Bütçe görüşmelerinde söz alan DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Mithat Sancar, barışı kurmaktan söz ederek, ‘Barış bizi ayırmaz, birleştirir; deklarasyona bakın, entegrasyondan, bütünleşmeden söz ediliyor. Biz de diyoruz ki bütünleşmenin, eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamanın garantisi barış savunuculuğudur, barış yoludur’ dedi
Cumhurbaşkanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçe görüşmeleri Meclis Kurulu’nda devam ediyor. Görüşmelerde söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti üyesi Mithat Sancar, “Ben bu gün barıştan söz edeceğim” diyerek, konuşmasına başladı.
Barışseverlik naiflikle eşdeğer görülüyor
Yıllardır konuşulan barışı savunduklarını, süreçle birlikte barışın herkesin gündeminde olduğunu belirten Mithat Sancar, “Barışseverlik genellikle naiflikle eşdeğer görülür. Barışseverleri, barış savunucularını naif hatta gafil bulanlar çoktur. Bu anlayışta olanlar, iki savaş arasında bir hazırlık döneminden öte bir barışın mümkün olmadığını söylerler. Barış dediğiniz şey, onlara göre yeni bir savaşa hazırlıktan ibarettir, bundan ötesi değildir. Barış savunucuları ise en kırılgan, en zayıf ateşkeste bile barışı inşa etmenin imkânını ararlar” diye konuştu.
Barış toplumu kurmanın yolu
Barış umudunun var olduğu sürece bunun tesisi için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Mithat Sancar, barışın yalnızca bir antlaşmadan ibaret olmadığını ifade etti. Mithat Sancar, “Barış; bir etik, politik tercih veya kapasitedir. Bu açıdan baktığında toplumun kendini yeniden kurmasının en etkili yöntemi ve en önemli sonucudur. Barışı inşa etmenin yolu toplumsal müzakere ve demokratik siyasetten geçer. Şimdi yaşadığımız sürecin önemli köşe taşlarından 27 Şubat a deklarasyonu altını çizeceğim. Sayın Öcalan şunu söylüyor: Eğer konuşarak tek bir kişinin bile hayatını kurtarabiliyorsak bunu yapmak en büyük görevdir. 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Deklarasyonunu ruhunu burada görmek, burada aramak gerekiyor. Sayın Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihindeki tarihi konuşmasına verilmiş tarihi bir karşılıktır bu açıklama” ifadelerini kullandı.
Diyalogla çözümü yaratalım
Mithat Sancar, dünyada yaşanan çatışma-çözüm pratiklerinde yaşananlara işaret ederek, bu örneklerde yer alan ve klasik olarak tanımladığı bu yolların Abdullah Öcalan tarafından yapılan çağrı ile ters yüz edildiğini söyledi. Mithat Sancar, “Silah konuşmanın önünde engel ise o zaman bu engelli kaldırmak ile başlayalım. Konuşarak çözüme gidelim demektir bu. Diyalogla çözümü yaratalım demektir bu” diye belirtti.
Nefret insani değerleri yok eder
Düşünür Hannah Arend’in, “Siyaset insanların eşit olarak bir arada konuşabilme sanatıdır” sözüne atıfta bulunan Mithat Sancar, “Gelin konuşalım. İtirazlarınızı, eleştirilerimizi, kaygılarımızı hatta kırgınlıklarımızı ve kızgınlıklarımızı dile getirelim. Ama kin ve nefret ile değil. Demokratik siyasetin en önemli meselesi budur zaten. Nefret insaniliği de yok eder. Bu da her türlü kötü yolun önünü açar. Toplumda da nefret ve kini inşa edenler var” şeklinde konuştu.
Dönüştürme sorumluğumuz var
Mithat Sancar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Rusya ve Sovyetler Birliği ile imzaladığı Nükleer Silahsızlanma Anlaşması da o dönem tepkiyle karşılanmıştı. Bir barış anlaşmasına toplumun neden karşı çıktığını başkana anlatmaya çalışan bir senatör şöyle diyor: ‘Muhtemelen memleket, barışı da sanki savaş kadar büyük bir tehditmiş gibi yaşayacak.’ Yani aslında çatışma, nefret, kin ve savaş zihinlere yerleştirildiğinde kolayca dönüştürülemiyor. Bunu dünyadaki pek çok tecrübeden biliyoruz; ama bizim bunu dönüştürme sorumluluğumuz var.
Türkiye’nin etkilerini konuşmamız lazım
Şimdi içinde bulunduğumuz dönem tam da bu sorumluluğun hayati bir hâl aldığı zaman dilimidir. Bugüne kadar hep Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye etkisini konuştuk. Şimdi Türkiye’den Ortadoğu’ya yayılacak etkileri konuşma zamanı. Gelin, hep birlikte Ortadoğu’yu barış ve demokrasi yoluyla dönüştürmenin öncüsü olalım ve hep birlikte modelini oluşturalım.
Büyük barışı ancak böyle kurabiliriz. Başta Suriye olmak üzere, bölgenin tümünü kapsayacak demokratik, eşitlikçi, özgür bir düzenin yolunu bizler hep birlikte kuralım. Barış sadece bir çatışmasızlık değil, tıpkı bir ağacın sadece gövdesiyle hayatta duramayacağı gibi barış da tek başına şiddetsizlikle var olamaz. Barışın kökleri olmalı; yani hakların tanınması. Dalları olmalı; eşitliğin sağlanması. Yaprakları olmalı; devletin ve toplumun demokratik dönüşümü. Aksi hâlde o ağaç ilk fırtınada devrilir. Bunun için de barış hukukuna ihtiyacımız var. Şimdi, barış hukukunu kurmanın zamanıdır.
Çatışmanın kaynağı Kürt sorunu
Aslında geciktik bile. 13-14 ayı bulan bu süreçte, barış hukukun sütunlarını çoktan dikmiş olmamız gerekiyordu. Barış hukukunun üç boyutu olduğunu söyleyeceğim. Biri, çatışmasızlığı kalıcı hâle getirmek ve bunu sağlayacak hukuksal düzenlemeleri yapmak. Barış hukukunun birinci boyutu budur. Çatışmayı ancak böyle kalıcı olarak sonlandırabiliriz. Ama çatışmayı bitirmek, barışı sağlamaya yetmez. Barış hukukunun ikinci unsuru, çatışmayı doğuran sorunları çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır. Evet, çatışmanın bir sebebi, bir kaynağı vardır; burada da adı Kürt sorunudur. Bu sorunu çözecek yolları açalım, temelleri atalım, bunun hukukunu oluşturalım. Barış hukukunun üçüncü boyutu ise barışı bütünsel hâle getirecek çalışmalar, düzenlemeler ve tedbirlerdir. Bunların da temelinde demokratikleşme ve demokratik toplumun inşası yer alır.
Bütünleşme bir arada yaşamanın garantisi
Bunlar birbirine bağlıdır, koparamayız. İlk Meclis gibi, 1920’deki Meclis gibi bu yolu açabilecek imkânlar mevcuttur. Yeter ki irade gösterelim, konuşalım, tartışalım, ama kavga etmeyelim. Söz söyleyelim, ama hakaret etmeyelim. Barışı isteyelim, çatışmanın sadece acı getirdiğini görelim. Barış toplumun içinde zaten var, bunu çok çeşitli tecrübelerle yaşayabiliriz. Akil insanlarda görev yaparken; 2013-2015’te bunu çok somut, çok açık görmüştüm. Asıl barışın toplum içindeki bu güçlü köklerinin büyümesini önleyecek siyasal tutumlardan vazgeçelim.
Kimsenin her yapılana tartışmasız destek ve onay vermesini beklediğimizden değil; dönüşmenin yolunun, bir arada, eşit ve özgür yaşamanın yolunun barıştan geçtiğini bildiğimiz için söylüyoruz bunu. Bölünme korkusu yıllardır, nesillerdir taşınan büyük bir yük; ancak bu yükten kurtulalım. Barış bizi ayırmaz, birleştirir; yine deklarasyona bakın, evet, entegrasyondan, bütünleşmeden söz ediliyor. Biz de diyoruz ki bütünleşmenin, eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamanın garantisi barış savunuculuğudur, barış yoludur.”
Kaynak: MA









