Suriye’deki çatışmaları izleyen Gazeteci Doğan Cihan, sorularımızı yanıtladı:
‘Türkiye’nin artık Kürt fobisini aşması gerekir. Kürtlere düşmanlık yapmayı bırakmalı. Suriye’de öyle merkezi bir yönetim biçiminin Suriye’de oluşacağını düşünmemek gerekir. HTŞ bunu dayatırsa kendisi kaybeder. Suriye’nin toplumsal gerçekliğine en uygun örgütlenme biçimi federatif yapıdır’
Mehmet Ali Çelebi
Halep Savaşı ve Tişrîn Savaşı’nı takip eden Gazeteci Doğan Cihan, söyleşinin bu bölümünde Heyet Tahri El Şam’ın (HTŞ) Şam’ı ele geçirmesi sonrası Türkiye’nin yaptıklarını ve HTŞ’yi avucuna alma girişimlerini, Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler, Ermeniler, Türkmenlerin yeni Suriye’ye dair beklentilerini değerlendirdi. Kuzey ve Doğu Suriye ile HTŞ arasındaki görüşmeleri, DSG Komutanı Mazlum Abdi’nin Kürtler arası birlik için yaptığı görüşmeler, Mesud Barzani ile gelişen diyalog sürecini açtı. Doğan Cihan, HTŞ dönemindeki katliamların da özsavunmanın ne kadar hayati olduğunu gösterdiğine, Arap Alevilerin, Dürzilerin, Hristiyanların özsavunma ile ayakta kalabileceklerinin görüldüğüne işaret etti. Kültürel, dilsel ve fiziki olarak halkların yeni kıyımlardan geçmemesi için Suriye’deki bileşenlerin yeni rejiminin nasıl olması gerektiği konusundaki beklentilerine vurgular yaptı.
- Şam’da Şara ile görüşen Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kürtleri merkeze koydu. Bu görüşme sonrası Suriye’ye dair her açıklamasında YPG’nin Suriye’den çıkması gerektiğini söyledi. 30 Aralık’ta da DSG (QSD) temsilcileri Şam’a gidip Şara ile görüştüler. Rojava ve Şam; kantonlar, otonomi ve savunma gibi konularda hangi paradigma üzerinde duruyor?
Türkiye Kürt düşmanlığında sınır tanımıyor. Mevzubahis Kürtler olunca her yerde egemenlikçi bir anlayışla tasfiye edilmeleri için söz söyleme hakkını kendinde görmektedir. Zaten Tayyip Erdoğan sürekli olarak “Kuzey Irak’ta yaptığımız hatayı Suriye’de tekrarlamayacağız” diyerek Kürtlerin hak kazanmasını engelleyeceklerini ifade etmekte. Burada da insanlar şunu söylemektedir: “Biz Suriyeliyiz, biz buranın vatandaşıyız, iç sorunlarımızı kendimiz çözeriz. Bir dış güç varsa o da sensin. İşgal ettiğin yerleri bırak, topraklarımızdan çık, yurdumuzda, ana ve atalarımızın doğduğu, büyüdüğü, mezarlarımızın bulunduğu yerde yaşamımızı sürdürmek istiyoruz.”
Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler QSD’yi savunma güçleri olarak görüyorlar. QSD’nin ya da YPG’nin bugüne kadar direkt olarak Türkiye’ye saldırısı olmamış. Hatta siyasetçileri de sürekli olarak ilişki geliştirmekten, kardeşlikten söz etmektedir.
Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler QSD’yi savunma güçleri olarak görüyorlar. QSD’nin içinde çocuklarını şehit vermişler ve kendilerine ait görüyorlar. Bundan Türkiye’ye ne? QSD’nin ya da YPG’nin bugüne kadar direkt olarak Türkiye’ye yönelik bir saldırısı olmamış. Hatta siyasetçileri de diplomatları da sürekli olarak Türkiye halklarıyla ilişki geliştirmekten, kardeşlikten söz etmektedir. Ancak hem işgalci konumda olan, hem de katliamlar yapan Türkiye ‘ben bunları yok edeceğim’ ya da ‘yaşamalarına izin vermeyeceğim’ diye tutturmuş. Türkiye’nin artık Kürt fobisini aşması gerekir. Kürtlere düşmanlık yapmayı bırakmalı. Sırf Kuzey ve Doğu Suriye halkları faydalanacak diye, binlerce insana iş istihdam alanı sağlayacak diye Der Hafır’da şeker fabrikasını savaş uçaklarıyla vurdular. Kışın ortasında insanlar soğuktan ölsün diye elektrik santrallerini, petrol çıkarma ve mazot rafine yerlerini bombaladılar ve işlevsiz hale getirdiler. Hepsini bir kenara bırakalım, milyonlarca insanın yaşadığı Hesekê gibi bir yere yıllarca su gitmesini engellemektedir. İnsanları açlıkla, susuzlukla, o da yetmiyor silahla, bombayla teslim almak, yok etmek istiyorlar. Bunların artık bırakılması gerekir. Bu zihniyet dünyada aşılıyor, yeni bir çağa geçiş yapılıyor. Türkiye’nin de bu saikle hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye’yi de Suriye’yi de güçlendirecek olan şey, Kürtlere yönelik planlanan soykırım politikalarından vazgeçmek, toplumsal özgünlüklerini ve özerkliklerini yaşamalarının önünde engel olmaktan çıkmaktır. Böyle bir politika izlenirse o zaman Türkiye de bölge de herkes de bu durumdan kazançlı çıkacaktır.
- DEM Parti, Kürt meselesinde barış yolu açılması için Ankara’da Meclis başkanıyla görüşerek bir takvim oluşturdu. Meclis’teki partilerin liderlerini, grup başkanlarına ziyaretlerde bulundu. AKP-MHP yönetimi, Kuzey ve Doğu Suriye’nin de bu görüşmelerin bir kanadı olmasını istedi. Bir heyetin Rojava’ya da geçmesi gündeme geldi. Oradaki değerlendirmeler ne yönde?
Bir heyetin Rojava’ya geleceği yönünde bazı söylentileri biz de duyduk, ancak somut herhangi bir şey söz konusu değil. Burada yaşayan halklar Öcalan’ı önderleri olarak görmektedir. Dolayısıyla söyleyeceği her şey kendileri için de bağlayıcı olma karakterine sahiptir. O nedenle heyetin Rojava’ya gelmesi, buradaki yetkililerle görüşmesi önemlidir. Heyet MHP ve AKP dahil birçok parti ve kesimle görüşme gerçekleştirdi, Rojava’ya da gelmesi ve görüşmeler gerçekleştirmesi sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından gereklidir. Ancak bu yönlü herhangi bir gelişme yaşanmadı.
- Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Kürtlerin Şam’daki müzakerelerde tek ses olması yönünde çağrı yaptı. Fransa arabuluculuğunda DSG Komutanı Mazlum Abdi’nin bir dizi görüşmesi oldu. Bu konuda süreç hangi boyutlarda ilerliyor?
Uzun bir süredir hem Özerk Yönetim hem de QSD temsilcilerinin bu yönlü tartışmalara son vermek için önemli bir çabaları vardı. ENKS’nin Hewlêr ve İstanbul merkezli konumlanma durumu ve Özerk Yönetim karşıtı politikası, Kürtlerin Suriye ve Ortadoğu’daki pozisyonuna zarar veriyordu. Aynı zamanda birçok tali tartışmaya yol açıyordu. Böylesi tarihi ve bir o kadar da kritik süreçte Kürtleri temsilen konuşanlar arasında siyaset ve ağız birliği olması ayrıca öneme sahip. Ki hem Özerk Yönetim hem de QSD bu bilinç ve farkındalıkla tekrardan harekete geçti. Ayrıca sahada Özerk Yönetim ve QSD güçleriyle ortak hareket eden Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin de bu çerçevede bazı girişimleri vardı. Yine bölgede etkin bir isim olan Şêx Murşîd Xeznewî’nin de bu kapsamda çok ciddi temas ve görüşmeleri oldu. Tüm bu süreç ve Kürt kamuoyunun çağrı ve istemleri ekseninde bazı adımlar atıldı. Bu çerçevede ENKS temsilcileri ve QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında önemli bir görüşme gerçekleşti. Tarafların yaptığı açıklamadan anladık ki görüşmelerin devam etmesi sonucuna varılmış. Önümüzdeki günlerde bu toplantının devamı niteliğinde Mazlum Abdi’nin öncülüğünde PYNK ve ENKS temsilcileri arasında bir görüşme gerçekleşebilir.
Mazlum Abdi başkanlığındaki QSD heyeti Hewler’de Mesud Barzani’yle bir araya geldi. Görüşmede esas olarak Rojava ve Suriye genelinde Kürtlerin içerisinde bulunduğu durumun ele alındığı öğrenildi. Özellikle ENKS’nin mevcut pozisyondan çıkması için tartışmaların yürütüldüğü bilgisine ulaştık.
QSD Genel Komutanı daha önce yaptığı açıklamalarda Başur siyasi temsilcilerinden sürece katkı sunucu bir pozisyon almalarını talep etmişti. Bu bağlamda hem YNK Lideri Bafil Talabani’nin hem de Başur’da faaliyet yürüten siyasetçi ve aydınların açıklama, girişim ve çabaları olmuştu. Son olarak önemli bir adım da KDP Genel Başkanı Mesud Barzani’den geldi. Mesud Barzani Rojava’ya gönderdiği temsilcisi aracılığıyla QSD Komutanı Mazlum Abdi’ye görüşme talebinde bulundu.
Bu çerçevede Mazlum Abdi başkanlığındaki QSD heyeti Hewlêr’de Mesud Barzani’yle bir araya geldi. Görüşmede esas olarak Rojava ve Suriye genelinde Kürtlerin içerisinde bulunduğu durumun ele alındığı öğrenildi. Özellikle ENKS’nin mevcut pozisyondan çıkması için tartışmaların yürütüldüğü bilgisine ulaştık. Görüşmenin her ne kadar sürece dair belirleyici bir durumu olmasa da sembolik etkisi önemli. Böylesi bir süreçte Mazlum Abdi ve Mesud Barzani’nin bir araya gelmesi bölgede pozitif bir etkiye yol açmış durumda. Kürtler arasında tüm bölge genelinde siyasi bir birliğin oluşması için hem Özerk Yönetim’in hem de QSD güçlerinin çaba ve girişimleri devam etmektedir.
- DSG Komutanı Mazlum Abdi ile HTŞ Lideri Şara arasında da Şam’da görüşme olduğu yazıldı…
DSG, Türkiye’nin mevcut Şam’daki faaliyetlerinin süren diyaloga zarar verilebileceği, Türkiye’nin Şam’da HTŞ’nin atadığı bakanlıklara görevlendirdiği danışmanların DSG ile HTŞ arasında süren diyalog sürecini bozabileceği endişesi taşıyor. DSG, Özerk Yönetim yapısının korumasını ve kurulacak sistemde yer almasını istiyor
Fransa ve ABD gözetiminde Şam’da görüşmeler olduğu söyleniyor. İki kez görüştüklerini sanıyorum. Koalisyon gözetiminde oluyor yani. Bu net. Görüşmelerde henüz bir sonuç yok. Bu da net. QSD tarafı, henüz görüşmelerde bir sonuca varılmadığını, diyalog sürecinin tahmin edildiğinden daha da uzayacağını ifade ediyor. QSD, Türkiye’nin mevcut Şam’daki faaliyetlerinin süren diyaloga zarar verilebileceği, Türkiye’nin Şam’da HTŞ’nin atadığı bakanlıklara görevlendirdiği danışmanların QSD ile HTŞ arasında süren diyalog sürecini bozabileceği endişesi taşıyor. QSD, Özerk Yönetim yapısının tamamen korunmasını, mevcut yapısının devamını ve kurulacak sistemde yer almasını istiyor. QSD yeni kurulması öngörülen ordunun içerisinde bir güç olarak özgünlüğünün korumasında ısrarcı. Yani üzerinde uzlaşılmış bir konu yok, durum diyalog olarak sürüyor.
- Suriye’nin güneyindeki Dera, Süveyda gibi yerlere HTŞ birlik gönderdi, ancak Dürziler silahlarını teslim etmeyi kabul etmedi. O bölgede otonom bir yönetim mi ortaya çıkıyor?
Suriye’nin geleceğinin nasıl olacağı konusunda netleşmiş bir durum söz konusu değildir. Dürziler silahlarını teslim etmeyeceklerini açıkça ifade ediyorlar. Hatta İsrail’in denetiminde bile olmayı dillendiriyorlar. Diğer yandan Tenef’ten gelen El Nusra gücü de silahlarını teslim etmeyi kabul etmedi ve merkeziyetçi yaklaşımlardan rahatsız. Alevilerin durumu zaten ortada, katliamlarla karşı karşıya kalıyorlar. En örgütlü ve en büyük güç olarak Kuzey ve Doğu Suriye alanları kalmaktadır. Onlar da özerkliğin korunması temelinde görüşmeler gerçekleştirmektedir. Prensiplerde anlaşma çerçevesinde görüşmelerin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Öyle merkezi bir yönetim biçiminin Suriye’de oluşacağını düşünmemek gerekir. HTŞ bunu dayatırsa kendisi kaybeder. Suriye’nin toplumsal gerçekliğine en uygun örgütlenme biçimi federatif yapıdır. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ne Suriye’nin bölünmesini istemekte ne de özerkliğinin ortadan kalkmasını dayatacak merkezi yaklaşımları kabul etmekte. O nedenle büyük bir ihtimalle bir mücadele, diyalog ve müzakere süreci iç içe geçecektir. Irak’takine benzeri bir örgütlenme modeli ortaya çıkması durumunda hem Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmuş olur, hem de Suriye Ortadoğu’da yeni bir rol model olur. Nasıl ki geçen yüzyılda Lübnan’a model ülke olma rolü biçildiyse, bugün de Suriye Ortadoğu’nun model ülkesi haline gelebilir. Ancak mevcut yönetim bu gerçeğe uygun adımlar atmazsa, Türkiye hassasiyetleri çerçevesinde hareket etmek isterse büyük kayıplarla karşı karşıya kalabilir. Ülkede de huzur ve istikrar sağlanmaz. Dolayısıyla Suriye’de en makul çözüm modeli, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma temelinde, ama farklılıkların özerkliğini ve özgünlüğünü yaşayacağı otonom bölgeler ya da federatif bir durumun ortaya çıkabileceği düşünülebilir.
- BM Güvenlik Konseyi listesinde HTŞ “terör örgütü” olarak kodlanmıştı. AB üyesi 27 ülke de bu kararı yasaları gereği uyguluyordu. Türkiye’nin ve Astana anlaşmalarının de listesindeydi. Nasıl olacak derken ABD, İngiltere, Türkiye, Fransa, Ukrayna, Ürdün, Katar, Türkiye, Irak, Fransa, Almanya gibi ülkelerin diplomatları Şam’ı mesken tuttu. Michael Unmacht başkanlığındaki Avrupa Birliği heyeti gitti. Türkiye, Katar, Ürdün, Ukrayna, Almanya, Fransa dışişleri bakanları düzeyinde Şam’a gidip HTŞ Lideri Ahmed Şara ile görüştü. Bu görüşmeler bir kaldıraç olabilir mi?
Küresel sermaye açısından bile ulus-devletler ve çok katı üniter yapılar sermayenin dolaşımı için giderek sorun olmaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra birçok üniter yapı karakter değiştirmek zorunda kalacak. Yerel ve bölgesel güçler daha fazla dikkate alınmak durumunda kalacak. Baas rejimi zaten katı üniter yapıda ısrar edip demokratik değişimi gerçekleştirmediği için yıkıldı. Şu andaki yönetim de belki katı üniter bir yapı isteyebilir, ancak dünya da ülkede yaşayan farklılıklar da bunu tümden kabul etmez. Bazı konularda merkezi, çatı örgütlenmeler olur, ama esas olarak yereller kendini yürütmeli ve yönetmelidir. Ülkenin genelini ilgilendiren konularda merkezle bir iletişim ya da bağlantı olabilir, ama onun dışında esas olarak özerk bölgelerin ya da yerel yönetimlerin rol oynaması gerekir. Süveyde’de Dürziler kendileri hakkında karar alabilmelidirler, Tartus’ta Aleviler yine öyle. Kürtler, Asuri-Süryaniler kendileri hakkında karar alabilme ve uygulama gücünde olmalıdırlar. Ancak Suriye’nin genelini ilgilendiren konularda da ortak hareket edebilmelidirler. Öyle bir organizasyon olmalıdır. Her topluluk kimliğini ortaya koyacak, kendisini temsil edecek bayrağı ya da sembolü kaldırır, ama onun yanında Suriye’nin genelini temsil eden Suriye bayrağını da kaldırır. Doğru ve demokratik yaklaşım bunu gerektirir. Genel olarak bizim de gözlemleyebildiğimiz kadarıyla Suriye’deki tüm bileşenler Suriye’nin toprak bütünlüğü temelinde, ama katı olmayan, merkeziyetçi olmayan bir Suriye’nin inşa edilmesini istemekte. Uluslararası güçlerin açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla, onlar da çok merkezi olmayan bir Suriye’nin inşa edilmesini istemektedir.
Bitti.
Gözlerin çevrildiği Suriye – I: Qerekozax ve Tişrîngrad: SMO’da kırılma başladı