Tarihin bütün barbarlığını Kürtler üzerinde uygulayan DAİŞ faşizmi, gasp ettiği topraklara Kobanê’yi de kattığında gücünün zirvesine ulaşmıştı; fakat tarihin diyalektiği bu kentte de mükemmel işledi. Zirvede olduğu anda inişe de başlamıştı çünkü. Bazen tarih yazımı daracık bir mekânda, mekandaki bireyde, o bireyin karar verip, eyleme geçtiği bir anda gerçekleşir.
Geçilmek üzere olan Kobanê’de Komutan Gelhat “And olsun ki, yer gök bir olsa da geçmelerine izin vermeyeceğiz” dedikten sonra, sadece on metre ilerledi ve DAİŞ’ten bir evi geri aldı. Bu an, dünyaya korku salan barbarların yıkıldığı en önemli anlardan biridir. Deniz Bilgin, bu anı bir buçuk sayfalık bir hikâye ile mükemmel anlatıyor. Ve bunun gibi dokunaklı 134 olayı “Bulut Yağmuru” adlı kitabında ustaca işlemiş. Kobanê ve etrafında yaşanan hakların özgürlük savaşında öyle olaylar yaşandı ki, onlara dair sanatın ve edebiyatın olanakları henüz binde bir dahi harekete geçmedi. Deniz Bilgin’in yazdığı “Bulut Yağmuru” (Mezopotamya Yayınları) kitabı şiirsel bir dille, imgelerle örülmüş kısa hikayelerin oluşturduğu bir kaynak değerinde.
Kitaptaki hikayelerin her biri bir romana konu olabilecek yoğunlukta. Çünkü hikayeler zaman, mekân ve olaylar süzülerek işlenmiş. Her hikâyenin akışında nabız gibi atan cümleler var. Tüm bunlar birleşince “Bulut Yağmuru” adeta Kobanê’nin kalp atışlarına dönüşüyor.
1980’li yılların vahşetinde Kürdistan’ın kalbi Amed’de atıyordu. 2014’te ise Kobanê’de. Bu kalbe kan taşıyanların ruhu nasıl ki, “altı kişiyle başardık” sözünde temsilini buluyorsa, Kobanê’de de “on metre ilerledik” sözünde somutlaşıyor. Altı kişiyle başaranlar ile on metre ilerleyip, bir evi geri alanların ruhu aynıdır. Kobanê’de özgür ve onurlu tarih yazımı işte böyle başladı. Nazım Hikmet, “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabında Rus sosyalistlerinin Alman tanklarına karşı savaşını bir cümle ile muhteşem anlatır: “Nikolay Maslenka, cephane bitince bir avuç kar attı tanklara.” Deniz Bilgin, her hikâyeyi bir arının çiçekten çiçeğe uçarak topladığı direniş ve onurun özsuyuyla örmüş. Kitapta sadece insanlar değil, canlı cansız pek çok varlık yaşadıklarını anlatıyor.
Deniz Bilgin, Sara’yı konuştururken, kendi yazma sürecinin psikolojik arka planını da gözler önüne seriyor. Nitekim Galeano’ya selam niteliğinde bir sözü şöyle: “O, dünyanın sesini duyan biri; ağaçları, bulutları, kuşları, suları duyabiliyor.” Kobanê’ye dair elbet daha çok şey yazılacak.
Özgür ruhlu kadınların zılgıtı orada kapitalist canavarların en vahşi çığlığını yenilgiye uğrattı. Kobanê’de zılgıtlarla yeni bir dünya yaratıldı. Kitaptaki mitolojik öğelerle örülmüş metinler yıkıntıların üzerine bir yeniden kuruluşu, kök sokarak filizlenmenin nasıl geliştirildiğini gözlerimizin önüne seriyor. Birçok hikâye yeri geldiğinde sıradan insanların nasıl bir birer kahramana dönüştüğünün en çarpıcı kareleri olduğundan, o süreç sinematografik bir şekilde belleğimize kaydediliyor. Hikayelerin güçlü yanlarından biri de anlatıların dışında anlatılmayanlardır. Bırakılan boşluklarla sezgilere, hayal gücüne hitap edildiğinden, hikayeler bittikten sonra da zihinde sürmeye devam ediyor. “Bulut Yağmuru” bir roman, bir öykü gibi de okunabilir. Çünkü kitaptaki her hikâye görünmeyen ama sıkı bağlarla birbirine bağlıdır. Değişen her olayda aslında tek kahraman vardır!
Bu kahraman, özgürlük arayışındaki Kürt, Türk, Fars, Arap, Asuri, Süryani, Keldani, Ermeni, Türkmen, İngiliz, Alman, Fransız, Amerikalı, İtalyan; yani enternasyonalist bir ruhtur, daha çok da özgür kadının ruhudur. Bu ruh, sadece Kobanê’de değil, Şengal, Afrin, Sur, Cizre, Gever, Nisêbin, Kerboran gibi birçok kentte insanüstü bir iradeyle savaştı. Mezarı olmayan sayısız kahraman, yıkıntıların dahi ortadan kaldırılarak bir bellek silme harekâtına dönüştürülen bu süreçler, zamana direnen “Bulut Yağmuru” gibi vicdanın sesi, belleğin karakutusu olan kitaplarla bellekte ve yürekte hep canlı kalacak.
* Ödemiş T Tipi Cezaevi