Abdullah Öcalan’la Roma’da 3 ay kalan Ahmet Yaman, ‘Önder Öcalan, ‘PKK rolünü oynadı’ diyor. Kürtlerin bu aşamadan sonra kaybedeceği bir şey yoktur, kazanacağı çok şey vardır’ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 27 yıldır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” gündemdeki yerini koruyor. Çağrıya dünyanın birçok ülkesinden destek geldi. Roma’da 3 ay Abdullah Öcalan ile birlikte kalan ve şuan İsviçre Kürt Meclisi Dış ilişkiler Sözcüsü olan Ahmet Yaman, gelişmeleri değerlendirdi.
Komplo süreci gibi önemli bir süreçte Abdullah Öcalan ile birlikte 3 ay kaldığını belirten Ahmet Yaman, 90’lı yıllardan beri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü için yoğun bir çalışmasının olduğunu söyledi. Abdullah Öcalan’ın siyasi çözüm aramak için Avrupa’ya çıktığını hatırlatan Ahmet Yaman, yanında kaldığı süreçte buna tanıklık ettiğini dile getirdi. Ahmet Yaman, “Önder Öcalan, çözümün mutlaka olması gerektiğine inanıyordu. Şimdiye kadar olan denemeler gerek şartların uygun olmaması, gerekse Türk toplumunun ve devletinin çözüme hazır olmaması, süreçleri başarısız kıldı” dedi.
‘Tarihi bir metin’
Abdullah Öcalan’ın son çağrısının konu üzerinde ne kadar yoğunlaştığının bir göstergesi olduğunu kaydeden Ahmet Yaman, “Daha önceki deneyimler, o zamanki jeopolitik durum, dengeler, sosyolojik sorunlar, tarihsel süreçler, bölgemizin değerlendirilmesi ve tüm ayrıntılar dikkate alınarak bir metin hazırlanmış. Kendisini tanıdığım kadarıyla ne kadar yoğunlaştığını ve geçmişten çıkardığı deneyimlerin veyahut geçmiş paradigmalardan çıkardığı sonuçları kısaca her şeyi tek tek işleyip böyle bir metin ortaya çıkarmış. Bunun önemi önümüzdeki günlerde daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır” diye belirtti.
Demokratik toplumu inşa
Çağrının demokratik toplum ve barışın paradigması olduğunu aktaran Ahmet Yaman, temel konunun toplumların demokratikleşmesi olduğunu vurguladı. Ahmet Yaman, “Bunu tarihsel deneyimlerle inceleyen bir Önderlik görüyoruz. Sistemlerin nasıl çöktüğünü, o dönemki krizlerin nedenlerini ve bunların nasıl aşılacağını ortaya koymuştur. Geldiğimiz noktanın demokratik toplumu ve barışı inşa etme paradigması olduğunu görüyoruz. Benzer süreçlerde kaygılı anlar yaşandı. İlk ateşkes sürecinde de bugünkü gibi tepkiler ortaya çıkmıştı. Birçok kesim Sayın Öcalan’ı ‘ihanetle’ suçladı. Ama baktığımızda PKK ve Kürt toplumunun gelişimi o yıllarda başladı. Yani o zaman da bugün de sergilenen tutum doğruydu” ifadelerini kullandı.
Toplumsal barış
Şimdiki süreci öncekilerden farklı kılacak olanın toplumsal bir barışın sağlanması olduğunu ifade eden Ahmet Yaman, “Bu sürecin temel özelliği yıllardan beri ayrışmış toplumların kendilerini kaygılarından kurtarması anlamına geliyor. Çünkü Kürt ve Türk toplumunda derin yaralar var. Geçmiş çözüm sürecinde ilk MHP, CHP gibi partiler şiddetle sürece karşı çıkmışlardı. Ancak şu an MHP en büyük bir destekleyici konumundadır. Dolayısıyla geçmiş süreçlerde yaşanan bu toplumsal gerilimin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Toplumsal barışın gelişmesi için önce bir kucaklaşma olması lazım” dedi.
‘Kendimizi yenilemeliyiz’ sözü
Abdullah Öcalan’ın reel sosyalizmi en iyi analiz eden kişi olduğunu söyleyen Ahmet Yaman, 90’lı yıllarda ve öncesindeki büyük parti ve örgütlerin iyi çözümlemeler yapamadıklarını için “dogmatizmden” kurtulamadıklarını ve “marjinal” konuma düştüklerini söyledi. PKK’yi geliştiren temel nedenin “dogmatik” olmamasından kaynaklı olduğunu belirten Ahmet Yaman, dogmatizmin bir pranga olduğunu söyledi. Değişimin çok önemli olduğunu dile getiren Ahmet Yaman, “Dünyadaki şartların değişimiyle birlikte her gücün de kendini değiştirmesi gerekmektedir. PKK bir yenilik hareketidir. Önder Öcalan sürekli kendini yeniler. Avrupa’ya geldiğinde de bana sık sık söylediği şey, ‘Kendimizi yenilememiz ve geliştirmemiz gerekir’ sözleri oldu. İşte o Önderliğin etkilediği toplum ve örgüt de bir gelişim sürecine giriyor. 90’lı yıllardaki değişim, ondan sonraki çözüm süreçlerindeki değişim, daha önceki demokratik konfederalizm paradigmasının katkısıyla bugünkü metin ortaya çıktı. Bu değişimler sonucu buraya kadar gelindi. Kürt toplumunun kaygı duymayacağı tek şey kendisidir. Çünkü geçmişte yaşananlar, Önder Öcalan’ın öngörüleri, çözümde yoğunlaşması, Kürt toplumunu barışa ve çözüme hazır bir yere getirdi” diye konuştu.
‘Kürtlerin kazanacağı çok şey var’
Abdullah Öcalan’ın şartlarının düzeltilmesi gerektiğini ve iki tarafın da birbirini “rahatlatması” gerektiğini söyleyen Ahmet Yaman, “Felsefi olarak barışın ve demokratik toplumun oluşması için güven verici adımların atılması iki taraf için de geçerlidir. Şu an halen saldırıların, kayyımların olması negatif bir durum. Ama öyle bir geçmiş var ki güven ortamının oluşması çok kolay olmayacaktır. Ancak bundan vazgeçmemek gerekiyor. Olaylara karşı daha dikkatli bir dil ve daha dikkatli olmak gerekiyor. Heyetin siyasi partilerle konuşmasının, Önderliğin metninin çoğu kesim tarafından olumlu karşılanmasının önemlidir. Sokaktaki insanlar bile Kürt sorununu biliyor ve Sayın Öcalan’ın çağrısından bahsediyorlar. Dolayısıyla sürecin yaşatılması gerekiyor. Sayın Bahçeli de sürecin arkasında olduğunu belirtiyor. PKK de olumlu bir cevap verdi. Bu da Türk toplumunu rahatlattı. Başlangıç hep zordur. Önyargıları yok etmek, barış dilini geliştirmek gerekiyor. Bu konuda yoğun çaba harcamak gerekiyor. Gerisi biraz kendiliğinden geliyor. Önder Öcalan da, ‘PKK rolünü oynadı’ diyor. Kürtlerin bu aşamadan sonra kaybedeceği bir şey yoktur, kazanacağı çok şey vardır. Onun için demokratik toplum ve barış dilini geliştirmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
Yeni paradigma
Abdullah Öcalan’ın kendisini dünya insanlığı için “feda” eden biri olduğunu vurgulayan Ahmet Yaman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önder Öcalan kişisel kaygı duymadan halkların sorunlarını çözmek için yoğunlaşan ve büyük çabalar ortaya koyuyor. Bunun yakın tanığıyım. Her konuda barış ve demokratik toplum onun temel felsefesidir. Dünya ve Ortadoğu’daki krizler, 3’üncü dünya savaşını ensemizde hissettiğimiz bir dönemde, ekonomik krizlerin yaşandığı bir dönem var. Bu süreçte umarım Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinin kazandığı bir süreç olacaktır. Bu yeni paradigma ile umarım demokratik bir toplumda halkların kardeşçe yaşayacağı bir düzen kurulur.”
Haber: Ömer İbrahimoğlu / MA