersem o olur, benim söylediğim bilimsel ve fennidir’ diyor. Çünkü yönetmeliğin birinci maddesi, “sınırları cumhurbaşkanınca belirlenen alanlar… orman sınırları dışına çıkartılarak…” diyor. Yönetmeliğin gerisi boş laf, çünkü yönetmeliğin devamı sınırları belirlenmiş alanların pratikte teknik olarak nasıl ölçülüp biçileceği vb. teknik ayrıntıları açıklıyor.
Düzenlemeler rant için
“Buradan hareketle, ormanların toplumsal açıdan kullanım değeri, ekolojik değeri, iklim değişikliği üzerindeki etkileri, su rejimini düzenleme işlevi vb. üzerinden yüzlerce, binlerce sayfa yazılabilir. Bu yönetmelik hukuki, etik ve benzer açılardan irdelenebilir. Ancak kanaatimce toplumun hemen bütün kesimleri bu konularda oldukça bilgili, bu nedenle yönetmelikle ilgili problemi bu gibi tartışmalarla çözemeyiz. Sorun yasal değişikliklerin sermayenin ihtiyaçlarına göre, rant amaçlı hazırlanıyor ve düzenleniyor olmasıdır. Sorun ormanın kamusal bir varlık olduğunun kavranamadığından, ekolojik değeri, doğal işlevlerinin bilinemediğinden kaynaklanmıyor.
Ormanlar piyasalaştırılıyor
Sermayenin ve piyasaların taleplerine göre yasal düzenlemeler yapılması yeni de değil. 1950’li yıllarda yürürlüğe giren, bugün de birçok değişiklikle yürürlükte olan 6831 sayılı Orman Kanunu da ormanı piyasanın isteklerine göre tanımlıyor. Sakatlık birinci maddesinden kaynaklanıyor, bu madde ormanı yalnızca ağaç topluluğu ve ağaçların üzerinde yetiştiği yerler (arazi) olarak görüyor. Çünkü yasa yürürlüğe girdiği tarihlerde yalnızca odun ham maddesi olarak ağaç ve üzerinde yetiştiği arazi parçasının piyasalarda karşılığı var. Bugün de ormanların piyasalarda karşılığı olan yeni ‘değerler keşfedildikçe’ ya da yeni değerler piyasalaştırıldıkça, bu duruma uygun yeni yasal düzenlemeler hayata geçiriliyor. Piyasaların ve sermayenin talepleri doğrultusunda mevzuatta yeni düzenlemelere gidiliyor.
Yasal düzenlemeler, insanın da bir parçası olduğu ekosistemin işleyişine göre değil, piyasaların taleplerine göre yapıldıkça, yasal olarak orman ve ekosistem olarak orman tartışmaları maalesef sürer gider.”