Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıllık tarihinde çok uluslu yapısını millet ve ümmet sistemiyle yönetti. Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerden dini özerklik karşılığında vergi ve sadakat sunulması istendi. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te Rum Ortodoks Patrikhanesi’ni yeniden yapılandırması ya da Ermeni Patrikliği’ni tanıması, bu pragmatik diyalogun örneklerinden biri sayılabilir. Yine Kürt aşiretleriyle de benzer bir uzlaşmadan söz etmek olası. Kötü ünlü Hamidiye Alayları (1890’lar), sadakat karşılığı belli bir özerklik sağladı.
Pragmatizmden inkâra
19. yüzyılda Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanı (1856), iç gelişmeler ve Avrupa baskısıyla azınlıklara eşitlik vaat etse bu beklenen biçimde ilerlemedi. Uluslaşma süreci farklı etkiler yarattı. Berlin Antlaşması (1878), Bulgar ve Sırp isyanlarıyla Osmanlı toprak kaybıyla karşı karşıya kaldı. Ermeni reform talepleri ise 1890’lar katliamlarıyla bastırıldı. Sonrası malum! Osmanlı’nın müzakere mirası, eşitlikten çok pragmatizme dayalıydı.
Cumhuriyet ve Müzakere
Cumhuriyet’in ilanı (1923), bu mirası da reddetti. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması 1920’nin Sevr’ini hükümsüz kılsa da Türkler için olan ile farklı milletler ve dini gruplar için olan değişik bir tablo sunuyor. Tekçi zihniyetin nüksü başka bir yol haritası çizdi. Rum-Türk nüfus mübadelesiyle ‘etnik homojenleşme’ sağlandı. Halkların hepsi “Türk ulusu”na dahil edildi. Aleviler yok sayıldı.
Bu, diyalog değil, inkâr zihniyetiydi. Ermenilerle 1915 sonrası yüzleşme olmadı; Süryaniler, Sayfo (1915) sonrası devlet inisiyatifiyle Kürt aşiret tacizine terk edildi; Şeyh Sait (1925) ve Dersim (1937-38) katliamlarıyla Kürtler ve Aleviler susturuldu. Kürt isyanları (Koçgiri, Ağrı vd.) askeri operasyonlarla ezildi.
İlk 50 yıl (1923-1980), güvenlikçi politikalarla geçti; 1961 Anayasası konjonktürel olarak bazı demokratik hak ve özgürlükler sunmuş olsa da o da 1982 Anayasası gibi kolektif hakları yok saydı.
2013-2015 Çözüm süreci
Öncesinde PKK’nin girişim ve çabaları olsa da Kürt meselesinde en somut müzakere, 2013-2015 Çözüm Süreci’ydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın İmralı görüşmeleri, PKK lideri Öcalan’ı muhatap aldı. Bu Cumhuriyet tarihinde bir ilkti. Ateşkes sağlandı. Öcalan, 2013 Newroz mektubuyla silah bırakma çağrısı yaptı. Toplumsal destek yüksekti: Kürtler demokratik ortak yaşam iradesi gösterdi, kamuoyu barışa destek verdi.
Fakat süreç yasal çerçeveye oturtulmadı. Arkasından yaşanan acı tablo hafızalardadır. Kobani’nin IŞİD tarafından işgaliyle başlayan direniş ve iktidarın tutumu yeniden ayarlara dönüşe neden oldu. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin %13 oy alarak iktidarın tek başına yol almasını engelleyince iktidar masayı hepten devirme yoluna gitti. Suruç, Ankara Gar Katliamı ve yaşanan kanlı tablo taze ve akıllarda.
Ne yazık ki çatışmalar geri döndü. Hendek operasyonları binlerce can aldı. Süreç, hak kazanımı yerine tarihsel acılar ve derin travmalar bıraktı.
Ancak müzakere ve diyalog tohumlar ekti: Muhataplık mümkün olabilirdi, eğer eşitlik ve şeffaflık olursa yol alınabilirdi. Zira tarih, bize şunu öğretiyor; barış, eşitlik ve adaletle inşa edilir; yoksa, geçmişin hayaletleri geri döner.
Bahçeli’nin çağrısı
1 Ekim 2024’te TBMM’de MHP lideri Devlet Bahçeli, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve vekillerle tokalaştı. “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım,” dedi. Bu girişim, 22 Ekim’de daha da somutlaştı. Bahçeli, Öcalan’a “silah bırakma ve örgütü feshetme” çağrısı yaptı, “TBMM’de DEM Parti grubunda konuşsun” dedi.
Bu hareket, Suriye’deki gelişmelerle ve iç siyasetteki ‘yumuşama’ arayışıyla bağlantılıydı. Erdoğan-Bahçeli görüşmeleri (14 Kasım 2024) ve DEM Parti’nin İmralı ziyaretleri (28 Aralık 2024, 27 Şubat 2025) süreci hızlandırdı. Öcalan’ın, 27 Şubat 2025 “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, PKK’nın 11 Temmuz 2025’te ateşkes ilanını örgütü fesih kararı ve daha sonra silah yakarak süreci yeni bir aşamaya taşıma çabasıyla sürdü.
Yeni müzakere süreci
Bahçeli’nin çağrısı, 5 Ağustos 2025’te TBMM’de Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nu kurdu. İYİ Parti katılmadığından AKP, CHP ve DEM Parti’den birer vekilin katılımıyla 51kişilik komisyon kuruldu. Numan Kurtulmuş başkanlığındaki komisyon, 31 Aralık 2025’e kadar çalışacak; uzatma mümkün. Ancak somut adımların atılması hala sağlanamadı.
Adaletle barış, acıyla tekerrür
Osmanlı pragmatizminden Cumhuriyet inkârına, 2013 travmasından Bahçeli’nin 1 Ekim 2024 girişimine uzanan Türkiye, müzakere zihniyetini dönüştürme eşiğinde bulunuyor. Bu kritik bir dönemeç. Çözüm Komisyonu, Kürt hareketinin adımlarıyla iç içe ilerlemiyor. Devlet tarafında yasal reformlar eksik. Bu, yeni bir müzakere süreci mi? Evet, ama koşullu sürüyor ve bu büyük riskler taşıyor. Böyle devam ederse, eşit muhataplık, şeffaf hukuk ve demokratik toplum katılımı olmazsa tıkanır. Ancak tıkanmaması için her kesim sorumluluk altında.