Sonra baktım Arion’un içindekini anlatmak için Fransızcası yetmiyor, o zaman ben yeni okumalara başladım:
“Kapitalist modernitenin topluma dayattığı bireyciliğe karşı toplumsallığı savunmak, bunu özgürlük ve eşitlik talepleriyle bağlantılandırmak klasik sosyalist ütopyanın temel idealleridir. Topluma, özgürlüğe ve eşitliğe duyulan geleneksel özlem kapitalizmin hegemonik özellik kazanmasıyla daha da şiddetlenmiştir. Liberal ideolojik hegemonya geliştikçe, sosyal ütopyalar gelişen bilimden etkilenerek kendilerini sosyalist ilan ettiler.”
Jan Frédéric Cassies
Devletler, sınırlar, patriarka tarafından sınırları çizilmiş kimlikler ile hep sorunum oldu. Daha çocukluğumdan itibaren kendimi bu kavga içinde buldum. Ne tek bir dil, ne de tek dil/ulus üzerinden inşa edilen État-nation/Ulus-devletler, ne de birilerinin kutsalı bayraklar beni hiç heyecanladırmadı. Ben Baskça, İspanyolca ve Fransızcanın gündelik hayatın bir parçası olduğu bir coğrafyada üç dilli bir hayata doğdum.
Güne ‘Egun on’-Baskça-/günaydın ile başlayan, ‘Quoi de neuf’ ?-Fransızca/yeni ne var? ile devam eden ve ‘seamos solidarios’-İspanyolca-/haydi dayanışmaya heyecanı ile tamamlayan birisi oldum. Ruhuma hiç ters düşmedim. Aklım ve yüreğim ile çatışmaya girdiğim zamanlar oldu elbette. Ancak bu çatışma zamanlarında başımı belaya da soksam ben hep yüreğime kulak verdim.
Gördükleri ve yaşadıkları ile çatışmaya girdiğinde anlamak için önce susan, sonra bunun sebepleri üzerine düşünen, daha sonra da güvendikleri ile bunları konuşmayı temel aldım. Benim ilk filozofum bu anlamda annem Béatrice oldu. İşleri başından aşkın olduğu zamanlarda bile beni hep dinledi ve sorduklarıma cevaplar üretmeye çalıştı. Bir yaşıma kadar bu cevaplar bana yetti. Ancak zamanla kendi sorularıma kendi cevaplarım oluşmaya başladı. Bu durum çok heyecan vericiydi benim için.
Ortaokul ve liseli yıllarım bu anlamda oldukça öğretici ve heyecanlı oldu benim için. Müzik ile ilişkim oluşmaya başladı. Marangoz dedem Denis’in annem için kendi atölyesinde yaptığı piyanonun tuşlarında ilk notalarımı bulduğumda yaşadığım heyecanı anlatamam. Tıpkı yaşadığım bölgenin dağlarında, tepelerinde rüzgârın, uğuldayan ağaçların, öten kuşların birlikte seslendirdikleri seslere benzer sesler çıkmarmaya başladığımda.
Büyük şehirlere küçük küçük yolculuklarım da başlamıştı. Ancak bilgisine en zor ulaştığım zamanlar da bu zamanlarım oldu. Büyükşehir kalabalıklarında başka başka diller ve kültürler ile gelişen temasım beni heyecanlandırırken ‘devletin okullarında neden bunları öğrenemiyoruz?’ sorularıma cevaplar ikna edici gelmiyordu. Sokakta yaşayan insanlar görüyordum. Oysa bizim kasabadan biliyorum, onlarca onlarca ev ya boştu ya da yazdan yaza bir iki haftalığına gelip kalanlar olurdu. O evler boşken bu insanlar neden sokaklarda yaşar?
Benzer sorulara benim gibi cevaplar arayan akranlarım ile sohbetlerimizde cevaplar üretmek de kolay olmadı. İlk örgütlenme deneyimlerim de bu zaman dilimi içinde başladı. Liseli sosyalist gruplar olarak zaman zaman bir araya geliyor, kapitalizme, topraklamızdaki büyük şirketlerin tarım endüstrisine karşı neler yapabileceklerimizi konuşuyorduk. Ancak içime de sinmeyen bir şeyler hep vardı. Bunları konuşmak ve somut çözümler üretememek canımı acıtıyordu.
Doğa içindeki yolculuklarıma daha çok zaman ayırmaya başladım. Bitkileri tanımak, onların latince isimlerini öğrenmek, sonra piyanomun başında müzikler yapmak daha heyecan verici oluyordu benim için. Üniversite eğitimim için Paris, Madrid ve Prag’da geçen hayatım çok şeyler öğretmeye devam ediyordu. Büyük kentlerin karmaşasında yitip giden seslere kulak veriyordum. Daha çok onların seslerini dinlemeye ve onları anlamaya çalışıyordum. Doğanın seslerini, dillerini öğrenmek kadar başka başka insanların dilleri ve seslerini öğrenmek de bana çok iyi geliyordu.
Farklı kültürlerin mutfaklarındaki tatlar ve kokular da beni oldukça heyecanlandırmaya başlamıştı. Sonrasında büyük kentlerin bana uygun olmadığına karar verip, annem Béatrice’in doğduğu topraklara karışmaya karar verdim. Bildiğim, tanıdığım, doğaya ve insanlara açık, her dile açık insanlar ile gündelik hayat koşturmacası büyük şehirlerdeki koşturmacadan daha çok ilgimi çekiyordu. Yerel tarım ve çiftlik üreticilerinin oluşturduğu kooperatiflerin içinde ve dağda çoban olarak buldum kendimi.
Sonrasında hayatıma bir Kürt girdi, hani derler ya ‘her bir insan başka bir dünya’ diye. İşte tam da öyle bir şey. Ben Kürtçe ve Türkçe’yi ilk ondan duymaya başladım. Fransızcayı daha yeni öğrenmeye başlamıştı. Biz de aramızda Kürtçe, Türkçe ve Fransızca kelime çözümlerinden başka bir dil kurmaya başladık. Sanırım hayatımda iki kişilik bir dil macerası kadar beni heyecanlandıran başka da bir şey olmadı.
Ancak O’nun hayatı ile Kurdistan, Rojava, bitmeyen savaşlar… Bir dil neden yasak olur, bir kültür neden yok sayılır üzerinden çok şeyler anlattı bana. Bir gün ben piyanoda ‘Bihar hatiye gundê me, Sor û zer bûye çiyayê me’ parçasını çalıp birlikte söylerken içimde bir duygu uyandı: Ne Fransa, ne İspanya ne de Türkiye’nin gücü dilleri, kültürleri yok etmeye yetmeyecek. Diller de tıpkı doğadaki bir bitki, dal, fide gibi bir yolunu bulur ve hayata katılır.
Sonra günün birinde bana dedi ki, “Öcalan; Bitkiler ve hayvanlar dünyasında yaşanan yıkımların sonuçları belki de tam anlamıyla ortaya çıkmış değildir. Ama her iki dünyanın da en az atmosfer kadar S.O.S işareti verdiği açıktır,” diyor. Ben o zamandan sonra ‘Öcalan başka ne diyor?’ diye kendisine sorular sormaya başladım. Sonra baktım Arion’un içindekini anlatmak için Fransızcası yetmiyor, o zaman ben yeni okumalara başladım: “Kapitalist modernitenin topluma dayattığı bireyciliğe karşı toplumsallığı savunmak, bunu özgürlük ve eşitlik talepleriyle bağlantılandırmak klasik sosyalist ütopyanın temel idealleridir. Topluma, özgürlüğe ve eşitliğe duyulan geleneksel özlem kapitalizmin hegemonik özellik kazanmasıyla daha da şiddetlenmiştir. Liberal ideolojik hegemonya geliştikçe, sosyal ütopyalar gelişen bilimden etkilenerek kendilerini sosyalist ilan ettiler.”
Şimdi yola çıkmam lazım, daha diyeceklerim olacak. Ne diyordu o slogan; “Bu daha başlangıç, YOL’a devam!” Devam edeceğim.