Bu hafta sonu, adeta bir kaçamak yaptım ve iki günümü İstanbul’da geçirdim: Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) üçüncüsünü düzenlediği Ortadoğu Barış Konferansı’ndaydım. Belki en sonda söylenecek şeyi, hemen belirteyim ki, -en azından- ben toplantıdan memnun ayrıldım.
Bilirsiniz, İstanbul’da böylesi konferans ve basın toplantıları en merkezi yer olarak düşünüldüğünden Taksim civarında yapılır ve konferans salonu olarak da, konukların kaldığı otelin (en fazla 100-150 kişilik) konferans salonu kullanılırdı. Ancak 15 Mart Cumartesi ve 16 Mart Pazar günleri düzenlenen Barış Konferansı, bu kez İstanbul’un Kadıköy yakasındaydı.
Konferans günlerine denk gelen pek çok etkinlik nedeniyle, Taksim civarında yapılamayan toplantı, Kadıköy tarafında, ulaşımı kolay merkezi bir yerde ve nezih bir toplantı salonunda, hem de tüm otellerden daha büyük kapasiteli ve simultane çeviri kabinleri kurulmuş bir salonda yapıldı.
Hem birçok ülkeden gelmiş konuşmacı konuklar hem de toplantıyı izlemeye gelenlere öğle yemeği olarak ekmek arası döner ve köfte ikram edildi, ayran ve kola gibi içeceklerle. Bu arada çay, kahve olanağı sabahtan akşama kadar sürdü. Elbette en önemli hizmet, Arapça ve İngilizce konuşan konukların konuşmalarının Türkçe ve Kürtçe’ye çevrilmiş olarak dinleyebilmiş olmamızdı.
İki günde toplam altı oturum yapıldı. Her oturuma ayrılan süre, panelistlerin konuşmalarından sonra yapılması beklenen soru-cevap bölümüne zaman bırakmadı. Bunu bir ‘aksaklık’ sayarsak(!) bunda KESK’in ülkemizde ve hatta dünyaca tanınırlığı ve saygınlığının rolü var sanırım.
Böylesi bir toplantıya davet edilecek isimlerin havuzu hazırlandığında sayı 150’yi geçmiş. Konuk adaylarında epeyce indirime gidildiğinde kalanlar konusunda da, söz verdiği halde, son dakikada gelemeyenler olabilir diye, konuşmacı-konuk sayısı biraz fazla tutulmuş:)
Elbette, insan söz konusu ‘seçiciler kurulu’na hak vermeden edemiyor. Konferansa çağrılan her konuk-konuşmacı bizler için gerçekten çok değerli insanlar. Nitekim epeyce kısa tutmak zorunda kaldıkları sunumlarında çok güzel-önemli şeyler söylediler-anlattılar. Pür dikkat dinledik kendilerini…
Dahası ister yabancı, ister ülkemizden gelen kişilerin kimisiyle daha önce yüz yüze tanışmamıştık. Tanıştık, ayaküstü sohbetler ettik. Güzel anılar biriktirdik. Ne kadar da çok barış akademisyenimiz varmış meğerse, bunca nitelikli insan akademiden uzaklaştırıldı. Akademi çölleşmesi bu yüzden.
İki günlük konferansta dinlediğimiz insanlardan kimilerinin adını burada saymak istiyorum: Füsun Üstel, Hayri Kozanoğlu, Elçin Aktoprak, Yücel Demirer, Hakan Tahmaz, Kıvanç Eliaçık, Erhan Keleşoğlu, Hoda Rizk, Hamide Rencüs, Nuray Sancar, Gülseren Yoleri, Yüksel Genç, Ali Duran Topuz, Öztürk Türkdoğan, Gülcan Ergün, Aber Naeseh Bilgin, Sebahat Tuncel, Lülüfer Körükmez…
Bunlar, konuşmalarını en beğendiğim kişiler! En ilgi çeken ya da benim ilgimi çeken diyelim, konuşmacı Yüksel Genç mi yoksa Sebahat Tuncel miydi artık bilemedim. Birinciliği her ikisine vereyim:) Şaka bir yana rüzgâr gibi geçen müthiş bir konferans oldu! Konu zaten barış olunca, coşkusu da bir başka oluyor.
Sahi konferansı değerlendirirken, KESK Eşbaşkanları Ayfer Koçak ile Ahmet Karagöz’ü KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz, Basın Sekreteri Sema Pınar başta olmak tüm Yürütme Kurulu üyelerinin cansiperane emekleri o kadar değerliydi ki…
Konferansın organizesinde yer alan ve aylardır emek harcayan her birisine hem de ayrı ayrı teşekkürler…