Türkiye’de idam cezası verilip, infazı gerçekleştirilen son isim olan Devrimci Yol militanı Hıdır Aslan’ın idamının üzerinden 34 yıl geçti. İdamından önce kaleme aldığı son mektubunda “Anlamlıysa ölüm, yaşamak kadar güzeldir” diyen Aslan’ı yengesi anlattı.
Türkiye’de, 1920 ile 1984 yılları arasında İstiklal Mahkemeleri kararları haricinde 15’i kadın olmak üzere toplam 712 kişi idam edildi.
İdamlarla anılan Türkiye’de, hakkındaki idam hükmü 25 Ekim 1984 günü Burdur Kapalı Cezaevi’nde infaz edilen son isim ise, Devrimci Yol militanı Hıdır Aslan oldu.
Üzerinden 34 yıl geçen Hıdır Aslan’ın idamından bugüne Türkiye’de fiilen hiçbir idam kararı uygulanmadı. İdam cezası, 7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile yasalardan tamamen çıkarılmış oldu.
Hıdır Aslan’ı yengesi Meneş Aslan Mezopotamya Ajansı’na anlattı.
‘Herkes onu çok severdi’
Meneş Aslan, Hozat’a bağlı olan köyleri Taşıklı’da birlikte yaşadıklarını belirttiği Hıdır’ı şu sözlerle anlattı: “Hıdır daha sütünü emdiği yaşlarda annesini kaybetmişti. Evimizin en küçüğüydü, o yüzden ona sevgimiz ayrı idi. Onu çok severdik. Hep güleç yüzlü, espriliydi. Güldürürdü bizi hep. Cesurdu. Herkes onu çok severdi. Okulda çok başarılıydı. Hep ‘Abim Aydın okuyor, ben de okuyacağım’ derdi.”
‘Bu yolda ölürüm’
Ortaokulu bitirdikten sonra liseyi okumak için Ankara’ya gidip, cezaevine girmesinden sonra onu bir daha göremediğini belirten yengesi, bunun acısını hep içinde yaşadığını ifade etti. Cezaevine girdikten sonra annesi ve babasının sürekli Hıdır’ı ziyaretine gittiklerini, onun ise hep iki yeğenini görüşe çağırdığını paylaşan Aslan, “Annesi, babası gittiğinde hep umutlu konuşurdu. Morali hep yerindeydi. Hayatından memnun olduğunu söylerdi hep. Babası ona ‘seni cezaevinden raporlarla çıkaracağım’ dediği zaman kabul etmiyordu. ‘Ben bu yolda ölürüm ama yine rapor kabul etmem’ diyordu. Babasına kızıyordu. ‘Bunları konuşmak için geliyorsan görüşmeye hiç gelme’ diyormuş” diye belirtti.
Hıdır’ı gidip cezaevinde görmeyi çok istese de, bir türlü görememekten yakınan yenge Aslan, gönderdiği mektupları hala sakladığını da ifade etti.
‘Vasiyetini yerine getirdik’
İdam edilmesi sonrası Hıdır’ın cenazesi ile birlikte göğsünün üzerinde yer alan kaleme aldığı mektubu, havlusu ve banyo lifini teslim aldıklarını aktaran Meneş Aslan, o mektuba dair şunları dile getirdi: “Mektubunda idam saatine kadar yaşadıklarını anlatmıştı. Vasiyetinde de, o mektubun mezarı başında herkesin içinde okunmasını istemişti. ‘Benim cenazemi açın bütün insanlar beni görsün’ demişti. ‘Beni bahçeme götürün, evin içine götürün’ diye vasiyet etmişti. Bütün vasiyetini yerine getirdik. Mezarı başında okundu mektubu. Evin içine getirdik herkes tek tek baktı ona. Çeşmenin önüne getirdik. Sonra mezarlığa götürdük.”
‘Yaşam bir türküyse…’
Hıdır Aslan kaleme aldığı o mektubunda şunları dile getirmişti: “Yaşamak bir türküyse, bu türküyü en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım. Zafer şarkısının söylendiği günler de gelecek. Kısa da olsa onurlu yaşamanın yolunu seçtiğim için mutlu gidiyorum. İyi, güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa her şey, katlanılmayacak şey yoktur. Ölüm bile basitleşiyor. Anlamlıysa ölüm, yaşamak kadar güzeldir.”
‘Ser verip sır vermezdi’
Mücadele arkadaşları ise, bir devrimcide olması gereken alçak gönüllülüğe sahip olduğunu belirttikleri Hıdır’ın gerçek adını o cezaevine girene kadar bilmediklerini dile getirdi. Arkadaşları “Ser verir, sır vermezdi. Vedat olarak bilirdik onu. Cezaevine girince gerçek adını öğrendik. Onun bir dişi yoktu ve onu dişinden tanımışlardı polisler” dedikleri Hıdır’ın dişlerini idam edilmeden sadece iki gün önce yaptığını anlattı.