Psikolog Özlem Gülder Altuner, madde bağımlılığında ebeveynlerin en önemli görevinin çocuklarıyla açık iletişim kurmak, duygusal bağlarını güçlendirmek ve onların yaşamına ilgi göstermek olduğunu ve profesyonel destek almanın şart olduğunu söyledi
Türkiye’de madde bağımlılığı, toplumsal bir krize dönüşmüş durumda. Güncel tahminlere göre, 10 milyondan fazla yurttaşın madde bağımlısı olduğu düşünülüyor. Uyuşturucu madde kullanım oranı her geçen yıl artarken, maddeye başlama yaşı da 15’in altına gerilemiş durumda.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2023 Uyuşturucu Raporu’na göre, Türkiye’de 2022 yılında uyuşturucuya bağlı ölümler yüzde 8 artış gösterdi. Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin (TÜBİM) verilerine göre, madde kullanımına başlama yaşı çoğunlukla 15-24 yaş aralığında yoğunlaşıyor.
Uzman Psikolog Özlem Gülder Altuner, bağımlılığın hem bireysel bir hastalık hem de toplumsal bir sorun olduğunu dile getirdi. Özlem Gülder Altuner, bağımlılığın kişinin beyninde ödül ve kontrol sistemlerinde kalıcı değişikliklere yol açtığı için tıbben bir beyin hastalığı olarak tanımlandığını ifade etti.
Özlem Gülder Altuner, “Ancak bu hastalığın ortaya çıkışında; sosyoekonomik koşullar, aile ilişkileri, eğitim düzeyi, toplumsal değerler ve sosyal destek sistemlerinin eksikliği büyük rol oynar. Dolayısıyla bağımlılığı yalnızca bireyin iradesiyle açıklamak eksik olur; toplumun tüm dokusunu ilgilendiren çok boyutlu bir sorundur” dedi.
‘Ebeveynlerin en önemli görevi çocuklarıyla açık iletişim kurmak’
Bağımlılıkla mücadelede, öncelikle önleyici bir yaklaşımla başlanması gerektiğini kaydeden Özlem Gülder Altuner, devletin politikalarla erişilebilir ruh sağlığı hizmetleri sunması, gençleri kapsayan eğitim ve sosyal destek programlarını yaygınlaştırması gerektiğine dikkat çekti. Özlem Gülder Altuner, “Sivil toplum kuruluşları bilinçlendirme, erken farkındalık ve sosyal rehabilitasyon alanlarında köprü görevi görür. Ebeveynlerin en önemli görevi ise çocuklarıyla açık iletişim kurmak, duygusal bağlarını güçlendirmek ve onların yaşamına ilgi göstermektir. Eleştirmekten çok dinlemek, yargılamadan rehberlik etmek; bağımlılığa karşı en koruyucu etkendir” diye belirtti.
‘Profesyonel destek alınmalı’
Ebeveynlerin çocuklarında madde bağımlılığını anlamasına dair bazı ipuçlarını fark edebileceğini ifade eden Özlem Gülder Altuner, “Davranışsal ve duygusal değişimler en önemli ipuçlarıdır. Çocuğun arkadaş çevresi değişebilir, okul başarısı düşebilir, odasında uzun süre yalnız kalabilir veya ani öfke, yalan söyleme, ilgisizlik gibi davranışlar görülebilir. Aileler bu değişimleri fark ettiğinde, öncelikle açık bir iletişim kurmalı ve ardından profesyonel destek almalıdır” dedi.
Bağımlı bir çocuğa suçlayıcı ya da cezalandırıcı yaklaşmanın onun daha da içe kapanmasına neden olacağını dile getiren Özlem Gülder Altuner, “Aile, çocuğun yaşadığı durumu bir ‘utanılacak zayıflık’ değil, bir ‘yardım gerektiren hastalık’ olarak görmelidir. Destekleyici, anlayışlı ama sınırları koruyan bir tutum iyileşmeyi kolaylaştırır. Aile bu süreçte hem kendi duygusal yükünü yönetmeli hem de çocuğun tedavi sürecinde aktif rol almalıdır” dedi.
Bağımlılıktan çıkışın bir irade meselesi kadar, profesyonel bir tedavi süreci olduğunu kaydeden Özlem Gülder Altuner, “Tıbbi destek, psikoterapi ve sosyal rehabilitasyonun birlikte yürütülmesi gerekir. Kişinin yeni yaşam becerileri edinmesi, destekleyici bir çevreye sahip olması ve tetikleyici ortamlardan uzaklaşması sürecin önemli parçalarıdır” dedi.
‘Erişilebilir rehabilitasyon hizmetleri gerekiyor’
Psikolojik desteğin bağımlılığın tedavisinde temel taşlardan biri olduğunu, ancak tek başına yeterli olmadığını dile getiren Özlem Gülder Altuner, “Tıbbi, sosyal ve ekonomik desteklerle güçlendirilmesi gerekir. Türkiye’de son yıllarda bağımlılıkla mücadele alanında önemli adımlar atılmış olsa da özellikle psikososyal rehabilitasyon hizmetlerinin yaygınlığı hâlâ sınırlıdır. Bu alanda kamusal desteklerin ve erişilebilir merkezlerin artması büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
Kadınlar ve kız çocuklarının bağımlılık sürecinde, hem biyolojik hem de sosyal açıdan daha kırılgan olduğunu söyleyen Özlem Gülder Altuner, “Genellikle travma, istismar, duygusal ihmal veya partner etkisiyle maddeye yönelirler. Toplumsal yargılar nedeniyle yardım istemekte daha çok zorlanırlar ve gizli bağımlılık oranı yüksektir. Bu nedenle kadınlara yönelik tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin güvenli, gizlilik esaslı ve cinsiyete duyarlı biçimde tasarlanması gerekir. Kadın örgütleri bu noktada farkındalık, destek grupları, barınma ve istihdam olanakları sağlayarak önemli bir rol üstlenebilir. Kadınların güçlenmesi, bağımlılıktan kurtulma sürecindeki en güçlü koruyucu etkendir” dedi.
Haber: Melike Aydın \ JINNEWS









