Filistin toprağı, Siyonist İsrail’in vahşi bombardımanlarıyla bir soykırım sahnesine dönüştü. Gazze’de hastaneler, okullar, sivil yerleşim yerleri… Hiçbir yapı, hiçbir can, gökyüzünden yağan bombaların gazabından kurtulamıyor.
60 binden fazla insan, İsrail’in acımasız saldırılarında yaşamını yitirdi. Çocukların masum bedenleri enkaz altında kalıyor, annelerin feryatları göğü deliyor. ABD ve Batılı emperyalist güçlerin koşulsuz desteğiyle hareket eden Siyonist Netanyahu hükümeti, adeta Filistinli çocukların kanıyla besleniyor. Binlerce çocuk katledildi, yetmedi; çocuklar mamasız, sütsüz, ilaçsız, susuz bırakılarak toplu bir kırıma mahkum edildi.
Gazze’yi işgal planı ve göç
İsrail ordusu, “Gideon’un Savaş Arabaları B” adını verdiği yeni işgal planını devreye soktu. 1 milyon Filistinli Gazze’den göçe zorlanacak. İsrail ordu sözcüsü Effie Defrin, Gazze Şehri’nin dış mahallelerinde kontrolün sağlandığını, şehrin tam işgalini hedefleyen ön operasyonların başladığını duyurdu. İşgal planında 60 bin yedek askerin göreve çağrıldığı belirtilirken, Filistin halkı tamamen silahsızlandırılmak isteniyor.
İsrail’in amacı Gazze’nin kuzeyini tamamen boşaltıp tüm nüfusu güneye sürmek. Ateşkes görüşmeleri sürüyorken ve HAMAS, Katar ve Mısır aracılığıyla 60 günlük ateşkese hazır olduğunu beyan etmişken İsrail bu yeni bir saldırı için kapsamlı bir tahkimat yapıyor. Çarşamba gecesi Gazze’nin kuzeyinde büyük patlamalar meydana geldi, böylece operasyonun ilk aşaması da başlamış oldu.
Gazze, Trump’ın “gazinolar ve lüks tatil bölgesi”
Filistin teslim alınmak isteniyor. HAMAS ve Hizbullah’ın lider kadroları katledildi, üst düzey örgüt mekanizmaları dağıtıldı. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKO) adeta bir bölgeye hapsedildi. İsrail, arkasına aldığı emperyalist güçler ve Ortadoğu’nun dolar, petrol ve saltanattan başka bir şey düşünmeyen işbirlikçi Arap rejimleriyle, Gazze’yi Filistinlilerden tamamen arındırmayı hedefliyor. Boşaltılan deniz kıyısındaki ve enerji kaynaklı Filistin toprakları, Trump’ın “gazinolar ve lüks tatil bölgesi” hayallerine, zemin hazırlanarak emperyalistlerin yeni kasalarına dönüştürülmek isteniyor.
Emperyalizm, siyonizm ve ırkçı, tekçi iktidarlar
Bu vahşet, sadece Filistin’in değil, parçalanarak krallara ve şeyhlere teslim edilen tüm Ortadoğu’nun mazlum halklarının ortak dramıdır. Gazze’nin çığlığı, Kürdistan’ın yıllardır dinmeyen feryadıyla ise aynı yankıda buluşuyor. Filistin ve Kürt halkları, aynı emperyalist güçlerin ve onların bölgedeki taşeronlarının pençesinde kader birliği yapıyor. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Sykes-Picot Antlaşması ile Kürt halkı, emperyalist güçler tarafından dört parçaya bölünerek Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin egemenliklerine mahkum edildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Filistin halkının kaderiyle oynandı; 1948’de Siyonist İsrail, Ortadoğu’da emperyalistlerin ileri karakolu olarak tahkim edildi.
Kürdistan halkları farklı düzeylerde de olsa Filistin halkıyla aynı kaderi paylaşıyorsa, bunda on yıllardır emperyalist destekle palazlanan İsrail Siyonizmi ve bölgenin Irak, İran, Türkiye, Suriye gibi tekçi, inkârcı, asimilasyoncu işgalci güçlerinin payı büyük. Kendi kaderini tayın hakkı gasp edilen, Kürtleri dilsiz, kimliksiz, devletsiz bırakmak isteyen zihniyet, Filistin topraklarını işgal ederek halkını sürgüne, katliama ve açlığa mahkum eden zihniyetle aynı kaynaktan besleniyor. Bu zihniyet, emperyalist güçlerin bölgedeki hegemonyasını sürdürme projesinin ta kendisidir.
Türkiye’de yönetim ikiyüzlü
Türkiye’de Erdoğan, iç politikaya yönelik kürsü nutuklarında Netanyahu’ya laf yetiştirse de iktidarın çevresindeki şirketler iktidar onayıyla İsrail’e ihracatı ve ballı ticareti kesintisiz sürdürüyor. Ankara’nın, “İsrail’e askeri malzeme taşıyan gemilere kısıtlama getirildi” açıklamaları ise bunun açık ikrarı olsa gerek. Bu ikiyüzlü tutum, Filistin halkını İsrail’in pençesinde izlerken, Kürt halkının özgürlük mücadelesi de türlü atraksiyonlarla boğulmak isteniyor. Ankara’dan yükselen cılız kınamalar, İsrail limanlarına yük taşıyan gemileri gizleyemiyor; tıpkı Kürt sorununda “çözüm” için masa kurup, temel hak ve özgürlükleri yok saymaları, El Kaide uzantısı HTŞ’yi desteklerken, Suriye’de ademi merkeziyetçi bir Kürt oluşumuna karşı oluşu gibi.
On yıllardır inkar, şiddet ve asimilasyon politikaları karşısında direnen Kürtlerin mücadelesini “terör” parantezine hapseden iktidarlar bugün iktidar eliyle ikinci kez başlatılan “süreç”te de açık ve net değil. Kurulan TBMM komisyonunda Kürtçe konuşmaya bile tahammül göstermeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Ancak umut ve mücadele kırılamıyor. Dünyanın dört bir yanında aydınlar, gençler, ezilen halklar ve işçiler, Filistin ve Kürt halklarının haklı mücadelesine omuz veriyor. Londra’dan New York’a, İstanbul’dan Yunanistan’a yükselen dayanışma eylemleri, insanlığın vicdanının hâlâ canlı olduğunu gösteriyor. ABD, AB ve diğer birçok ülkede iktidarların Filistin bayrağına, dayanışma sloganlarına, Kürt halkının barış ve özgürlük taleplerine karşı uygulanan şiddet, gözaltılar ve tutuklamalar, bu mücadele azmini kıramıyor.
Dayanışma, mücadele ve direniş
Şimdi, Gazze’nin tam işgaline karşı mücadele zamanı. İsrail’in katliamlarına, Kürt halkına yönelik baskı ve kaderini tayin etme hakkına engel, asimilasyon politikalarındaki ısrara sessiz kalmak, “sürece” özgürlük ve barış talepleriyle katılmamak özgürlük adına söylenen tüm sözleri anlamsız kılar. Özgürlük savunuculuğu, Ortadoğu’nun iki mazlum halkı, Filistinliler ve Kürtlerle yan yana durmaktan geçiyor. Bölgenin işbirlikçi rejimlerine, Siyonist Netanyahu iktidarına, emperyalist savaş makinesine ve inkarcı, tekçi iktidarlara karşı birleşik bir mücadele, bu coğrafyanın kaderini değiştirebilir. Zira Filistin ve Kürt halklarının direnişi, sadece bir halkın değil, tüm ezilenlerin özgürlük mücadelesidir.