Yılmaz Büyükerşen, Anadolu Üniversitesi Rektörüyken, büyük bir uzak görüşlülükle 1988 yılında kurduğu Sivil Havacılık Yüksek Okulu’na eğitim uçağı alımı için Fransa’yla anlaşma yapılıyor. Konusunda uzman bir ekiple, yarısı hibe, geri kalanı da çok düşük faizli krediyle olmak üzere 6 adet TB-20 tek motorlu eğitim uçağını teslim almak için Fransa’ya gidiyorlar. Anlaşmanın imzalandığı günün akşamı, kutlama yemeği sırasında şirketin sekreteri, elinde bir çekle “Bunu kime teslim edeceğim?” diye soruyor. Üzerinde, anlaşma rakamının, bugünkülerle kıyaslanamayacak kadar küçük de olsa %3’ü olan Fransız Frankı yazan çeki Yılmaz Hoca’ya yönlendiriyorlar doğal olarak. Yılmaz Büyükerşen, “Biz kamu adına bu anlaşmayı yaptık böyle bir parayı kabul edemeyiz!” diyor. Ama elindeki çeki birisine vermek zorunda olan kadın, bunun “yasal komisyon” olduğunu ve mutlaka ekibe vermesi gerektiğini söyleyerek ısrar edince, bir yöntem bulunuyor. Ekipteki uçak bakım bölümü başkanı (rahmetli) Hasan Keskin hemen, ihtiyaç duyulacak yedek parçaların alımı için liste yapıyor. Çekin üzerinde yazılı miktar kadar yedek parça sipariş anlaşmasıyla herkes rahatlıyor…
Şu anda sivil havacılığımızın bel kemiğini oluşturan yüzlerce pilot, hava trafik kontrolörü, teknik eleman yetiştiren bu okulda 6 yıl öğretmenlik yapmanın onuru ve emek veren değerli insanları saygıyla anarak devam edeyim…
AKP iktidara gelince THY yönetimine getirilen ekibin, hızla uçak alımına girişip, ipin ucunu kaçırmasının asıl nedeninin bu milyonlarca dolardan oluşan “yasal komisyon” olduğunu söylersek yanlış olmaz. THY, 2006 yılında satın aldığı uçakları uçuracak pilot ve kabin memuru bulamayıp seferler aksadığında jeton düşmüştü ama artık çok geçti. Bu plansız büyümenin bedeli, onlarca yer kazası ve Amsterdam’da düşen Boeing’te yitirilen canlarla ödendi. Abdurrahman Gündoğdu, Temel Kotil, Bilal Ekşi ve şimdilerde “muhalif” olarak plan ve programın öneminden sıkça söz eden Candan Karlıtekin’in kulakları çınlasın!
Bununla da kalmadı elbet. Hızlı büyüme hastalığı, Mehmet Nane yönetimindeki Pegasus’a da Trabzon ve Sabiha Gökçen kazalarını getirdi. World Focus-Atlas Jet, Isparta kazası ise adeta bu dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın atadığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün sabıkası olarak hafızalara kazındı. Bunları, yeni bedeller ödememek için tekrar tekrar hatırlamamız gerekiyor…
Erdoğan’ın ABD gezisi öncesinde söz edilen 300 uçaklık Boeing siparişi bu yazı yazılırken henüz netleşmedi ama uçak fiyatlarının 120 ile 350 milyon dolar arasında değiştiği düşünülürse böyle bir siparişin 50-60 milyar dolarlık bir rakama ulaşacağı tahmin ediliyor. THY Yönetim Kurulunun şimdiye kadar bu “yasal” komisyonları nasıl “değerlendirildiğine” dair bir açıklaması yok. Biz yine de soralım, 2.5 milyar dolarlık bu komisyonu nasıl değerlendireceklerini belki Yılmaz Büyükerşen’e danışmak isterler!
Uçak almak artık (leising) kiralama yöntemiyle yapılsa da diyanet işlerine lüks araba satın almaya benzemiyor! Aldığınız uçakları uçurabilmeniz ve içini yolcuyla doldurmanız da gerekiyor! Bu işten en fazla kar edecek olan Boeing şirketini ise bu konular ilgilendirmiyor kuşkusuz. Daha fazlası, bu alışverişin ülkemiz madenlerinden, suyundan, havasından neler götüreceğinin ise farkında bile değiliz henüz. Ama asıl ilginçlik bu işin, satın alan ülkeye bir lütuf gibi yansıtılmasında. Havuz medyası ise “zafer” havasında şimdiden. Oysa dünya ülkeleri iklim krizine büyük katkısı olan hava yollarını sınırlama hazırlığında. Fransa, demiryoluyla ulaşımın mümkün olduğu yerlere 2 saatten kısa uçuşları yasakladı bile. İngiltere ise vatandaşlarına yılda 2 yurtdışı seyahat sınırı getirmeye hazırlanıyor. Yani bu 300 uçağın hangarlarda yolcu bekleyerek demode olma olasılığı da var. Üstelik ekonominin durumu düşünüldüğünde, daha lüks ve en yeni uçaklar yerine, daha ekonomik, daha güvenli, daha az fosil yakıt tüketen kitle taşımacılığını hedefleme gereği en yalın gerçek.
Bununla da kalmıyor. “Turpun büyüğü” savaş uçakları heybesinde. Üstelik iktidar, üretmekle övündüğü Kaan savaş uçağını göklere sığdıramıyor! Hatta Endonezya ile 48 uçaklık bir paket satış bile yaptılar. O zaman neden ABD kapısında savaş uçağı için Trump’a yalvarılır diye sormak gerekmez mi? Dahası, komşuları ve kendi yurttaşı halklarla barışı önüne koyan bir devletin, önceliği saldırıya değil hava savunma sistemine vermesi gerekmez mi?
Bu yazıda çok fazla kulak çınlattık. Artık çınlaması mümkün olmasa da 12 Eylül Askeri Faşist darbesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın, dünyanın en zengin generallerinden biri oluşunu hatırlamadan olmaz elbet. Akçeli işlerde asker- sivil, bakan- başbakan hatta cumhurbaşkanı fark etmiyor.
Bizde de demokratik ülkelerdeki gibi, kamu bürokratlarının en küçük kişisel çıkar ve kamuyu zarara uğratma şüphesinde yargılandığı; silahlanma ve lüks tüketime kaynaklarımızın, doğamızın feda edilmediği, barış içinde demokratik bir toplumda yaşamak ise uzak da olsa en büyük arzumuz…
Not: Yarın, 28 Eylül Pazar Günü saat:16.00 Muğla’da, Toprağımızı Vermiyoruz Platformu’nun düzenlediği mitingde, bu umudu birlikte çoğaltmak dileğiyle…