• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
14 Kasım 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Türkiye yüzyılı Kürtlerle yükselecek

14 Kasım 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Türkiye yüzyılı Kürtlerle yükselecek

Gazeteci-yazar Gürkan Çakıroğlu ile konuştuk: 

Yaşanmış acılar var ve bu acıların yarattığı çok yoğun bir tahribat var. Bir ülkede isyan olursa devlet iki şekilde reaksiyon gösterir; ya anlamaya çalışır ya ezmeye çalışır. Ezmeye çalışırsa çok büyük katliamlar olur

Nezahat Doğan

Türkiye gündeminin de Türkiye’nin geleceğinin de temel meselesi barış. Barış süreci, zehirli bir dille karşı çıkışlara ve siyasette ertelemeci tavırlarla ağır aksak da olsa ilerliyor. Bu sürecin itici ve pozitif gücünü ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan sağlıyor. Devlet cenahından ise MHP Lideri Devlet Bahçeli sağlıyor. “Yolun kendisi olmadan yolda ilerleyemezsiniz” diyor Buda. Şimdi yolun yürünmesi ve demokratik toplumun inşasında, halkların ortak ve yükselen geleceği için bu tarihi fırsatta, her şeyden öte halkların barışa olan inancının yükselmesi, barışın benimsenmesi ve içselleşmesi gerekiyor. Kürt halkı barış istiyor. Peki, Türk tarafının barışı içselleştirmesi nasıl mümkün olacak? Yüz yıllık hangi ezberlerin, hangi dogmaların yıkılması lazım? Bin yıllık ortaklıkta Kürt-Türk kardeşliğinde hatırlamamız, canlandırmamız gereken tarihsel duygular ve ortaklıklar neler? Eşitlik hukuku ve yasalar nasıl olmalı? Tüm bunları Türk milliyetçi köklerinden gelen gazeteci-yazar Gürkan Çakıroğlu ile konuştuk.

  • Önümüzde Devlet Bahçeli’nin açıklaması ile başlayan ve Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla gelişen bir süreç var. Bahçeli’nin durduğu yer Türklük ekseninde nereye oturuyor?

Türk’ün özünü önümüze koydu. Türk’ün töresi neyi emrediyorsa, Oğuz’un töresi neyi emrediyorsa Devlet Bahçeli onu yaptı. Ne diyordu Oğuz’un töresi ve Türk’ün anayasası? İl gider, töre kalır. Kutsal olan devlet değildir. Kutsal olan adalettir, hukuktur. Hukuk adaleti de aşan bir kavramdır.

  • Geçen 100 yıllık sürecin temel yanlışı neydi?

Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ni konuşuyoruz, 1923’te ilan edildi ama içinde yaşadığımız rejim 1925’te kuruldu. Bu rejimin iki temel sacayağı var. Birincisi Kürt yoktur, ikincisi Müslüman Türk yokmuş gibi davranmak. Batılı yaşam tarzına asimile olan ve medeniyetten, moderniteden anladığı da tamamen birçok açıdan etek boyundan ibaret kalan yani şekilci bir modernizasyondu bu. İçinde demokrasi yok, içinde hukuk yok ve bu yıkılıyor. Yani 1925’te kurulan rejim 2025 itibarı ile yıkılıyor. Bunun neticesinde bu ara dönemin kapandığını yavaş yavaş görüyoruz. Bunun da sancıları yaşanıyor kendi içerisinde. Daha geniş perspektiften bakarsak ben Türk’ü ve Kürt’ü bir görmem ama birlik görürüm. Birleştirmek biraz problemli bir tabir olmaya yüz tuttu artık içinde bulunduğumuz çağda. “Birlik olmak” bundan çok daha kıymetli.

  • Tarihi yüzleşmeleri yapmadan bugünü anlayamayız. Önümüzde bizi bekleyen nedir size göre?

Yeni bir düzen kuruluyor, 100 yıl önce yapay olarak çizilen sınırlar değişecek. Önümüzdeki 50 yıllık takvimde görünen bu. Devletin içerisinde bir kanat bunu gördü “Biz ne yapabiliriz?” diye. İşte bundan dolayı düne kadar ip attığına bugün el uzatıyor Devlet Bahçeli. Ne olursa olsun o eli uzatmak kıymetli. Ama uzatılan o eli Abdullah Öcalan’ın sıkması çok daha kıymetli. Çünkü artık son aşamaya gelindiğini görüyoruz.

  • Bu tarihi eşikte ezberler bozuluyorken, bunun temel gücü nereden kaynaklanıyor?

Kürtlerin varlığı ve Kürt modernizasyonu… Kürt modernizasyonunun Türk ve diğer modernizasyonlardan farkı devletsiz modernleşme olması. Ulus devletin yıkıcı yanlarına bulaşmadan kendi içerisinde bir halkın kendi modernizasyonunu bu kadar kısıtlı imkânlara rağmen başarabilmesi, tetikleyebilmesi ve varlığını ayakta tutabilmesi muazzam bir şey.

  • O yüzden ulus devletler değil demokratik bir ulus sistemi… Bir toplumsal sözleşme ve rıza ekseninde oluşacak bir devlet sistem mi?

Bundan bahsediyorum ve daha ilerisini söylüyorum. Biz Türkler olarak bin yıl önce hem İslam’ın hem de mevcut devlet yapısının yükümlülüğünü üstümüze aldık. Bunu biz yürüttük. O dönem Arap ve Fars kendisini dayatıyordu. Türk bu dayatmaya karşı isyan etti ve biz Selçuklularla, sonra Anadolu Selçuklularla, sonra Osmanlılarla kendi içimizde 300-400 yıl onlar götürdüler. Ondan sonraki son 200 yılımız yine maalesef çok kötü geçti. Şimdi bu son 200 yıllık tedhiş ve tefrika dönemini kapatıyoruz. Artık terif ve terkip dönemi. Yani uzlaşacağız, birleşeceğiz ve bambaşka bir yapı ortaya çıkaracağız. Artık bin yıldır Türk’ün yürüttüğü yükümlülük muhtemelen Kürtlerin olacak. Yani Türkiye yüzyılı, Kürtler üzerinde yükselecek. Türkiye Cumhuriyeti devletini hukukla, demokrasiyle ve refah ile yükseltecek olan ana akım, ana lokomotif kimlik Kürtler olacak. Şimdi bu anlamda Öcalan’ın ne yapacağı çok büyük önem arz ediyor.

  • Bir yazınızda Abdullah Öcalan’ı Cumhuriyetin ikinci yüzyılının kurucu babalardan biri olarak tanımlıyorsunuz.

Evet Cumhuriyetin ikinci yüzyılın kurucu babalarından birisi olacak.

  • Milliyetçi kanattan gelen biri olarak da Abdullah Öcalan’ın nasıl bir paradigması, bir çözüm perspektifi olduğunu görüyor ve ‘hasım değil hısımız’ tanımlamasını çok net şekilde yapıyorsunuz. Bu o kanatta neden yapılamıyor? Siz bunu nasıl yaptınız?

Şimdi bu zor bir soru. Şöyle; içinde bulunduğunuz ortam, büyüdüğünüz ortam zaten korkunç bir propaganda makinesi. Yaşanmış acılar var ve bu acıların yarattığı çok yoğun bir tahribat var. Bir ülkede isyan olursa devlet iki şekilde reaksiyon gösterir; ya anlamaya çalışır ya ezmeye çalışır. Ezmeye çalışırsa çok büyük katliamlar olur. Ve bu katliamlar neticesinde ezmeye çalıştığı kesim ayakta kalırsa o kazanmış demektir. Bu anlamıyla da zaten PKK kazandı.

  • PKK nasıl kazandı?

Ayakta kalmak bile çok zor iken PKK ayakta kalarak kazandı. Barış kaybedeni olmayan bir anlamdır diyoruz ya; barış bu şekilde olursa bir anlam ifade eder. Diğer türlü olur, yani barışın kaybedeni olursa bu bir sonraki büyük savaşın gerekçesi olur sadece. Bugün geldiğimiz noktada bir Türkiye yüzyılı vaadi söz konusuysa, Türkiye’ye müreffeh bir gelecek vaat ediyorsa bunda PKK’nın payı mümkün. Çünkü PKK ayakta kalarak mevcut devlet yapısına, mevcut devlet terörüne direnerek kazandı. Aslında PKK’nın kazanması başta da Türkler olmak üzere tüm Türkiye halklarının kazandığı anlamına geliyor. Bu noktada PKK kazandı diyoruz ve şimdi sıra devletin kazanmasında.

  • Peki devlet nasıl kazanacak? Ne yapmalı?

Anlayarak kazanacak. Devletin kazanması için anlaması gerekir, anlaması için de Kürt vardır kardeşim diyeceksin, Kürtçe vardır diyeceksin. Kürtçe anadilde eğitim haktır diyeceksin. Ben bunu bir Türk devrimi olarak görürüm. Büyük Türk Devrimi ancak ve ancak Kürtçe ile mümkün. Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtçe’nin önünün açılması adına emek sarfederse Türkiye’de Kürtçe ama Balkanlardan Çin Seddi’ne kadar da Türkçe konuşulacak.

  • Bir tarafta demokratikleşme, barış denilirken kurulan Meclis komisyonunda Kürtçe konuşulmasına izin verilmedi. Hala orada bir makas var. Peki o zaman onun adımı ve çözümü nasıl olacak?

Bunlar aşılacak. Numan Kurtulmuş ağzının ucuyla ürkek bir iki Kürtçe kelam edince bile sesler yükseldi.   Yani anlamak, kavramak gerek. Sonrasında fütüvvet gerek. Yani cesaret. Cesaretle adil olanın yanında durmak gerek. Bizim kendimizi aşmamız için Kürtçe’nin varlığını kabul edip, onun kanallarını açmamız gerekiyor. Kürtçe’nin bu coğrafyanın en güzel, en önemli, en büyük dillerinden birisi olabilmesi için üzerindeki tazyikin kaldırılması yeterli. Başka türlüsü mümkün değil.

  • Empati yaparsak, bunun aksi durumda siz olsanız ne yapardınız?

 Ben Kürt olsaydım dağa çıkardım. Bu konuda ufak bir tereddüdüm yok.

  • Neden çıkardınız dağa? Çünkü ‘Kürtler neden dağa çıktılar?’ diye soruyorlar.

 Dil onurdur, dil şereftir. Kimlik şereftir. Ben Türklüğüme dokundurmam. Eğer dediğim gibi burası Türkiye değil de Kürdiye olsaydı ve ben Isparta’da, Maraş’ta veya İzmir’de yaşayan bir Türk olsaydım dağlara çıkardım. “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” Öyle bir dünya yok! Sen benim dilime dokunamazsın.

  • Kürtlerin Türklerle bir sorunu yok. Türklerin Kürtlerle olan sorunu nedir, nasıl aşılır?

Türklerin de Kürtlerle bir sorunu yok. Devletin Kürtlerle bir sorunu var. Türk’ün varlığının özü, tekrar diyorum “il gider, töre kalır” demektir. Yani kutsal olan devlet değil, hukuktur. Töre hukuktur. Bugün geldiğimiz noktada Türk Allah’tan çok devletten korkuyorsa bu hukukun katledildiği anlamına gelir.

  • Cumhuriyetin ikinci yüzyılında kurucu babalar diyorsunuz ancak Abdullah Öcalan’ı Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin önüne koyuyorsunuz. Neden?

Bahçeli’den ve Erdoğan’dan önce birinci sıraya koyuyorum çünkü Öcalan bu işe kafasını yormuş ve hayatını vakfetmiş. Savaşırken bile barışı, inşayı düşünmüş, bunu nasıl yapacağımızı düşünmüş. Devlet Bey’in ve geldiğim Türk milliyetçiliğinin buna dair okumaları çok az ve sığ. Tayyip Bey dediğiniz kişi de tamamen koltuğa endeksli bir figür. Temel içgüdüsü bu. O yüzden Öcalan’ı işin teorik noktasında kurucu babaların bir adım önüne koyuyorum. Ama diğerleri olmadan da bu iş olmaz.

  • Barışa ve sürece karşı hala kullanılan zehirli ve keskin bir dil var. Bunun aşılmasının ve değişmesinin sorumluluğu kimde?

Bunun tek sorumluluğu devlette. Çünkü bizim toplumumuzun, özellikle Türkler ve Kürtlerin de genelde tümdengelimli bir yapısı var. Yani bir kanaat önderine ve lider dediği bir figüre bir kere güvendiyse tamam. O saatten sonra kendisi onun gösterdiği istikamete göre keskin dönüşler olsa bile yol alıyor. Bu açıdan da Bahçeli’nin söylemi muazzam derecede kıymetliydi. Bütün diyalektiği değiştirdi, bütün paradigmayı değiştirdi. Öcalan’ın 27 Şubat’ta bunu tahkim etmesi işi bambaşka bir noktaya getirdi. Şimdi üç kurucu babadan ikisiyle alakalı birer tarih atıyorum. 22 Ekim ve 27 Şubat… Üçüncü kurucu baba Tayyip Erdoğan Bey. Kendisiyle ilgilenen bir tarih var mı? Şu anda yok. Tayyip Erdoğan’ın da final yapma arzusu olacaktır muhakkak. Finali ben yapayım diyecektir

  • Ama daha oraya gelinmedi mi diyorsunuz?

Oraya gelemememizin sebebi de biraz Tayyip Erdoğan. Suriye özelinde çok problemli bir yapı var bu sürece dair. Hakan Fidan bugün hala işte Suriye’nin birlik ve bütünlüğü bizim için çok önemli diyor.

  • Peki neden Suriye?

Bu bizim devletin Stockholm Sendromu. Sykes Picot ile bölünen suni yapay sınırları tahkim eden her dil ve siyaset emperyalizme hizmet etmenin ötesine geçmez. Sen onlar Sykes Picot ile bölmüş, ben Bahçeli – Öcalan ile yeni bir paradigmada birleştireceğim demen gerekiyorken; Suriye’de Şara’nın yanında değil, Mazlum Abdi’nin yanında olman gerekiyorken; tıpkı 10 yıl önce TSK tankları IŞİD ile mücadelede SDG ile beraber olması gerekirken, bu senin acizliğini ve politikanın yanlışlığını gösterir.

  • Buradaki amaç ne?

Aynı şey, aynı korku, aynı kompleks. Daha ifade ettiğim telif ve terkip politikasından uzak, korku ve kompleks ile hareket edildiğini gösteriyor. Bugün Bahçeli’nin açıklamalarında da altının çizildiği yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Biz bu dünya düzeninde geçmişteki acılar ve komplekslerle hareket edersek kaybedeceğiz ve bütün coğrafya kaybedecek. Öcalan bunu 30 sene önce çözmüş; Kürtleri ulus devlet yaparak İsrail’in uydusu haline getirmeye çalışacaklar. Kürtleri mahvedecekler. Tıpkı bu şekilde Türkleri mahvettikleri gibi. Bizim Türk olarak birçok noktada; demokrasi, hukuk ve insan hakları noktasında, refah noktasında bu kadar geri olmamızı neyle açıklayacağız biz?

  • Abdullah Öcalan ‘Biz İsrail’le değil, Türkiye ile bu sorunu çözmek istiyoruz’ dedi.

Doğal. Çünkü yapay değil. İsrail’le Kürdistan ulus devletini kursan bile ilişki yapay olacak. Birçok noktada kültürler farklı, töreler farklı, yaşam biçimleri farklı. Geçmiş bir hikâye yok. Korkunç bir soykırım var orada. Türkiye bu soykırıma neden aciz kaldı? Çünkü Türkiye Kürtlerin de devleti değil. Türkiye güçlü olabilmek için Kürtlerin de devleti olmak zorunda. Kürtlerin de devleti olan bir Türkiye olsaydı, bugün İsrail Gazze’de o soykırımı yapamazdı.

Abdullah Öcalan ‘Bizim derdimiz devlet yıkmak değil, devlet kurmak değil, devletin içerisinde var olmak, devleti demokratikleştirmek, yeni bir sistem oluşturmak’ diyor. Her türlü adımlar atıldı. Örgüt silah da bıraktı geri de çekildi. Bu anlaşılması zor bir şey mi?

Bu kazan kazan süreci… Şimdi kazanma sırası devlette. Devletin de kazanabilmek için anlaması gerekiyor. Bu yüzden de artık bugünün sorusu “PKK geri çekilecek mi?” değil.  “PKK’lılar artık geri dönecek mi?”. Çünkü onlar bu vatanın çocuğu. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı. Onların itiraz ettikleri hususlar hukuksuzluğa, adaletsizliğe dairdir. Devlet terörüne dairdir. Bu dil artık kalkacak. Çünkü bu artık gerçek anlamda Türk ve Kürt için bir beka problemi. Geldiğimiz çağda yeni bir yüzyıl inşa ediliyor ve yeni şeyler söylenecek. Daha da ileri götürüyorum. Üç büyük barışa gebe bu topraklar.

  • Nedir o üç büyük barış?

Birincisi ve en kolayı Türk’ün Kürt ile barışı. İkincisi Türk’ün Türk’le barışı. Sünni ve Şii, Sünni ve Alevi ayrışması, çatışması. Bu son bulacak artık. Biz bugün Yavuz ile İsmail’in savaşını bitireceğiz. O yüzden İran asla ötekileştirilmemesi ve düşmanlaştırılmaması gereken bir devlet bizim için. Bu tarihi ezberi artık tarihe gömmenin vakti geldi. Tebriz bir Türk şehri. Orada yine hakeza bir Kürt şehri var. İran’la Türkiye’nin de birçok açıdan beraber hareket etmesi gereken zamanlar gelecek. Bu tarihi bir barış olacak geçiyor. Eğer Sünni ve Şii, Sünni ile Alevi barışırsa bambaşka bir iklime yine gideceğiz. Ve son olarak bu seküler – dindar çatışması, AKP-CHP özelinde yine hakeza bitirilmesi gereken önemli bir fay hattı. Bu üç büyük barış bizi Türküyle, Kürdüyle bir cihan devleti olan Türkiye’ye kavuşturacak.

  • Tüm bunların; Kürtlerin, halkların haklarının verilmesi üzerine yeni bir toplumsal rıza ve sözleşme mi gerekiyor?

Zaten bizim hiçbir zaman toplumsal sözleşmemiz olmadı. Yani 24, 61 ve 82 sözleşmeleri içinde yok. Hakkı gasp eden ve halkları yok sayan bir anayasa anayasa değildir. Öyle bir anayasadan refah çıkmaz, hukuk çıkmaz, adalet çıkmaz. Türkiye’deki yargı neden bu halde? Yani adaletin tecelli etmesi gereken mahkemeler bizatihi en büyük hak gasp eden mecralara dönüştülerse, bundan sorumlu olan yegâne unsur rejimdir.

  • Şimdi sürece karşı tekçi, şovenist, ulusalcı bir damar hala varlığını sürdürüyor. Diğer yanda hem Kürtler hem de Türkler tarafında kaygı ve endişe de var.  Bu nasıl kırılabilir, nasıl bir eşik olması lazım önümüzde? Siz ne görüyorsunuz?

Komisyondan sonra basının da İmralı’ya gitmesi gerekiyor. İmralı’daki imkânların genişletilmesi gerekiyor. İmralı’nın diyalog kanallarının daha çok açılması gerekiyor. Bu devlet projesi diyorsun ama devlet propagandası yok. Yıllarca savaşın propagandasını dibine kadar yaptın değil mi? Her türlü istismarı, suistimali, yalanı, şunu bunu dayattın millete. Milleti zehirledin. Bugün onun panzehrini zerk etmen gerekiyor. O propaganda malzemesini neden kullanmıyorsun?

  • Abdullah Öcalan’ın yaptığının da çok anlaşılabilir bir dille anlatılmadığını mı düşünüyorsunuz?

Kesinlikle… O yüzden basın İmralı’ya gitmeli diyorum. Komisyondan sonra basın gitmeli. İmralı’nın imkânları genişletilmeli ve Öcalan’a şu fırsat verilmeli. 30 yıl önce Fatih Altaylı’ya verdiği röportaj tam olarak daha yeni yayınlanmış. Koskoca 30 yıl!

  • Öcalan 93’ten itibaren cesur adımlarla hep barış dedi. ‘Ben silahı elime zorunlulukla alıyorum, bugün barış olsun, silahları anında bırakırız’ dedi. 30 sene önce söyledikleri bugün hala geçerliliğini koruyan bir yerde değil mi?

Yüzde yüz… O yüzden Anadolu çocuğu diyorum işte. Şöyle de ifade edeyim; Atatürk’ün siyasi askerî dehasının çok ötesinde. Yani ondan başkası bu kadar çekip çeviremezdi. Bu kadar siyaset oyunlarıyla, siyasetin, geniş perspektif isteyen bakış açısıyla süreci yürütmek çok zor. Atatürk bu konuda hakikaten gayet kudretli bir duruma kendisini verdi. Öcalan’ın da kendisini kudretli görmesi gibi benzedikleri noktalar var. Ama umarım gelinen nokta konusunda hiç benzemezler. Bu yüzden Öcalan’ın Türkiye için bir şans olduğunu düşünüyorum. Bir Türk milliyetçisi olarak benimle 10 yıl önce tanışsaydınız muhtemelen ben sizinle yan yana gelmek istemezdim, oturmak istemezdim. Muhtemelen siz de bana karşı aynı şekilde.

  • Gerçekten mi?

Tabii ki. Ben çok katı ve ilkel bir Türk milliyetçisiydim. Çok netim bu konuda maalesef.

  • Peki bu çözümleme aynı zamanda ilkel milliyetçiliği mi yok ediyor? Yerine neyi koyuyor?

Paramparça ediyor, yerine demokratik milliyetçiliği koyuyor. İlkel milliyetçiliği ve bu Türkleşmiş Türklerin dayattığı şovenist milliyetçiliği yok etmemiz gerekiyor.

  • Eşitlik hukuku ile ortak yaşam kurmak değil mi asıl olan? Neden bir basınç var?

Eşitlik göz hizasında. Ne aşağı ne yukarı.  Bunun Osmanlıcılık ile uzaktan yakından alakası yok. Osmanlı zaten ağırlıklı olarak da Balkan imparatorluğu ve Türk ve Kürt’ün posasını çıkartarak bunu yapıyor. Türk’ün hem kanını emiyor hem cebindeki parayı boşaltıyor, vergi alıyor, çocuğunu alıyor askere götürüyor, Yemen’de şehit ediyor. Bu bitti, bu dönem bitti. Cumhuriyetin Anadolu’ya odaklanması kıymetliydi. Ama hatası belli bir prototip geliştirerek ve asimile ederek bunu yapmak istemesiydi. Ve buna Türklük diyorlar. Cumhuriyetin dayattığı Türklük, Türklük değil. O Türk, Türk değil, o başka bir şey. Çok suni, yapay bir şey. Hatası da buydu. Çünkü entegre kabiliyeti yüksek, asla asimile etmeyen, asimilasyona itiraz eden, eşit yurttaşlık payesine bir araya gelebilecek bir kavim Türkler. Bizim bunu yapmamız gerekiyor.

  • Bu noktada CHP’nin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öcalan en büyük payeyi CHP’ye veriyor, CHP’siz olmaz diye. CHP ona her türlü lafı söylüyor negatif anlamda ama ona rağmen CHP’den vazgeçmeyen bir Öcalan var. Buna rağmen Özgür Bey ve ekibi İmralı konusunda tereddüt gösteriyor. CHP İmralı’ya DEM’den bile önce gitmesi gereken parti. Özgür Özel’in yerinde olsam bizzat giderim İmralı’ya. Bizzat heyetin başı ben olacağım derim. Orada Abdullah Öcalan’la tartışırım. Ama Abdullah Öcalan’la Özgür Özel tartışırken Özgür Özel’in tartışacak bir fikriyatı var mı? Bu konu muğlak. Zaten temel problemlerden bir tanesi de o. Türkiye’deki siyasi parti liderlerinin teori ve pratikteki zayıflıkları.

  • Gürkan Çakıroğlu’nun derdi nedir?

Benim derdim hak. Hakkı gözeteceksin, hakikatı konuşacaksın ve halkla beraber olacaksın. Ben Muhteşem Yüzyıl istiyorum. Biz, bizim olana sahip çıkmıyoruz. HDP bizim, SDG Şam’ın değil bizim, Erbil, Süleymaniye bizim, Kandil bizim. Bizim olana, bizimle olana biz sahip çıkalım. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Derdim sürekli hakkın gasp edilmesi, hakikatin yok sayılması ve halka zulmedilmesidir. Benim derdim bu bozuk düzenin değişmesi adına karınca kararınca mücadele edebilmek… Nemrut’un ateşine su götürüyorum. Başka bir şey yapmıyorum.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Meclis komisyonunun anlamı

Sonraki Haber

Komisyonun Öcalan’la görüşmesi ve CHP’nin önündeki tuzak

Sonraki Haber
Komisyonun Öcalan’la görüşmesi ve CHP’nin önündeki tuzak

Komisyonun Öcalan’la görüşmesi ve CHP’nin önündeki tuzak

SON HABERLER

Komisyonun Öcalan’la görüşmesi ve CHP’nin önündeki tuzak

Komisyonun Öcalan’la görüşmesi ve CHP’nin önündeki tuzak

Yazar: Heval Elçi
14 Kasım 2025

Türkiye yüzyılı Kürtlerle yükselecek

Türkiye yüzyılı Kürtlerle yükselecek

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
14 Kasım 2025

Meclis komisyonunun anlamı

Meclis komisyonunun anlamı

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
14 Kasım 2025

Amûdê Sineması: Yanan sadece bir film değildi

Amûdê Sineması: Yanan sadece bir film değildi

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
14 Kasım 2025

Teke düşüyoruz

Somut programın başarısı: Mamdani

Yazar: Heval Elçi
14 Kasım 2025

İsrail ordusu Batı Şeria’da Filistinli 2 çocuğu öldürdü

İsrail ordusu Batı Şeria’da Filistinli 2 çocuğu öldürdü

Yazar: Yeni Yaşam
13 Kasım 2025

Hatay Arsuz’da orman yangını

Hatay Arsuz’da orman yangını

Yazar: Yeni Yaşam
13 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır