ege’de, evvel ezel yaz ayları boyunca ormanlarda yangın çıkar. makiler ve kızılçamların kozalakları kolayca tutuşur. ormanlık bir tepeden dumanlar yükselir, çok kısa bir süre sonra bir uçak belirir ve yangını söndürür.
birkaç yıl öncesine kadar durum kabaca böyleydi. thk uçakları komşu ülkelere dahi yangın söndürme desteği veriyordu. ama 2019 yılında işler değişti. thk’na kayyum atandı, uçakların bakımı yapılmamıştı, daha sonra uçakların kullanılacak halde olmadığı, gerektiğinde kiralanacağı söylendi. ama hepimizin bildiği gibi, türkiye her yaz etkisi gitgide büyüyen orman yangınlarıyla karşı karşıya.
ormanların yerlerine inşaat yapmak için yakıldığı iddiası var ancak yanan ormanın arsa haline gelmediğini, biraz da destekle belli bir süre içinde kendini yenilediğini unutmamak gerek. yani o araziler orman vasfını henüz kaybetmiş değil, her şey bitmiş değil, inşaatçılar da boşuna heveslenmesin.
bu yılın yangınlarında, bakımını da yapmadığı elektrik hatlarını ormanlık arazilerin içinden geçiren elektrik şirketinin sorumlu olduğunu izmir valisi açıkladı. geçen yıl iki kişinin, izmir’de elektrik çarptığı için hayatını kaybettiğini hatırlarsınız. söz konusu olan dönemin ruhuna son derece uygun bir şirket, güvenilir bir araştırmacı olan bahadır özgür’ün aktardığına göre vergi de vermiyormuş.
bütün bunlar ortada. ege’de konuşuluyor. ama birkaç yıl önce başlayan, “ormanları kürtler yakıyor” lafları bu yıl, “ormanları otellere alan açmak için yakıyorlar, dağ kadrosuna iş sağlayacaklar”a evrildi! bu laf, sanırım üç yıl önce, bölgedeki insanların kurduğu bazı facebook gruplarına dadanan, trol olduğu açıkça belli olan hesaplar ve yerel provokatörler tarafından köpürtüldü, bir jandarma komutanı bunu yalanlayan ve zararlarını anlatan bir video paylaştığı halde silinmedi. bu lafların çeşitli versiyonları kahvelerde, iş yerlerinde, sosyal medya hesaplarında dolaşıyor.
kolayca görebildiğimiz gibi, bu ülkede ırkçılıkla ve milliyetçilikle uğraşmadan ne şirketi anlatmak mümkün ne yangınlara müdahalede neden eksik kalındığını. sosyalist bir mücadele vermek mümkün değil çünkü sosyalistlerin halka anlatmaya çalıştığı gerçeklerin üstü -tabii bir miktar dinle- ama aynı zamanda kürt düşmanlığıyla örtülüveriyor. iktidar bir tür “süreç” yürütüyor olabilir ama on yıllardır bir zehir gibi topluma sızan kürt düşmanlaştırmasında bir değişiklik yok, ihtiyaç halinde hep el altında! iktidar partileriyle organik bağı olanlarda kısmi bir değişiklik görülüyor en fazla.
ama şu açık; barışın toplumsallaşması on yıllardır süren dezenformasyonun etkilerini silmekle başlayacak. bu konuda kürt hareketine ve dostlarına büyük iş düşüyor. toplumsal etkileri barışı da aşacak olan bu işin nasıl yapılacağı üzerine düşünmek gerekiyor. çünkü bir mesajın içeriği kadar nasıl iletileceği de önemli. sadece konuyla ilgili insanların, çeşitli cenahlardan, bugünün terimiyle “aktivist”lerin haberdar olduğu, katıldığı panel ve konferanslarla o işyerlerine, kahvehanelere ulaşılamayacağı açık. o kürsülerde, geçmişte sağcı olan ama bugün iktidarla arası iyi olmayan “aydın”ların konuşmasının, sağ seçmeni, hadi diyelim haberi oldu, etkilemeyeceği de aşikâr! basın açıklamaları da meraklısı dışında kime ulaşıyor?
ama işte o elektrik şirketi türkleri de, kürtleri de soyuyor, türkler de, kürtler de ara zam yapılmayan asgari ücreti alıyor.
“kürtler orman falan yakmadı, bebek katili de değiller ve başlarından neler neler geçti biliyor musunuz? o çok sevdiğiniz, maçlarda, düğünlerde çaldığınız bodrumlu şarkı kürtlere neleri hatırlatıyor, biliyor musunuz?”
kim anlatacak bunu, nerede anlatacak, nasıl anlatacak? günde on saat çalıştıktan sonra akşamları, başında uyukladıkları kanallardan başka bir şey izleyemeyenleri suçlamadan, kim, nasıl anlatacak bunları? kim, toplumcu siyasetin topluma öfkelenmemek, toplumun bilinciyle ilgili sorumluluk duymak olduğunu hatırlayacak?
gültan kışanak, köylerde, mahallelerde masalar kurmaktan söz etmişti, o masalarda, her masada anlatmak ve dinlemek gerek çünkü barış siyasetinin yeni araçlara, gerçek araçlara ihtiyacı var.
türkiye hem mecazi hem gerçek anlamda bir yangın yeri. siyasetle hemhal olanlar mecazi yangından sadece siyasal baskıyı anlıyor. ama gerçek öyle değil. insandan sayılmamakta, geleceksizlikte, sefalette ve çaresizlik duygusunda ortak olduğumuz şu gün, kardeş olduğumuzu göstermek için fırsatlar sunmuyor mu?