Günümüzdeki sistem de toplumu böylesi bir atık haline getirmektedir. Çark döndükçe kimse öğütülmekten ve çöpe dönüşmekten kurtulamıyor. Çünkü dönen çarkın işlevi bu, çöpe dönüştürmek,* değersizleştirmek! Asıl terör bu şekilde orta yerde dururken, bir süredir Türkiye’nin gündeminden çıkmayan Terörsüz Türkiye’nin tam da bu terör ve çöplük olmaktan, kendi iç teröründen, düşmanından kurtulması gerekir
Afşin Aybar
Toplumsal sorunların her açıdan patlak verdiği bu devirde sesini en güçlü çıkarması gereken toplumun kendisidir. Her açıdan yoksullaşan, çocuklarına ve gençlerine sahip çıkamayan, gelecekleri hakkında söz hakkı olmayan toplum gerçekliğinden bahsediyoruz. Böyle bir toplumun dış düşmanlar tarafından tehlike altında olduğu büyük bir aldatmacadır. Çünkü bu toplum gerçekliği kendi başına bir çöküş halidir. Tüm dünyada oluşturulan dış düşman algısı da bu gerçekliğin kamuflajıdır.
Hiçbir çağda toplum bu kadar nesneleşmemiştir, sürekli bakılması ve beslenmesi gereken, iradesi olmayan bir varlık olarak yorumlanmıştır. Öyle ki birçok yerde de sürüye benzetilmiştir. ‘Toplumlar nasıl yönetilir’ kim veya hangi sistem toplumu yönetir. Kısaca her zaman yönetilmesi gereken bir sürü vardır ve bir de bu ‘sürü’den daha akıllı olan bir çoban! Bazı felsefeler de ise karşımıza çıkan yönetenlerin ALTIN, yönetilenlerin TUNÇ olması gibi!
Bazıları gerçekten toplumu korumak için daha iyi bir yönetim sistemi için başını ağrıtmışlar, bazıları sürüye çobanlık yapmanın öznelliğiyle kendini tek yöneten olarak görmüşler. Asıl dert toplumun kendi yaşamı hakkında yeniden karar sahibi olabilmesidir. Toplumsal yaşamın her alanında yaşanan çürüme, artık taşınmayan bu yalanın acil çözümünü gerektiriyor. Tabii gerçekten insanlığın geleceği düşünülüyorsa.
Bir toplumun bireyleri neden uyuşturucuya bulaşır? Neden çarşı ortasında bir erkek elinde demir bir sopayla 3-4 yaşında çocuğunun gözü önünde yol arkadaşı olan kadını linç ederek döver ve tüm giden gelenler sadece izler? Sokakta çınlayan kadının ‘abi yardım edin hamileyim’ figanı havada uçup gider ve tek bir kişinin vicdanına ulaşmayı uzun süre başaramaz. Neden sokağın ortasında amca-yeğen kavga eder, sonra biri öfkesini dizginleyemez silahını çeker amcayı vurur, oda yetmez arabasına biner silahla vurduğu amcasının üzerinden arabasıyla geçer. Neden dünyanın en güzel varlığı olan çocukların başına ‘büyükleri’ tarafından her türlü kötülük getirilir? Nasıl olur da anne, abi, amca öylesine ‘Narin’ bir çocuktan bu kadar korkup onu en vahşi şekilde katlederler, oda yetmez kendi öz çocuklarının ölmüş bedenini çürümeye terk ederler.
Önder Apo bu durumu, bir toplumun toplum olmaktan çıkarılması, çöplük durumuna düşmesi olarak tanımladı. Sümerlerde Tanrılar insanları dışkılarından yaratacak kadar değersiz görmüşler. Yani onların atıkları! Günümüzdeki sistem de toplumu böylesi bir atık haline getirmektedir. Çark döndükçe kimse öğütülmekten ve çöpe dönüşmekten kurtulamıyor. Çünkü dönen çarkın işlevi bu, çöpe dönüştürmek, değersizleştirmek! Asıl terör bu şekilde orta yerde dururken, bir süredir Türkiye’nin gündeminden çıkmayan “Terörsüz Türkiye” ’nin tam da bu terör ve çöplük olmaktan, kendi iç teröründen, düşmanından kurtulması gerekir.
Peki bu nasıl olacak? İnsan olmakta ısrarla olacak. Sağcı, solcu, dinci, dinsiz, erkek, kadın, yaşlı, genç, kısacası insanlıktan nasibini almış olan herkes, insan olmakta ısrara karşı duramaz. İnsan olmaya hiç kimse muhalefet edemez. O zaman hepimizin ortak yönüyle başlayalım ve insan olmakta ısrarın anlamına bakalım: İnsanı insan yapan, onun devletle, egemenle, düşmanla olan ilişkisi değildir. İnsanı insan yapan onun toplumsal ahlakı, vicdanı, iyiliği, başkalarına kötülük yapmamasıdır. Erdemli olmak, yalan söylememek, eline-diline-beline hâkim olmak, başkalarının acısına ortak olmak, komşusu açken tok olmamak, yardıma ihtiyacı olana el uzatmak, saldırgan olmamak, saldırı karşısında savunmasız kalmamak! İnsanlığın evrensel tüm özelliklerini hep birlikte sayabiliriz. Kısaca insan diniyle, etnik kimliğiyle, cinsiyeti ile insan olmuyor. İnsanı insan yapan düşüncesi, inancı ve eylemidir.
Kısacası tüm bu sorunlarımızın tek çözümü insan olmakta ısrar etmektir. Biyolojik olarak insandan bahsetmiyoruz. Ki, hiçbir toplumda, insanın tanımı biyolojik özellikleri ile yapılmamıştır. İnsanı insan yapan, insanlıktan aldığı paydır. Bu pay kendinden çıkıp öteki ile yaşamasını bilmek, kardeşinin haklarına saygılı olmanın da ötesinde, haksızlığa uğrayan kardeşin hakkını ondan önce korumasını bilmektir. Asıl irade ve yönetim gücünün ortak yaşam olduğunu anlamaktır. Toplum olarak sürü olmadığımızı, bir aklımız olduğunu, bu aklın evrensel insanlık tanımıyla bağlantılı olduğunu hatırlamamız gerekir. Toplum olarak birbirimizin/kardeşlerimizin haklarını savunamazsak çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı da savunamayız.
Ekonomik sorunlarımızı kendi aramızdaki dayanışma ile çözmeye çalışamazsak yoksulluktan cinnet geçiren komşumuzun günahı da bizim boynumuzda kalır. Kadınlara ve çocuklara şiddet uygulayanları içimizde barındırırsak yarın kendi çocuğumuza el uzandığında tutunacak dal bulamayız. Unutmamak gerekir ki, bir eli yağda, bir eli balda yaşayıp, tebaasına utanmadan mütevazı yaşamayı akıl verenler kadar, asıl suç onun tebaası olmayı kabul edenlerdedir, toplumun sürü gibi yönetilmesi gerektiğine inananlardadır, sorunlarının çözümünü dilenci gibi başkalarının vereceği sadakalara bağlayanlardadır.
Devlete değil, komşunun gücüne, yardımına, mahallenin kolektif duyarlılığına sahip olmaktır geleceğimizi koruyacak olan.
İnsan olmakta ısrara itiraz yoksa, o zaman sosyalist yaşamaya da itiraz olamaz. İnsan sosyal bir varlıktır, doğal olarak var oluş gereği sosyalisttir. Çünkü tüm bu özellikler sosyalist olmakla alakalıdır.