27 Şubat tarihinde Öcalan İmralı heyetiyle birlikte, barış ortamının hayata geçirilmesiyle ilgili açıklama yaptı. Bunun ardından yapılan açıklamalar olumlu ve olumsuz olarak değerlendirildi.
Bu çağrı dünya kamuoyunda olumlu karşılandı ki bu çok önemlidir Orta Doğu sahası için. Bundan sonra barışı hayata geçirecek güçlü liderlere ihtiyacımız var. Barışı ancak özgüvenli liderler hayata geçirebilirler. Lidere karşı olan güven duygusu önemlidir. Silahların susmasını ve müzakerelerin başlamasını ancak bu özelliklere sahip liderler uygularlar. Bilindiği gibi 93 Özal döneminde de ateşkes süreci vardı ama olgunlaşmadı. Orada da en önemli vurgu demokrasi, adalet, barış ve özgürlüktü. O zaman bunlar devreye sokulsaydı bugün başka konuları konuşuyor olacaktık. Silahların susması için gerekli adımlar atılmadı. Birçok alanda kayıplar yaşandı ve toplumu daha fazla ötekileştirme politikaları devreye sokuldu. Oysaki barış, adalet ve demokrasiyi içselleştiren örgütlü toplumlar huzur içinde yaşamanın koşullarını rahatlıkla hayata geçirme imkânına sahip olurlar. Savaş ortamından barışa evirilen bir zaman dönemecinde yaşanacak zorlukları aşmak için güven ortamı hazırlanmalıdır.
En önemlisi Güney Kürdistan yönetiminin bu açıklamaya olumlu yaklaşımıdır. Barzani ve Talabani’nin yaklaşımları Kürtler arasında oluşacak bir birlikteliğe atılacak önemli bir adım olacaktır. Kürtler artık kendi içindeki olumsuz yaşanmışlıklardan arınmalıdır. Öcalan’ın açıklamaları Güney Kürdistan’da askeri açıdan önemli adımların atılmasına neden olabilir. Türkiye’nin askeri üslerini geri çekerek barış sürecine katkı sunması kaçınılmazdır. Bir yandan PKK’nin ön koşulsuz silah bırakmasını isteyeceksin diğer yandan Güney Kürdistan’da SİHA’larla bombardıman yapacaksın. Bu barış adına ne kadar inandırıcı olabilir? Ülke içinde de siyasi saldırılara da bir son verilmesi gerekir. Siyasi af, Kürtçe eğitim ve kayyumlar konusunda uzlaşma sağlanmalı, Kürtlerin yaşamsal hakları anayasal güvence altına alınmalı. Oy kaygısı olmadan, ülkenin geleceği için bunlar hayata geçirilmelidir.
Bunlar yaşanırken elbette olumsuz, milliyetçi yaklaşımlar ve saldırılar da yaşanacaktır. Önemli olan halka barışı iyi anlatabilmek ve bunun aslında herkesin çıkarına olduğunu kavratmak olacaktır. Hiçbir anne ve baba çocuklarının ölmesini istemez. Çocuklarını kaybeden aileleri barışa ikna etmek en kutsal görevdir. İktidarın bu konuda topluma şeffaf bir şekilde açıklama yapmak zorunluluğu vardır. Konuyu mecliste tartışmak ve halkı bilgilendirme durumu söz konusudur. İktidara bir pas verildi, şimdi bu pası olumlu kullanmak iktidara kalmış oldu. Her şey hemen olmayacak ama yürütülen gelişmeler açık olmalıdır. Bu dönemde sürprizlere yer olmaması gerekir.
Türkiye’nin yol haritasını basından okuduk. Milli Savunma Bakanı, “sürecin sabote edilmesine asla müsaade edilmeyecek” dedi. Bu yol haritasında Kürtlerin siyasi ve hukuki talepleri es geçilmiş. İktidarın Kürtlerin hassasiyetini göz önünde bulundurması gereklidir. Bu haritada en göze çarpan nokta “Türkiye’de ilgili kurumlara, Irak’ta Türkiye ve Irak yönetiminin denetimi ve kontrolü altında Irak devletine, Suriye’de ise Suriye ve Türkiye’nin kontrolü altında Suriye’de belirlenen yerlere silahlar bırakılacak” açıklamasıdır. Suriye’de dünya terör listesinde bulunan HTŞ yönetimine, Kürtler neden silahlarını Türkiye denetiminde teslim etsinler? Türkiye kendi sorununu kabullenip kalıcı çözümler aramalıdır. Geçici, üstü kapalı, birbirine uymayan açıklamalarla nasıl sorunlar çözülür? Bu yaklaşım ne kadar pratiğe uygun olur? Karşı tarafı yok saymakla değil, kabullenerek karşılıklı çözümler üreterek sorunlar çözülür.
Bakalım DEM Parti’nin yol haritasında neler var. Sırrı Süreyya Önder’in açıklama sonrasında okuduğu not önemliydi. Alınacak çok yol var, umarız Dolmabahçe’de yaşananlar tekrarlanmaz, masalar devrilmez.