Farklı isimlerle adlandıranlar var. Altında bir bit yeniği arayanlar da, heyecanla ve coşkuyla karşılayıp hiç sorgulamayanlar da… Kürtlerin Erdoğan ile anlaştığını savunanlar da, bunu hiç ciddiye almadıkları için gündem bile etmeyenler de…
Her ne olursa olsun, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, nasıl öngörülürse öngörülsün fark etmez. Çok açık ki “yeni bir süreçteyiz.”
Peki, bu yeni süreç tam olarak ne anlama geliyor? Gerçekten bir değişim mi, yoksa sözü edildiği gibi bir paradigma dönüşümü mü? Yoksa geçmişin tekrarı mı? Kalıcı ve onurlu bir barış ihtimali mi, yoksa kırılgan bir ateşkesin başka bir hali mi?
Bu sorulara yanıt vermek kolay değil. Bildiğimiz en önemli şey, bu sürecin siyasetin “darlaştırılmış” alanlarına sıkışıp kalmaması gerektiği.
Bir diğer önemli nokta da şu ki bu ülkede yıllardır çatışmayı, acıyı, baskıyı, kaybı en çok yaşayanlar, en çok direnenler oldu. Bu nedenle ilk andan itibaren kendime şöyle söylüyorum: Kimse kimse adına konuşmasın…
Ama bugünlerde hatırlamak, hatırlatmak önemli geliyor… 2013-2015 yılları öncesindeki çatışmasızlık sürecini de barış ihtimalinin yarattığı toplumsal iklimi de hatırlamak…
Tam da bu amaçla, QAD Barış Araştırmaları Derneği yeni bir yayına başladı. QAD – Barış Meydanı* isimli bu online platformda yayımlanan yazılar ve röportajlar, Türkiye’nin deneyimlediği barış girişimlerinde – özellikle de 2013-2015 Çözüm Sürecinde – “Nerede yanlış yaptık?” sorusunu öncelemeyi hedefliyor. Çünkü QAD ekibi, “barış ihtimaline yaklaştığımız süreçleri nasıl yaşadığımızı, hangi duygular ve düşüncelerle karşıladığımızı birbirimize anlatmanın kıymetli olduğu” kanısında. Ve hiç haksız değiller.
2015-2016 ile birlikte öyle zor dönemlere girdik ki, çatışmanın olmadığı süreçlerin ve barışın sadece bir ihtimal olarak dahi yarattığı kolektif kuvveti unuttuk. Barışı konuşmaktan bile çekinir hale geldik… İşte bu nedenle QAD’ın çabası, barışın toplumsallaşmasındaki rolümüzü hatırlamak için iyi gelecek.
QAD, barış ihtimalini bana da hatırlattığında, aklımdan hiç çıkmadığını fark ettiğim bir cümlenin bir yeri de burası…
“2015 yılında, 13 yaşındaki bir Cizreli çocuk şöyle demişti:
‘Ölmeden önce barışı görmek istiyorum.’
Bir çocuğun ağzından çıkan bu cümle, çok fazla şey söylüyordu… Bir yandan çocuğun barışa duyduğu arzuyu çok net gösterirken, diğer yandan çocuğun içinde bulunduğu çatışma ortamının uzun süre bitmeyeceğine dair düşüncesini, yani aslında barışa dair umutsuzluğunu da anlatıyordu. Ancak aynı cümlede bir inat da vardı sanki… Öte yandan, bu cümle, başka çocukların ölümüne yol açan çatışmadan kaynaklanan şiddetin her an kendi yaşamını da tehdit edebileceği bilgisini ve kaygısını taşıyan bir çocuğu da gösteriyordu.
Dolayısıyla barış yalnızca bir soyut istek veya talep değil, yaşama dair temel bir ihtiyaçtı”.
Bu yeni süreçte herkesin bir rolü olsa gerek…. Bazılarımızın üstüne düşen de sanki “çok fazla şey söyleyen cümleleri” dikkatle dinlemek ve “özgürlük ve zorunluluk” olarak barış için çabalamak…
*Qad Barış Meydanı için… https://qad.institute/