2019 Kürtler açısından ilginç bir yıl oldu. Büyük güçlerin oyun alanı haline gelen Kuzey ve Doğu Suriye’de IŞİD’e diz çöktüren Kürtler, bütün dünyanın kalbini bu fotoğrafla kazandı. Her şeye rağmen 2019’un kaybedeni Kürtler olmadı
Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Nazım Daştan’ın 2019 değerlendirmesi şöyle: Aslında her şey, Kobanê ile başladı ve belki de bir gün yine orada bitecek… 2020 itibarıyla 9. yılını dolduracak olan Suriye iç savaşının başlangıcında Kürtler, uzun bir süre dış güçlerin manipüle ettiği bu kanlı karışıklığın bir parçası olmamaya ve kendi yaşam biçimlerini inşa ederek esas olarak kendilerini korumaya çalıştılar. Bir tarafta Suriye, Rusya, İran gibi güçler, diğer yanda da ABD, Avrupalı güçler, Türkiye ve Arap ülkelerinin çoğu vardı ve Kürtler, bu kargaşada bir ‘Üçüncü Yol’ tutturmaya çalıştılar. Ama sürecin bir noktasında, yine dış güçler tarafından yaratılıp beslenen bir barbarlar ordusunun asıl hedefinin özgürlük mücadelesini boğmak olduğu netleşince, Kürtler bölge halklarıyla birlikte ayağa kalktı ve Kobanê’de uç noktasına varan kanlı mücadele başladı.
Sonuçta, Kobanê düşmedi ve IŞİD için geri sayım başladı. 5 yıl sonra, 23 Mart 2019’de Dêra Zor’un Hecin Beldesi’ne bağlı Baxoz köyü kurtarıldığında, DSG, tarihsel bir açıklamayla IŞİD’in bitirildiğini dünyaya ilan etti. 2019’un bu en önemli olayı, bütün dünyada sevinç yaratırken, Türkiye’de hüzün hâkimdi. 9 yıl boyunca yanı başındaki sistemi yıkabilmek için her yolu deneyen Türkiye, bu kez bizzat kendisi siyasi, askeri ve diplomatik alanlarda harekete geçti.
‘Güvenli Bölge’ ısrarı
Her seçim döneminde Kuzey Suriye’yi bir iç politika malzemesi olarak da kullanan AKP iktidarı, bu tarihten sonra yeniden “Fırat’ın Doğusu” söylemlerini öne çıkardı ve “Güvenli Bölge” ısrarını sürdürdü.
Bu çerçevede ABD ve Türkiye arasında kimi görüşmeler gerçekleştirildi ve Ağustos 2019’da Türkiye ile ABD arasında yapılan bir anlaşma ile izleme ve ortak devriyeler yoluyla ‘güvenlik’ sağlamayı amaçlayan bir yol bulundu. YPG güçleri 5 kilometre geri çekilirken, bölgenin denetimi yerel askeri meclislere devredilecek, belirlenen bölgede uluslararası koalisyon denetiminde gözlem noktaları kurulacaktı. Uluslararası denetim şartıyla DSG buna yeşil ışık yaktı. Böylece Türkiye koalisyon güçlerinin bilgisi olmadan herhangi bir operasyona kalkışmayacaktı.
Ama Türkiye anlaşmadan memnun değildi. Bir süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın DSG’yi hedef alan ifadeleri yeniden başladı ve Ekim ayı başında operasyon yapacağını resmen ilan etti. 7 Ekim sabahı koalisyon güçleri Girê Spî ve Serêkaniyê’den çekildi. 9 Ekim’de ise TSK ve ÖSO Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik operasyonu başlattı. Saldırılar ABD, Rusya, Avrupalı güçler, NATO ve BM’nin izni ile gerçekleştirilirken, hem havadan hem de karadan Girê Spî ve Serêkaniyê bombalanıyor, DSG ve bileşenleri ise direniyordu. Sonuçta Girê Spî ve Serêkaniyê TSK ve ÖSO’nun eline geçti. Böylece IŞİD’den arındırılan alanlara ÖSO üniforması ile tekrar cihatçılar yerleştirildi.
Devletler sessiz halklar ayakta
Bütün bunlar olurken ABD ve Batı dünyası açık bir riyakârlıkla davranıyor, ABD Başkanı Donald Trump bir yandan Türkiye’ye yaptırım tehditleri savururken, bir yandan da sahayı boşaltarak Türkiye’nin operasyonunu kolaylaştırıyordu. Sivillerin vurulması, yasaklı silahların kullanımı Batılı liderlerin ilgisini çekmiyor ama halklar nezdinde büyük tepkiler yaratıyordu.
Bu arada, 13 Ekim’de Suriye ordusunun DSG ile anlaştığı, Minbic ve Kobanê’ye gireceği ifade edildi. DSG başkomutanı Mazlum Ebdi, “Kuzey Suriye’deki Kürt nüfusu soykırımdan korumak” amacıyla için bu anlaşmayı yaptıklarını bildirdi. Anlaşmayla birlikte Suriye ordusu 5 yıl sonra Rakka’ya ve birçok başka yere girerek sınırlarda konuşlandı.
Ateşkes ve sonrası
Sürecin bu noktasında, ABD Türkiye’ye yaptırımlar uygulayacağını ilan ederken, 17 Ekim günü ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Erdoğan’ın yaptığı görüşmede DSG’nin Suriye-Türkiye sınırından 32 km derinliğe sahip güvenli bölgeden çekilmesi için 120 saatlik ateşkes ilanında anlaşıldı. Böylece yaptırımlar da rafa kalktı. Bu arada çatışmalar da devam etti ama sonuçta Serêkaniyê ve Girê Spî resmen ÖSO kontrolüne geçti.
22 Ekim 2019’da Putin ve Erdoğan, ateşkes süresinin 150 saat daha uzatılması ve ortak Rusya-Türkiye devriyeleri konusunda anlaştılar. Suriye ordusu da çeşitli bölgelerde konuşlandı.
Bu arada 30 Ekim 2019’da Suriye Savunma Bakanlığı, DSG’den rejim ordusuna katılmak isteyenleri kabul edeceklerini duyurdu. DSG ise, “Üyelerimiz değil, diyalog kapılarını açma niyetinde olan DSG Genel Komutanlığı doğrudan muhatap alınmalı” açıklamasında bulundu.
Bütün bu süreçlerin sonunda, 2020’ye girerken bölgede ateşkes pratik olarak yürürlükte olmadığı gibi, gerilim de sürüyor. Bu durumun 2020’de nelere yol açacağını bilmek zor. Ama bir tek şey kesin: IŞİD’i yenen güç olarak Kürtler ve Kuzey Suriye halkları artık yerel değil, uluslararası düzeyde bir meşruiyete sahip. 2019’a damgasını vuran da buydu zaten.
Til Rifat çocuk katliamı
4 Aralık günü Türkiye ve ÖSO gruplarının topçu ateşiyle Til Rifat’ta 8’i çocuk 10 kişi yaşamını yitirdi. Katliamı SOHR ve uluslararası ajanslar doğrularken, BM ve UNICEF de çocukların katledilmesine tepki gösterdi. Patlamadan sonra yaralı çocuklar, bütün dünyaya seslendi: “Ne yaptık da bizi bombaladılar?”
Yasaklı silahlar ciddi iddialar
Operasyon sırasında Türkiye’nin yasaklı silahlar ve beyaz fosfor kullandığı iddiası ise bütün dünyayı sarstı. Uzmanlar Hasekê hastanelerindeki yaralılarda ciddi bulgulara rastladıklarını açıklarken, BM iddiaların araştırıldığını duyurdu.
Hevrin Xelef’i katlettiler
Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef, 12 Ekim’de kendi arabasında Reqa’ya giderken ÖSO gruplarından Ahrar El Şarkiya çetesi tarafından işkence edilerek öldürüldü. Türk medyası olayı sevinçle verirken, Xelef’in otopsi raporunda korkunç detaylar vardı.
Gazeteciler ve sağlıkçılar…
Gazeteciler ve doktorlar her savaşta olduğu gibi yine hedefteydiler. Serêkaniyê’de sivilleri ve gazetecileri taşıyan bir konvoy TSK’ye ait jetler tarafından vurulduğunda 11 kişi hayatını kaybetti. Girê Spî’de ise bir ambulansın çalışanları ÖSO tarafından kaçırıldı ve katledildiler. Katiller, öldürdükleri sağlıkçıların fotoğrafını babasına göndermekten de çekinmediler.
İki rahip katledildi
11 Kasım’da, Qamişlo’daki Ermeni Katolik Kilisesi’nin rahibi Hovsep Petoyan ve babası Abraham Petoyan, Der Zor’a giderken araçlarına açılan ateş sonucu hayatlarını kaybetti. Araçta bulunan Haseke Kilisesi diyakozu Fati Sano ise yaralandı. Cinayetler IŞİD tarafından üstlenildi.
Türkiye sınırında bir villa
Operasyon sürerken, 28 Ekim’de ABD özel birlikleri ve DSG ortaklığı ile IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi öldürüldü. Bağdadi’nin İdlib’in Başira köyünde, Türkiye sınırının 5 kilometre ötesinde yaşıyor olması, uzun bir süre burada korunduğunu açığa çıkarırken, halefi Ebu Hasan El Muhacir yine Türkiye’nin kontrolünde olan Cerablus’ta yapılan bir hava operasyonu sonucu öldürüldü.
Aslanı bile çaldılar!
2019’da Türkiye destekli Selefi grupların, kontrol altına aldıkları bölgelerde, özellikle de Efrîn’de antik eserleri çalıp sattıkları da açığa çıktı. MÖ 1300-700 yıllarında Hititler tarafından yapıldığı tahmin edilen Ayn Dara Tapınağı’ndaki Bazalt Aslan Anıtı da bunlardan biriydi. SOHR’un verdiği bilgiye göre, tarihi MÖ 280’e kadar uzanan El-Nabi Hori bölgesi de ÖSO’nun yağma alanlarından biri ve eserler facebook üzerinden satılıyor.
Kürtler mi? Bütün eller havaya!
9 Ekim operasyonu için TBMM’de yapılan oylama, her zamanki gibi geçti. Beklendiği gibi HDP dışındaki tüm partiler savaş tezkeresine evet oyu verdi. HDP operasyonu “son derece tehlikeli ve yanlış bir adım” olarak niteleyerek kınadı ve, “Türkiye’nin tehlikeli ve derin bir tuzağa sürüklendiğini” belirtti.
Kürtsüz anayasa havada kaldı
Sahada kan gövdeyi götürürken Astana’da Türkiye-İran-Rusya arasında varılan uzlaşmayla yaratılan Suriye Anayasa Komitesi, daha baştan ölü doğdu. Kürtleri kapsamayan komite, birkaç nafile toplantıdan sonra tıkandı. Rejim temsilcileri ‘işgalin kınanması’ şartını getirince süreç tamamen felç oldu.
İdlib-Libya hattı
Eski adı El Nusra olan Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) denetiminde bulunan İdlib, öteden beri bir çıbanbaşı gibiydi. Rusya, İran ve Türkiye üçlüsü arasında kısmi uzlaşılara varılsa da, Türkiye’nin grupları İdlib’den çıkarma sözünü yerine getirmemesi sonunda sabırları taşırdı ve Aralık ayında Rusya ile Rejim, nihai saldırıya geçti. Hızla ilerleyen rejim ordusu Türkiye’nin gözlem noktalarını da kuşatmaya alırken paniğe kapılan selefi güçler, bölgeyi terk etmeye başladı. Yıl sonunun en ciddi iddiası ise bölgeden kaçan Selefi militanların Türkiye tarafından Libya savaşı için istihdam edileceği oldu.
Hol Kampı’nda cinayet şebekeleri
Türkiye ve ÖSO’nun operasyonundan güç alan IŞİD tutukluları da bu süreçte boş durmadılar. Özellikle Hol Kampında tutulan IŞİD kadınları, kendilerinden ayrılmak isteyen birçok kadını katletti.
Büyük nüfus değişiklikleri
Daha önce Bab, Cerablus ve Efrîn’de yaşanan büyük göç dalgaları, Serêkaniyê ve Girê Spî’de de gerçekleşti. Türkiye ve ÖSO grupları tarafından yerinden edilen 300 bine yakın insanın evleri ve köyleri ise ÖSO grupları tarafından yağmalandı ve çoğuna el konuldu. Böylece bir etnik temizlik de gerçekleştirilmiş oldu.
M. Ender Öndeş derledi…