Sevgili Leyla Güven’in durumu geri dönülmez bir noktaya ulaşmak üzere. Sessizlik ise kahredici boyutlarda. Sosyalist ve ekolojist bir insan olarak önceliğim her zaman insan hak ve özgürlükleri oldu. İnsan hak ve özgürlüklerine gözlerin kapanması halinde ağacın, hayvanın, bitkinin, suyun haklarının asla savunulamayacağını çok iyi bilenlerdenim. Çünkü ekosistemin varlığını insan olmamızdan kaynaklı bir içgüdü ile sahiplenmekteyiz. Ve büyük çoğunluk bugün neredeyse insanlıktan çıkmak üzere. İnsana sahip çıkamadığımız koşullarda doğaya nasıl sahip çıkabiliriz ki? Bir parçası olduğumuz doğal yaşamın elimizden kayıp gitmesini elbette izleyemeyiz ve ekosistem kapitalizmin saldırıları altında insanı dışlayacak bir değişime doğru hızla ilerlerken, insan haklarına duyarsız halde olunması bu süreci katlayarak hızlandıracak.
Türkiye’de mevcut iktidar yapısının hak hukuk bilmez tutumuna karşı insan hak ve özgürlüklerini savunmaktan geri durduğumuz koşullarda doğal yaşama yönelik sermaye saldırılarının durdurulabileceğini düşünmek herhalde en hafifinden aymazlık olacaktır. Leyla Güven 129 gündür açlık grevinde ve tek talebi yasaların herkese karşı eşit uygulanması. Hiçbir insan hatta hiçbir canlı tecrit altında tutulamaz, tutulursa bir insanlık suçudur. Leyla Güven’in başlıca talebi, PKK Lideri Öcalan’a yönelik insanlık dışı tecrit uygulamasının kaldırılmasıdır. AKP iktidarının hak arayan tüm kesimlere yönelik tutumu ise malumdur. Halkın tam bir biat altında iktidara boyun eğmesini sağlamak amacıyla politikalar üretilmektedir. Muhalif olan her kesime yönelik reva görülen baskılar bir yana Kürtler üzerindeki baskılar faşizmin en ağır uygulama biçimlerinden biridir. Bugünü Hitler faşizminden ayırt edilebilecek tek nokta toplama kamplarında insanların yakıldığı ocakların henüz ateşlenmemiş olmasıdır.
Türkiye’de doğal yaşamın sermaye yararı için yok edilme adımlarını yakından takip eden biriyim. Önceki gün Silopi’de 5 yıl önce sit alanı ilan edilen bölgede askeri alan oluşturmak için kepçe ile kazı yapıldığı haberi gazetemizde yer almıştı. Böyle bir gelişme batı bölgelerinde yaşansa dört bir yerden ses çıkar ve sosyal medyada ciddi bir gündem haline gelirdi. Ancak adres Silopi ise yani Kürt halkının yaşadığı coğrafya ise gözler kör, kulaklar duymaz olabiliyor. Bu çifte standart belki devletin yıllar boyu sürdürdüğü deformasyona dayalı propagandasının etkisiyle olabilir. Ama durum bu kadar basit değil. Hak ve özgürlüklerin peşine düşemeyenler ‘yeşilcilik’ oynayarak bir mücadele yürüttüklerini sanırlar belki, ama eninde sonunda varacakları nokta sermayenin yedekliği olacaktır. Yürütülen ekoloji mücadeleleri insan hak ve özgürlüklerini içermiyorsa kapitalizmin izin verdiği alanda horon ya da halay çekmekten gayrı yapabileceğimiz hiçbir şey kalmaz.
Kendi adıma söylüyorum, Leyla Güven’in insanlık onuru için sürdürdüğü direnişin 129. gününde kesilen ağacın, öldürülen hayvanın, yok edilen doğal yaşamın durumunu görmek ve bunun için harekete geçmek için yeterli enerjiyi toplamam mümkün olmuyor. Alman rahip Martin Niemöller Nazi Soykırımı’na karşı sessizliği seçmiş milyonlarca Almandan biriydi. Yıllar sonra sessiz kalmalarının verdiği vicdan azabı sonucu özeleştiri yaparken herkes tarafından bilinen şu meşhur sözleri söylemişti: “Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.’’ Bu sözler bugün yaşadıklarımızın bir özeti değil mi?
Seçimdi, geçimdi, şuydu buydu derken insanlığımızdan utanacak noktalara gelmek üzereyiz. Kadınların 8 Mart’ta gösterdiği direnç de olmasa neredeyse yaşama küsecek durumlara geldik. Rahip Martin’in yaşadığı pişmanlık duyguları katledilen milyonlarca Yahudiyi maalesef geri getirmedi. Sonradan yaptığınız ya da yapmadığınız şeylere karşı duyduğunuz pişmanlık ne kendinize ne topluma ne de yaşama hiçbir yararı olmayacak. Toplumsal olarak mevcut yasalar uygulansın diyebilecek kadar geriye doğru adım atılmış durumda. Daha da gerileyecek ne kaldı ki?
Bir İtalyan atasözü şöyle der, “Duymak istemeyen kadar kötü sağır yoktur.” Rahip Martin ve milyonlarca Alman ve daha dorusu insanlık çok ‘kötü sağırdı.’ Evet, Leyla Güven için yapabileceğiniz bir şey varsa yapın hem de hiç ertelemeden hemen şimdi yapın.