STÖ ve sendika yetkilileri ile aydınlar, açlık grevlerini ve PKK Lideri Öcalan’a yönelik tecridi değerlendirdi
Yadigar Aygün/Hüseyin Kalkan
Cezaevlerinde açlık grevleri yeni katılımlarla sürerken, uluslararası arenada giderek daha çok ses getirmeye başladı. Güney Afrika Kürt Çalışma Grubu (KHRAG) ve Güney Afrika Sendikalar Konfederasyonu (COSATU) yaptıkları ortak açıklama ile “Zamanı Geldi: Türkiye’de adil bir barış için Abdullah Öcalan’a Özgürlük” kampanyası başlattığını duyurdu. Avrupa’da ve ABD’de yaşayan önemli aydınların önümüzdeki dönemde açlık grevlerine ve Öcalan’ın durumuna dikkat çekmek için harekete geçmeleri bekleniyor. Türkiye’de konuştuğumuz kanaat önderleri ve sivil toplum örgütü yöneticileri de tecridin hukuksuzluğuna dikkat çekiyor.
Barışla bağlantılı
Hakan Tahmaz: Kamuoyunun dikkatini Öcalan’ın tecrit koşullarında iyileşme veya kötüleşmenin Kürt sorununda barış arayışlarına paralel geliştiğine çekmek isteriz
Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, Öcalan’ın tecrit koşullarında iyileşme veya kötüleşmenin Kürt sorununda barış arayışlarına paralel geliştiğine dikkat çekerek, Türkiye’nin, cezaevleri ve açlık grevleri konusunda siciline vurgu yapıyor. Tahmaz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Açlık grevlerinden çok muhalifin öldüğü bir ülke Türkiye. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından bu yana özel tecrit koşullarında tutulması, kişiye özel uygulamalar ve hak ihlalleri sorunu daha da katmerleştirdi. Tecrit ve açlık grevleri sürekli gündem oldu. Bugüne kadar Abdullah Öcalan’ın cezaevinde özel tecrit koşullarında tutulması nedeniyle son on yılda içinde cezaevlerinde üçüncü kez açlık grevine yol açtı. Her üçünü de tutuklular, Öcalan’ın çağrısı ve Adalet Bakanı’nın tecrit politikasını esnetme, iyileştirme /değiştirme vaadiyle son verdi. Ancak sözler siyasi gelişmelere paralel hiçbir zaman yerine getirilmedi. Bu konuda Barış Vakfı olarak kamuoyunun dikkatini Öcalan’ın tecrit koşullarında iyileşme veya kötüleşmenin Kürt sorununda barış arayışlarına paralel geliştiğine çekmek isteriz. Bu da açıkça Öcalan’ın tecrit, cezaevi koşullarının değişiminin barış çalışmalarıyla doğrudan bağlı olduğunu gösteriyor.” Çözüm için bir yol haritasına ihtiyaç olduğunu belirten Hakan Tahmaz, muhalefetin bu konu ile ilgili sorumluluğuna dikkat çekiyor: “Bu nedenle bugün muhalefet hareketin bu konuları çözüm üreten bir yol haritasına ihtiyacı var. Tecrit, açlık grevlerine çözüm üretmeyen, duyarlılık göstermeyen veya ertelemek Türkiye’yi kelimenin gerçek anlamıyla muhalefetsiz bırakmak ve en kutsal hak olan yaşam hakkına sırt dönmektir. Bu nedenle açlık grevlerinin sona erdirilmesi sorumluluğu bu dönemde muhalefet partilerinin sorumluluğudur.”
Tecrit ‘ceza içinde ceza’
Celalettin Can: Normalleşmenin İmralı koşullarından başlaması ülkenin yararına olacaktır. Hükümlülük hali zaten cezadır. Sürekli tecrit ‘ceza içinde cezadır’
“Normalleşmenin İmralı koşullarından başlaması ülkenin yararına olacaktır” diyen 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Türkiye Cumhuriyeti infaz mevzuatında hükümlü ve tutukluların avukat ve aile ziyaretinin tümden yasaklanabileceği, sürekli tecrit altında tutabileceğine dair bir hüküm olmadığını belirtiyor. Can, konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Mektup, faks, telefon gibi iletişim ve haberleşme araçları kesintisiz bir şekilde yasaklanamaz. Sağlık hakkı temel bir haktır. Avukatları ve ailelerin tutuklu ve hükümlülerle görüşerek gerçek durumlarını bilmeleri bu hakkın asgari gereklerinden biridir. Tutuklu ve hükümlülere kanunsuz ceza ve hüküm uygulanamaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk ve kanun devleti ise kanunsuz ve hükümsüz bir cezai müeyyide ve yaptırım uygulayamaz, uygulamamalıdır. Bütün tutuklu ve hükümlülerin sahip olduğu haklara sahip olduğu halde, Sayın Öcalan’ın bütün haklarının fiilen yok hükmünde sayılması kabul edilemez. Hükümlülük hali zaten cezadır. Sürekli tecrit ‘ceza içinde cezadır.’ Sağlık hakkı hakkında avukatları ve ailesi ile iletişimsizliği, haberleşme ve iletişim araçlarının sürekli yasaklılığı ceza içinde cezanın katlanması, katmerli bir hal almasıdır. Kabul edilemez. Kanun önündeki hakları, siyasal konumu, Türkiye’nin barışı içinde süren tarihsel/toplumsal rolü de gözetilerek yaşam koşulları normalleştirilmelidir.”
Tecrit toplumu nefessiz bırakmaktır
DİSK’e bağlı DEV YAPI-İŞ Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, cezaevlerinde tecrit koşullarının ağırlaştığına dikkat çekti. Karabulut, hem toplumda hem de cezaevlerinde yaşanan anti-demokratik uygulamaların altını çizdi. Karabulut, “Cezaevleri koşulları, cezaevlerinde yaşananlar bir ülkenin ne kadar demokratik olduğunun göstergesidir. Bugün cezaevlerinde siyasi mahpuslar ağır baskı ve tecrit altında tutuluyor. Yaklaşık 20 yıldır tecrit tüm siyasi mahpuslara dolayısıyla tüm topluma uygulanıyor. Gün geçtikçe de ağırlaşan tecrit politikası adeta tüm toplumu nefessiz bırakmak istiyor. Buna karşı başlatılan açlık grevleri hem içerideki hem de dışarıdaki anti-demokratik uygulamalara karşı yapılmaktadır. Sendika yönetici ve üyelerimiz de geçtiğimiz yıllarda cezaevlerinde tecrit koşullarında kaldı, o koşulları yakinen biliyor ve hissediyoruz. Buna karşı her kesimin içeride ve dışarıda yapması gerekenler var. İçeriden bu baskılara karşı demokratik eylem hakkını kullanan mahpuslara ne yazık ki şu an dışarıdan bir destek yaratabilmiş değiliz” dedi. Tecridin kırılması gerektiğini vurgulayan Karabulut, tüm kurumlara çağrı yaptı. Karabulut, “Yaratılan bu anti-demokratik uygulamalara dışarıdan bizler emek demokrasi güçleri olarak toplumsal bir tepkiyi yükseltmeliyiz. Takip ettiğimiz kadarıyla binlerce siyasi tutsak açlık grevinde dört duvar arasında kendilerine ve topluma dayatılan tecridi kırmaya çalışıyorlar. Birlikte yürütülecek bir mücadele ve dayanışma ile tecridi kırabilir, emek ve demokrasi güçlerine dayatılan bu baskı ortamını dağıtabiliriz. Diğer kurumlara şu çağrıyı yapıyoruz: Açlık grevi eylemi sahiplenilmeli, hak ihlallerine karşı ortak tepki örgütlenilmelidir. Bugün toplumun her kesimi baskı ile zor ile susturulmaya çalışılıyorsa buna karşı ortak tepki ve dayanışma örgütlenilmelidir. Pandemi koşullarında daha ağır sonuçlar doğurmadan güçlü bir sahiplenme ve oluşurulacak ortak tepki ortaya konulmalıdır” diye konuştu.
Aktif tavır alınmalı
Kanber Saygılı: Özgürlük diyen, adalet diyen herkesin bu talepler etrafında buluşması ve bir şey söylemesi gerekiyor. Siyasi partilerin, kitle örgütlerinin, sendikaların aktif bir tavır alması gerekiyor. Bu sorun bizlerin de sorunudur
DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kanber Saygılı, tutukluların yaptığı açlık grevlerinin haklı ve meşru olduğuna dikkat çekti. Saygılı, açlık grevlerini özgürlük ve adalet mücadelesi olarak değerlendirdi. Saygılı, “Cezaevlerinde 40 günü aşkındır tecride karşı, olumsuz cezaevi koşullarına karşı bir direniş söz konusu. Aynı zamanda tecridin ortadan kaldırılması üzerinden başlatılan açlık grevi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı da kapsayan bir açlık grevidir. Tecride karşı yürütülen mücadele meşrudur. Açlık grevinde olan tutukluların talepleri, desteklenmesi gereken bir insan hakkıdır. Normalde devletlerin cezaevlerinde tutsak bulunan insanlarımızın can güvenliğini sağlaması gerekirken bırakın can güvenliğini elindeki bütün olanakları elinden alarak tecrit koşullarında yaşamak zorunda bırakıyor. Pandemi sürecinden sonra bunu ciddi bir fırsata çevirdiler. Dolayısıyla tutukluların elinde tek olanak olarak canlarını ortaya yatırmak kaldı. Açlık grevlerini demokrasi ve özgürlük mücadelesi olarak görmek gerekiyor. Sadece içerideki tutsaklar; emekçilerin, işçi sınıfının davalarını savunan, aynı zamanda memleketin özgürlüğünü savunan adaletli bir yaşamı savundukları için cezaevindeler” dedi. Saygılı, açlık grevlerinin tüm demokratik kitle örgütlerini ve sendikaları da ilgilendirdiğinin altını çizdi. Saygılı, “Özgürlük diyen, adalet diyen herkesin bu talepler etrafında buluşması ve bir şey söylemesi gerekiyor. Siyasi partilerin, meslek odalarının, kitle örgütlerinin, sendikaların bu konuda aktif bir tavır alması gerekiyor. Bu sorun bizlerin de sorunudur. Tecride karşı mücadele aynı zamanda kayyuma karşı mücadeledir. Faşizme karşı mücadeledir. Despotluğa karşı mücadeledir. Tek adama karşı mücadeledir. Bu herkesin görevidir. Limter-İş Sendikası olarak tecridin bir an önce sonlandırılması ve tutsakların taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Üzerimize düşen görevleri yapacağımız konusunda hassas davranacağımızı söylemek istiyorum” diye konuştu.
İhlaller olağanüstü boyutlarda
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, tecridi insan hakları açısından değerlendiriyor. Keskin, konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Cezaevlerinde çok yoğun tecrit ve hak ihlalleri yaşanıyor. 2000’e yakın hasta mahpus, ‘resmî bilirkişi’ kurumu Adli Tıp raporları ile ölüme mahkûm edilmiş durumda. Covid-19, cezaevlerinde yoğun yaşanıyor. Cezaevinde mahpusların en özel alanları, kameralar ile takip ediliyor. Son derece anti-demokratik yargılamalar ile onlarca yıla mahkûm edilmiş mahpuslar var. Tüm bu koşullarda, cezaevlerinde yine açlık grevi başladı. İnsan hakları savunucuları olarak açlık grevi eylemini tabii ki önermiyoruz. Ancak mahpusların hak taleplerini haklı buluyoruz. Başta İmralı Cezaevi’nde, ne iç hukukta ne de imzalanan uluslararası sözleşmelerde yeri olmayan bir tecrit uygulanıyor. Tüm cezaevlerinde hak ihlalleri olağanüstü boyutlarda. Ancak Kürtler söz konusu olduğunda, kendine ‘muhalefetim’ diyenlerin de çifte standartları ortaya çıkıyor. İnsan hakları savunucuları olarak cezaevleri her zaman en önemli gündemlerimizden biri olmaya devam ediyor.”
Müzakere başlamalı
KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, cezaevlerinde yaşanan açlık grevlerine dikkat çekerek, tutukluların yaşadıkları hak ihlallerini hatırlattı. Bozgeyik, “Birçok cezaevinde siyasi tutsaklar, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri en temel anayasa ve yönetmeliklerde belirlenen tutuklu ve hükümlülerin yasada tanımlanmış haklarının yerine getirilmemesinden kaynaklı ve hak ihlallerinin giderilmesine ilişkin süresiz dönüşümlü bir açlık grevi başlatıldı. Açlık grevleri, 40 günü geçti ancak bu süre içerisinde tutukluların sorunlarının çözümüne ilişkin ortaya koymuş olduğu taleplerin karşılanmasına ilişkin ne iktidardan ne de Adalet Bakanlığı tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. Tutuklu ve hükümlüler, yakınlarıyla ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Aynı şekilde tecrit, çıplak arama, gibi yaşanan hak ihlalleri için çeşitli dönemlerde açlık grevleri oldu. Açlık grevinde yaşamını yitirenler oldu. Covid-19 süreciyle birlikte tutukluların bağışıklık sisteminin düşük olduğu, yeterli ve dengeli beslenme imkânının olmadığı, kronik hastalıkları olanların tedavilerinin engellendiği mektupları bize geliyor. KESK olarak yaşam hakkını savunan bir konfederasyonuz” dedi. Bozgeyik, açlık grevlerine karşı tüm topluma duyarlılık çağrısı yaptı: “İnsan hakkı ihlallerinin engellenmesine ilişkin Adalet Bakanlığı’nın diyalog süreci başlatması ve parlamentoda bulunan milletvekilleri, hukukçular ve sağlıkçıların olduğu bir heyet oluşturularak bu sürecin müzakereyle tamamlanması gerekiyor. Tutuklu ve hükümlülerin en son başvuracağı eylem şeklidir açlık grevi. Bizler de kaygılıyız cezaevlerinden.”