Yağmur gibi açıklamalar geliyor dünyanın dört bir yanından; ruhsuz, kuru, vicdansız. Ve dünyanın “bilge ve yüce” yöneticileri, sözüm ona demokratları tek sıra halinde kendi onayları ile bir halkın başına yağdırılan bombalara karşı kaygı belirtme yarışında. Trump delisi “saldırının önünü açıyorum” diyerek, kuyuya taş attı, akıllısı kalmayan dünyadaki yöneticiler bu taşı sadece çıkarıyormuş gibi yapıyor. Girdik giriyoruz tehditleri, “aman girmeyin, yapmayın” açıklamaları iç içe geçerken, 9 Ekim 2019 tarihinde bir zamanlar IŞİD’in ölüm kuşağına çevirdiği bölge iktidarın ölüm kuşları tarafından havadan bombalanmaya başlandı. Kilometre hesabı yapıyor, ekran karşısında “ölüm emrini” pozu veren adamlar, ekran ekran dolaştırılan uzmanlar, manşetlerinden kan damlayan gazeteler, ölü başına hesaplarına para yatırılacak olanlar; candan, insandan bahseden ise yok. 30 kilometre gireceğiz, 40 kilometre gireceğiz… 1 kilometrelik bombardıman kaç can eder? Kaç yerleşim yeri yerle bir olur? Kaç çocuk katledilir? Kaç yaşam dağıtılır?
Ölüm şehveti Türkiye’de sağından soluna, islamcısından nasyonalist sosyalistine kadar bütün siyaseti “kutsal Türklük sözleşmesi” etrafında birleştiriyor. Yeter ki karşıdaki Kürt olsun. Aksakallı ve dindar Karamollaoğlu’ndan, laik Kılıçdaroğlu’na, yeminli Kürt düşmanı Perinçek’inden Akşener’ine, Erdoğan’ınına, Bahçeli’sine ve herbirinin küçük kopyasına, yansımalarının yansımalarına; sosyal demokratlarına, tek yumruğunu havaya kaldırarak devrimci kadın vekil pozunu takınanlarına, seçim dönemi her biri şirin mi şirin olan ve Kürtlerin oyları ile seçilen Belediye Başkanlarına, El Nusra lideri Colani’ye… Erdoğan’ın her zaman her yerde tekrarlamaktan bıkıp usanmadığı, “tek millet, tek vatan, tek devlet, tek tek tek” rabiasının doğal koalisyonunu oluşturuyor. Pek tabii ki İhsan Eliaçık’ın da dediği gibi bu katıksız bileşime “Savaş Partisi” demek mümkün ama bu artık parti işini aştı. Çünkü bu koalisyona kendi kamuoyu karşısında timsah gözyaşı döküp de savaşın önünü açan o sarı saçlı “derin bilgeler”, Ankara’daki 3’lü zirveden beri Türkiye’yi Kürtlere saldırtmak için kışkırtanlar, 9 Ekim komplosunun 21’inci yılında iktidarı yeniden Kürtlerin üzerine salan istihbarat örgütleri de dahil. Üstelik içerideki ittifak Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi “içi yana yana” katılmıyor bu koalisyona, hiç biri kendisine rağmen bu savaşa onay vermiyor. Hepsi güle oynaya, yana döne, seke seke, başkasının yaşamı üzerinden kurgulanan bu savaş oyununa katılıyor. Hele ölen Kürt, ölen garibanın çocuğu, yoksulun evladı ise, bu beylerin cinayet şehvetine şehvet boca ediliyor.
Tarih Kürtler için bir kez daha tekerrür etmeyecek. Çünkü bu yüzyılda insanlık için kendisini feda etmiş Kürdün kanayan yarası dünyanın vicdanını ayaklandırıyor. Halklar kendi yöneticilerinin karşısına dikiliyor. Dünya bu saldırıya destek verenler ile karşı çıkanlar diye ikiye ayrılıyor. Saldırının önünü açanlar bu vicdan harekatı karşısında yaptıklarını sahiplenmiyor. Trump, o “derin ve yüce” bilgeliğiyle “Evet saldırının önünü açtım ama yemin billah bu saldırıya destek vermiyorum” diyerek, her biri bir diğerini çürüten sayısız açıklamada bulundu. Bu vicdan harekatı bütün uluslararası mekanizmaları da harekete geçirdi. BM Güvenlik Konseyi, Arap Birliği bugün toplanıyor, AB dün toplandı ve “saldırıyı durdurun” çağrısı yaptı. NATO Genel Sekreteri Türkiye’ye geliyor. Bu haksızlığı sahiplenecek sadece El Nusra, ÖSO ve Katar kaldı geriye. Ama yetmez, bu haksızlık başladığı yerde durdurulmalı. 24 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda o saldırı haritası gösterildiğinde saldırının onayı da alınmıştı dünya devletlerinden.
Ve fakat bir de sosyolojinin hakikati var. Kürt kapanı kuranlar artık bu kapana kapılmaktan kurtulamıyor. Dünyayı bu Kürt kapanı dizayn ediyor. Oysa bu kapan üzerinden Kürtlere bölge haklarına yüz yıllardır ne acılar çektirildi, ne oyunlar oynandı. Ama işte ABD başkanı da olsan bu kapanı kurduğunda ayağına sıkıyorsun, dünya aleme rezil rüsva oluyorsun.
Henüz her şey başlangıç aşamasında ve hiç bir şey bitmiş değil. Saldırının PR çalışmasını yürütenler ayaklanan bu vicdan karşısında çaresiz. Kürtler ise her zaman yaptığını yapıyor, ölüme ve yok edilmeye karşı direniyor. Ne saha da ne de uluslararası alanda işler savaşı başlatanların istediği gibi gitmiyor. Hesaplar tersine dönmeye başladı. Artık para ile lobi ile bu açık haksızlığı gölgeleyecek bir algı yaratamaz kimse. Kürdün diplomasisi de siyaseti de teorisi de mücadele alanında şekilleniyor.
Böyle olunca camilerde, Selahattin Eyubi’nin torunlarına karşı Fetih Süreleri okutuluyor. Dünyayı susturamayanlar içeride suskunluk yaratmaya çalışıyorlar. Yaklaşık 500 kilometrelik bir sınır hattına yayılan saldırıya “savaş” demek yasak, bir başka ülkenin toprağına girmeye “işgal” demek yasak… Bunların hiç biri tutmuyor. Bu operasyonun başardığı tek şey HDP hariç tüm Muhalefeti Saray’ın bahçesinde sıralamak oldu. Onun dışında da AKP bu saldırıyla toparlanamayacak, iktidarını kurtaramayacak.