Rêya Heq-Hak Yolu Alevi geleneğinde kutsallık, bireysel ihtiraslardan ve çıkar ilişkilerinden arındırılmış; toplumsal rızalık ve paylaşım ilkeleriyle tanımlanmış bir değerler bütünüdür. Dergâhlar ve diğer kutsal mekânlar bu değerlerin somutlaştığı mekânlar olarak tarihsel hafızanın, komünal yaşamın ve ahlaki ölçülerin merkezinde yer alır. Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın anlamı bu bakımdan yalnızca bir inanç mekânı olmakla sınırlı değildir; aynı zamanda Alevi ve Bektaşi toplumunun kolektif kimliğini, eşitlikçi yaşam anlayışını ve ortak hafızasını temsil eder.
Rêya Heq-Hak Yolu perspektifi varoluşa bütünlüklü bakar. Cümle can arasındaki holistik ilişki, bu bütünsel bakışın kadim yöntemidir. Kürtçe’de doğaya “Xwezâ” denilmesi tarihin en derinlikli tanımıdır; dişil evren modelinin ifadesidir. Bu, evrensel ve bütünsel bir metodolojik yaklaşımdır. “Ana kadın” bu sistemin serçeşmesidir.
Rêya Heq-Hak yolu inancındaki kutsal mekânlar, devlete rağmen toplumun demokratik değerlerle yönetildiği alanlardır. Toplumun komünal değerlerde ısrar ederek verdiği her mücadele, bu yönüyle hakikat ve özgürlük mücadelesidir. Kutsal mekânlar komünalitenin inşa edildiği, geçmiş toplumsal hafızanın yeni kuşaklara aktarıldığı ve enerjik hale geldiği mekânlardır. Bu nedenle bu mekânlar toplumun hafızasıdır.
Ancak bireyin bu kutsal mekânı prestiji için işgal etmesi ya da devletin kutsal mekânlarda güç gösterisinde bulunarak onları denetime alması, aslında aynı zihniyetin ürünü olarak karşımıza çıkar. Her ikisi de erkek egemen zihniyetin, “Ana Kadın”ın kemaletine karşı bir inkârıdır. Başka bir deyişle, dişil evren modeline karşı eril evren modelini tesis etme çabasıdır. Bu zihniyete karşı verilen her mücadele aynı zamanda kadın özgürlükçü bir yaşamın inşası mücadelesidir.
Dergâhların tarihsel işlevi, bireysel adları ya da kişisel ihtirasları yüceltmek değil; komünal yaşamın esaslarını kurumsallaştırmak olmuştur. Burada lokmalar ortaklaşa paylaşılmış, bireysel üstünlük reddedilmiş, rızalık temelinde bir eşitlik anlayışı inşa edilmiştir. Hacı Bektaş Veli’nin Makalât’ında ifade ettiği “Eline, beline, diline sahip ol” ilkesi bu komünal ahlakın bireysel özetidir. Aynı şekilde Pir Sultan Abdal’ın “Kul hakkını gözetmeyen, yol erkânını bilmeyen, edep ile süslenmeyen Hak katında makbul olmaz” deyişi, kutsalın ahlaki ölçülerini şiirsel bir dille ortaya koyar.
Mekân ve ritüeldeki kutsallık, toplumsallığın ve komünalitenin kutlanmasının ifadesidir. Bu nedenle Alevi kurumlarına kişilerin kendi adını vermesi, Alevi inanç sistemi açısından sorunlu bir girişimdir. Çünkü Alevilikte kutsal mekânların isimlendirilmesi, bireysel karizma ya da dünyevi unvan üzerinden değil; yol önderleri, ocaklar veya kutsal olaylar üzerinden gerçekleşir. Kutsalın bu şekilde bireysel görünürlüğe indirgenmesi, kutsalı araçsallaştırmak anlamına gelir. Araçsallaştırılan kutsallık ise parçalanan toplum ve komünalite demektir.
Bu noktada Max Weber’in “karizma otoritesi” kavramı açıklayıcıdır. Weber’e göre karizma, toplum tarafından olağanüstü nitelik atfedilen bir liderlik biçimidir. Ancak bu karizma kişiselleştiğinde, kutsal olan ile dünyevi çıkarlar iç içe geçer. Bir siyasetçinin kutsal mekânlara kendi adını vermesi, bireysel karizmasını kutsallık üzerinden meşrulaştırma girişimidir. Bu, kutsalın komünal işlevini zayıflatır ve onu bireysel iktidarın bir aracına dönüştürür. Aslında buradaki bireysel karizmanın meşrulaştırılması demek, kişinin sermayesini meşrulaştırması demektir.
Pierre Bourdieu’nün “sembolik sermaye” kavramı da burada anlamlıdır. Bourdieu’ye göre sembolik sermaye, toplumun değer verdiği alanlarda prestij, saygınlık ve meşruiyet elde etmenin aracıdır. Alevi kutsal mekânlarının tarihsel saygınlığı ve toplumsal hafızadaki merkezi konumu, sembolik sermayenin en güçlü kaynaklarından biridir. Bir cemevine şahsi ad verilmesi, bu sembolik sermayenin siyasal ya da bireysel prestij için kullanılma çabasıdır.
Devletin “rızasız” biçimde Munzur Gözeleri’ne mescid yapma girişimi ise bireysel prestij arayışından öte, doğrudan bir güç gösterisidir. Bu, “ötekinin” en kutsal mekânında tahakküm kurma çabasıdır. Yani komünalitenin beynine, hafızasına, toplumsal belleğine yönelen bir müdahaledir. Toplumun hafızasında gelenek önemlidir. Kutsal mekânlar aynı zamanda geleneğin yeniden inşa edildiği yerlerdir. “Tarih ve gelenek neyse günümüz ve gelecekte odur, büyük ilkesine göre düşünme ve hareket etmeliyiz.” Tarih ve geleneği ne kadar doğru bilirsek, günümüz ve geleceği de ona göre değiştirip dönüştürebilirsiniz. Burada amaç edinen anlayış; bir dine inanan insanların ritüellerini yerine getirme durumu değildir. Rêya Heq Kürt Alevilerin tarih ve geleneğini kontrol ve denetim altına almaktır. Rêya Heq Kürt Alevilerin Kutsal Mekanları doğal toplumun Ahlaki-politik değerlerinin ifadesidir. Nahak anlayışı doğal toplum-Rıza toplumu-Ahlaki-politik toplum-komünal toplumun kemaline el koyma ve kendine mal etme gayretindedir. Dersim Katliamı esasında kapitalist modernist anlayışa karşı demokratik toplum değerlerinin son direnişidir.
Sonuç olarak kutsal mekânların şahsi isimlerle anılması, Weber’in karizma teorisi bağlamında kutsalın bireysel çıkarlarla iç içe geçirilmesi; Bourdieu’nün sembolik sermaye yaklaşımıyla ise kutsalın toplumsal değerinden siyasal prestij devşirme girişimi olarak okunabilir. Oysa Alevilikte kutsalın özü bireysel öne çıkışı değil; toplumsal eşitlik, komünal yaşam ve Hakikat yolunda rızalığı esas almaktır.
Hacı Bektaş Dergâhı bu bakımdan bir kişinin değil, tüm canların yani kolektifin dergâhıdır. Unutulmamalıdır ki bu dergâh Kadıncık Ana tarafından inşa edilmiştir. Erkek egemen zihniyetin, bu dergâhtaki sembolik sermayeye hizmet edecek her girişimi aynı zamanda Kadıncık Ana’nın kemaletine karşı kastik iktidarın topluma egemen olma anlayışının ifadesi olarak düşünülmeli
Burada dikkat çekici olan noktalardan biri de, söz konusu girişimlere yalnızca bir siyasetçinin değil; Alevi-Bektaşi dünyasında kurumsal bir temsiliyeti bulunan bazı ocak evlatlarının da eşlik etmiş olmasıdır. Kurum temsilcilerinin bu tür girişimlerde yer alması, kutsalın araçsallaştırılmasına yalnızca bireysel değil, kurumsal bir meşruiyet kazandırma riskini doğurur. Kişilerin sembolik sermayesi Alevi kurumları üzerinden meşrulaştırılması durumu söz konusudur. Başka bir ifade ile “karşıt Alevilik” inşasında karizma otoritesi ve sembolik sermaye ortak hareket etmektedirler.
Bu aşamada artık bireysel değil, kurumların sembolik sermaye çalışmaları söz konusudur. Bu durum, Alevi toplumunun ortak değerlerini korumakla yükümlü olan kurumların, tam tersine bu değerlerin aşınmasına dolaylı olarak katkı sunduğu izlenimini yaratmaktadır. Oysa kurumsal temsil, bireysel ihtirasların önünde bir denge unsuru olması gerekirken; burada kutsalın siyasallaşmasına zımni bir onay halini almıştır.
Dolayısıyla tartışma yalnızca bir siyasetçinin bireysel prestij arayışına indirgenemez. Aynı zamanda Alevi kurumlarının kutsalın korunmasındaki sorumluluğu ve bu sorumlulukla ne kadar uyumlu davrandığı da sorgulanmalıdır. Çünkü kutsal mekânların komünal mirası, ancak bireysel ihtiraslardan ve kurumsal kayıtsızlıklardan arındırıldığı ölçüde hakiki anlamına kavuşacaktır.
Alevi hakikatinde Hak aşkı, Xızır gayretiyle yol adına pervane olurken; “Hak için olsun, seyir için olmasın” ilkesi esas alınır.