Bu hafta yüz binlerce hektar orman ekosistemi, tarım alanı, yerleşim yeri içinde tüm canları ile birlikte yok oldu.
Hatay Antakya, İzmir Ödemiş Suçıktı, Tosunlar Seferihisar, Menderes, Manisa Akhisar, Ahmetli, Kula, Saruhanlı, Sakarya’dan Eskişehir’e kadar Bilecik’i Vezirhan’ı da içine alan yangınlarda tarım alanlarında toplanan hasatlar tamamen yandı. Evler, bağlar, bahçeler ciddi zarar gördü. Geceler boyu yangın bölgelerinde yaşayan halklar “yardım edin, desteğe gelin” çağrısı yaptı.
Yetkililerin -can kaybı yoktur- açıklamasına karşı geriye yabanılların, börtü böceğin, kuşların, tavşanların, köpeklerin, ağaçların kömürleşmiş bedenleri, yüzbinlerce hektar kavrulmuş simsiyah cansız topraklar kaldı. Bir de evleri, ahırları ile barınakları, ürünleri, geçimlik yaşamı yok olan köylülerin sessiz çaresizliği. Soğutulmaya başlayan ormanlarda yangın ara ara yeniden başlıyor. Yunanistan’da Ege‘de Sakız Adası’nda bir hafta önce başlayan ateş suyun öte tarafında da yaşamı yok etti bitirdi.
BBC Türkiye yayınında 2021 yılında Barış Önal’ın değerlendirmesine işaret ediyor, araştırmada; orman yangınları açısından en kırılgan bölgelerin Doğu Avrupa, İzlanda, Rusya’nın batısı, Türkiye’nin batısı ve Irak’ın batısının olduğu belirtilmekte.
Cihan Erdönmez ise Turizm bölgelerinde Antalya, Muğla, İzmir’de orman yangınlarının yüksek olduğunu belirtiyor, BBC’ye verdiği açıklamasında.
Yangın ve yok olan yaşamlar diğer yandan sistemin kendisine sermaye alanı açma çabası birlikte sürüyor bu coğrafyada. İklim krizleri olarak tanımladığımız aşırı sıcaklık, rüzgar hızındaki artış eş zamanlı ne tesadüf. Yanan ormanların, meraların, kıyıların yerini ya oteller alıyor, ya RES, GES, maden şirketleri.
Böyle her yer yangın yeri iken canlar yok olurken, halklar canıyla evini barkını hayvanının hasadını ormanının kurtarmaya çalışırken siyasi iktidar bu yanan yanmayan doğal alanları sermayeye açma çabasında.
Bu yazıyı kaleme alırken, TBMM genel kurulunda iklim değişikliği yasa tasarısı geçirildi. Muhalefet partilerinin eksik katılım desteği de sonuca eklendiğinde iktidar partisi için bu çaba kolaylıkla sona erdi.
İklim kanununda yasallaştırılan maddelere göre; suyun etkin yönetimi ve su kaynaklarının kullanımını arttırmaya yönelik çözümler üretecekler. Belirleyecekleri politika ve strateji belgelerine bir eylem planı programı eklemeyi planlıyorlar. Yerel iklim değişikliği eylem planları yapacaklar. Planları, illerde kuracakları iklim değişikliği koordinasyon kurulu ile yürütecekler. Bu kurulun yapısı ve hükümleri çalışma esaslarını daha sonra belirleyecekler. Ama amaçları bu illerde yapılacak olan yatırımların gerçekten “yasal olup olmadığının”! “araştırılması” bunu yaparken de uluslararası Finans şirketlerine öncelik vererek kapitalizmi güçlendirecekler. Türkiye Yeşil taksonomisi kuracaklar Enerji Üretim tekniklerinin, teknolojinin “en temizine” karar verecekler. Bu amaçla enstitüler ve araştırma merkezleri de kuracaklar. Böylece bu yapılacak işlerin için toplumu da bilinçlendirilecek!
İddiaları bu; bilinçli, temiz teknoloji destekçisi, uysal bir toplum haline geleceğiz. Bilinçlendirme eğitimlerini muhtemelen ilkokul düzeyine kadar indirirler.
Emisyon Ticaret sisteminin kurulmasında ve bütün bu işlerin yürütülmesinde yetki bakanlıklardan ve kurumlardan oluşan karbon piyasası kuruluna ait olacak. Kim bu karbon Piyasası Kurulu Özel sektör temsilcileri bu kurulun üyesi. TOBB başkanlığında bir danışma kurulu sekreteryası oluşturulacaklar, emisyon Ticaret sisteminin yani karbon borsasının ve bu borsaya girecek şirketlerin yönetimini sağlayacaklar. Yükümlülüklerin takibini, piyasa gözetimini EPDK ve ETS ve piyasa işletmecisi EPİAŞ yapacak. 2027’ye kadar bu geçiş sürelerini tamamlayacaklar.
İklim yasası değişikliği tasarısı için mecliste maden, enerji, inşaat patronları ve vekilleri olumlu oy kullanırken ekip arkadaşları da şirketlerle yaptıkları konferanslarda siyasi gelecek hayallerini açıklıyordu.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Ankara Sanayi Odası (ASO) ve Nükleer Sanayi Derneği (NSD) işbirliğinde, Anadolu Ajansının Global İletişim Ortaklığında 11. Nükleer Santraller Zirvesi’nin (NPPES) İstanbul’da gerçekleştirdi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından Nükleer Enerji ve Uluslararası Projeler Genel Müdürlüğüne getirilen “yetkili” , Sinop’ta ve Trakya’da kurulmasını planladıkları nükleer santraller için tarih buyurdu. 2035 elektriği üreteceklermiş.
Enerji şirketleri ise işlerini kolaylaştıracak, yeni sermaye alanları açacak kararlar çıksa da, bu kararlar yasal payandaya oturtulsa da hummalı bir şekilde kendi dertlerine düşmüş durumdalar bu günlerde. İklim değişikliğinin şirket verimliliğine, sermaye birikimlerine etkisini araştırıyor.
Ülkenin doğal alanları meraları tarım alanları ormanları yeşil taksonomiye uygun şekilde paylaşılacak, sermaye birikimine sokulması planlanırken adı da sürülebilir ekosistem yönetimi olacak iklim yasası çıkarılsa da yazmaya gerek var mı yaşamı ve yaşam alanlarını korumak için sorumluluk ve özne de kim diye…
Eminim her yazının sonuna mücadele bizimdir siyasi iktidarı ve yürütücülüğünü yaptığı sermayeyi biz durduracağız. Meşru olan biziz kararlıyız bu ve benzeri özne olma halimizi kelimelere döktüğümde bunu okumaktan sıkılmışsınızdır. Ancak gerçek bu. Diledikleri kadar meşru olmayan siyasi stratejilerini emellerini yasallaştırsınlar bizler yaşam hukukuna aykırı yaptıkları hiçbir yasayı, aldıkları hiçbir kararı tanımıyoruz.
Avrupa’dan da bir gündem tam da bu siyasi ablukaya tam yanıt, Finlandiya’da İsviçre’de ve Almanya’da nükleer Tesisler soğutma suyu ile reaktörler soğutulamadığı için devre dışı bırakıldı. Hatırlarsanız Nükleer üretim, sürdürülebilir teknoloji kapsamına alınmıştı, 2 Şubat 2022 de EU komisyonunun açıklaması ile. Bir diğer ifade ile Nükleer enerji üretimi AB yeşil mutabakatın/ yeşil ekonominin kapsamına alınmıştı.
Bakın şu işe gerçekler de iktidarların, kapitalist sistemin kararlarını tanımıyor…