Toplumun çoğunluğunun gözünde itibarını kaybetmiş, sözüne güvenilmeyen, yolsuzluk ve ülke kaynaklarını iç ve dış sermayeye koşulsuz açan, rakiplerine karşı hukuksuz operasyonlarla yargıyı araçsallaştıran bir iktidar meşruiyetini kaybetmiştir. Anayasal, laik, demokratik yapılara, seçilmiş yerel yöneticilere, kadın haklarına her fırsatta saldıran, basın özgürlüğünü aleni yok eden, radyoları televizyonları kapatan veya kayyumla kendisi yöneten, gazetecileri tutuklatan, muhalif iş çevrelerinin bile varlıklarına çöken, toplumun geniş kesimlerini karşısına alan iktidar doğal olarak meşruiyeti de ABD Başkanı Trump’ta arar. Bu nedenle toplum, iktidarın her uygulamasının ardında başka bir hesap arayarak barış sürecine de demokratik topluma da mesafeli yaklaşıyor. Barış isteyenler %70 gibi bir çoğunluğa sahipken, Kürt sorunun çözülüp demokrasiye doğru yol alınacağına inananların oranı sadece %30’larda kalıyor. Barışın toplumsallaşması için uğraş verenlerin önündeki en büyük engel bence budur.
Görüşmelerde iki taraf var(mış) gibi görülse de sürecin kontrolü iktidarın elinde ve asıl güven duyulmamasının nedeni de bu. Daha önce 2015’te yaptığı gibi bir bahane üreterek aslına rücu edeceğine dair hem Kürtlerde hem de toplumun çoğunluğunda kaygı duyulmasının yeterince haklı nedenleri var. Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarla süreci yürütmek zorunda kalmak işin en zor yanı.
O halde yapılabilecek iki şey var: Ya demokratik güçlerin geniş birlikteliğiyle inisiyatifi ele almak (bu şimdilik olanaksız görülüyor) ya da devletle görüşmeleri sürdürürken nihai hedef demokratik topluma ulaşmak için iktidarın toplum gözünde düştüğü gayrı meşru zemininden uzak kalmayı başarmak gerekiyor.
Askeri güç dengesinin bu denli devlet lehine olmasına ve sık sık “bitti, bitiyor” söylemlerine ve siyasetçilerinin zindanlara atılmasına rağmen, Kürt Hareketinin 40 yıldır, her geçen gün halk desteğini artırmasının altında yatan şey tarihsel olarak gerçeklere dayanması, yani meşruluğuydu.
Devletin güvenlikçi çizgisi ise gerçeklerin hilafına, Kürt varlığının, ana dilinin, kültürünün, demokratik haklarının inkârı, hatta seçme seçilme hakkının kayyumlarla ve dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilerledi. Bu temel AKP-MHP karşıtlarına da Kürt düşmanlığı enjekte etmeyi ihmal etmedi. İktidar, “Yenikapı Ruhu” olarak adlandırılan bir dolduruşla meclisten Rojava’ya yönelik teskerelere onaylar alabildi.
Ana muhalefetin bu düşmanlıkla oyalandığının farkına varması için 10 yıl geçmesi, binlerce can kaybının ve savaş ekonomisiyle halkların yoksullaşması gerekiyordu! CHP artık bu oyunun farkında ve meşruluğunu kaybetmiş bu iktidara karşı, geçmişte izlediği “dış politikada devletin yanında olmak” gibi bir tutumla teskerelere onay vermediği gibi “sokağa çıkarsak provokasyon olur!” korkusunun da arkasına saklanmadan, aktif mücadeleyi yürütmeye çalışıyor. İktidar ise geçmişte HDP’ye yönelik hukuk dışı operasyonlarının odağına artık CHP’yi ve DEM dışındaki sol muhalefeti ve medyayı koymuş durumda.
Erdoğan’ın Kürt Siyasetini kendi yanında göstererek toplum gözünde yalnızlaştırmak ve bu zemini onlara yapıştırarak sıyrılmak peşinde olduğundan kuşkulanmak için çok neden var.
Örneğin, İzmir Karşıyaka’da, Emek Demokrasi Platformunun daha önce de yapılan ve halkın da ilgi gösterdiği Barış Yürüyüşüne karşı bir ülkücü grubun örgütlenebilmesi, İzmir Emniyet Müdürlüğünün barış yürüyüşünü bu bahaneyle engelleyerek, faşist grubun tehdit ve küfürlü sloganlarla caddelerde terör estirmesine olanak yaratmasını iktidardan bağımsız düşünmek mümkün müdür? Yine üniversitelerde bizim kuşakların aşina olduğu, palalı, silahlı faşist grupların öğrencilere saldırılar düzenlemeye başlamaları bence ilk belirtilerdir. Eskiden, 80 öncesinde olduğu gibi, açık olarak iktidarın yanında yer alan bu faşist gruplar şimdilerde karşıtmış gibi bir maskeyle toplumdan ilgi görmeyi de umuyor.
İktidarın kontrolündeki sürecin, ona rağmen başarıya ulaştırmak, toplumsallaşmasını sağlamakla mümkün. Devletle barış için görüşmeleri sürdürmek, iktidarla kol kola olmak anlamına gelmiyor elbet. Böyle bir niyetin olmadığı da açık ama topluma bu imajı vermeye çalışan Erdoğan’ın oyununu bozmak için fazlası gerekiyor.
Özetle fay hatlarının gerilimi artıyor. İktidarın çok katlı sarayı ise dere yatağına inşa edilmiş, üstelik zeminindeki kolonlardan kesilenler ve harcında da deniz kumu var. Yanı, yöresi de tehlike arz ediyor!









